Siyasette “İkna” ve “İnat” Hikmet Öztürk Sayı:
38 -
Günlük hayatta sıkça karşılaştığımız bu iki davranış insanların hayatını, istikbalini değiştirdiği gibi siyaset sahnesinde de, telâfisi mümkün olmayan neticeler doğurmakta.
Siyasî tarihimizde “ikna”nın liderleri ne hale getirdiği, hafızalarımızda tazeliğini korumakta. Rahmetli Menderes, istifaya kararlı olduğu halde zamanın Cumhurbaşkanı Celal Bayar tarafından ikna edilmişti ve bu onu idama götürmüştü. Demirel, 12 Eylül öncesi Cumhurbaşkanı vekili Çağlayangil tarafından ikna edilmiş, istifadan vazgeçirilmişti. Bu onu 1980 ihtilâli ile karşı karşıya getirdi. MHP lideri Devlet Bahçeli, seçim öncesi verdiği vaatlerine ve “Öcalan’ın ipini biç çekeriz” sözlerine rağmen Ecevit ve Yılmaz tarafından ika edilmişti. Bu yüzden seçmeni tarafından cezalandırıldı ve baraj altında bırakıldı.
Siyasette ikna ne kadar tehlikeli ise; inat da o kadar tehlikeli. Sırf siyasî liderlerin inatları sonucu, Cumhuriyet dönemimiz, defalarca kesintiye uğradı. 12 Eylül darbesine Demirel ve Ecevit’in inatlaşmaları zemin teşkil etti. “Karaoğlan”lı yıllarını çok geride bırakmasına rağmen parti liderliğini inatla sürdüren Ecevit ile ANAP Genel Başkanlığını devir aldığı tarihten itibaren partisinin erimekte olduğunu bile bile liderlikten inatla ayrılmayan Yılmaz, partilerinin sonunu hazırladılar.
Erbakan’ın inadı ayrı bir âlem. Milli Nizam Partisi’nde başladığı siyasî hayatında, rejim karşıtı hal ve davranışlarını inatla sürdürmesi sonucu, Milli Nizam, Refah, Fazilet Partilerinin kapatılmasına sebep olmuştur. Aynı inadı devam ettiği takdirde, yeniden başına geçtiği Saadet Partisi’nin akıbeti de diğerlerinden farklı olabilir mi?
Son olarak siyaset sahnesinde Erdoğan ve ekibinin inadını görüyoruz. Sun’i gündemler ve çıkarılan tartışmalar karşısında, malûm tavırlarını inatla devam ettirmeleri sonucu, Hükümet olmuşlar ancak iktidar olamamaktadırlar.
Siyasî kadroların ikna ve inat konusunda kılcı olmalarında, kendi ikballeri ve ülkenin menfaati açısından zaruret vardır.
|