Sorumlu Kim? Hikmet Öztürk Sayı:
116 -
Geçtiğimiz günlerde, asrın felâketi olarak nitelendirilen ve dünya üzerinde pek çok ülkenin yüzölçümü kadar bir sahayı etkisi altına alan depremle karşı karşıya kaldık. Allah, milletimize böyle bir felâketi bir daha yaşatmasın.
Depremin hemen ardından, bütün televizyon kanallarında, gazetelerde, sosyal medyada, araba devrildikten sonra o kadar çok yol gösteren oldu ki, kafalarımız karıştı. Herşey olup bittikten, binlerce bina yıkılıp onbinlerce insan canından olduktan sonra tüm kanallarda programlar yapıldı. Hangisinin söylediğine inanmamız gerektiğini bilmediğimiz birçok konuşmacı oldu. Ülkemiz maalesef büyük fay hatlarının üzerinde bulunmaktadır. Haritada nereye baksanız, her taraf kıpkırmızı çizgilerle dolu, bu tablo insanların içini karartmakta, psikolojilerini bozmaktadır. Toplumumuzda, nereye kaçalım, nereye gidersek olası bir depremde ölmeyiz düşüncesi hâkim olmaya başlamıştır. Esasen vatandaşımız deprem gerçeğini kabullenip, onunla yaşamak zorunda oldukları konusunda bilinçlendirilmelidir.
Tabiî âfetlerin meydana gelmesine önceden engel olmak asla mümkün değildir, ancak vereceği zararlar, alınacak tedbirlerle asgariye indirilebilir veya tamamen önlenebilir. Deprem konusunda bir sürü komplo teorileri üretiliyor, yapay depremlerden bahsediliyor. Yapay veya doğal olduğu bilinmese de o yıkılan binaları yapanlar, yapılan yanlışlara göz yumanlar, yanlış projelere imza atanlar bilinmektedir. Bu konuda gereken yapılmalı, müsebbipler cezalandırılmalıdır.
Biz, imar ve iskân yönünden depremi değerlendirmek istiyoruz.
Örnek olarak, ecdadımızın yerleşim bölgelerini ele alalım. İlk aklımıza geliveren Bilecik, Bursa, Kütahya, Afyon ve daha birçok il, ilçeler ve köylerimiz. Şehirler, kasabalar ve köyler özellikle yamaçlara iskân edilmiş, tarım alanlarına, ovalara, dere yataklarına, oynak zeminlere yerleşim yapılmamıştır. Daha sonra biz; tarım arazilerini, meraları, dere yataklarını, sahilleri, göl kenarlarını, siyasî çıkar ve rant hesapları ile (fay hattı üzerinde olup olmadıklarına dahi bakmadan) iskâna açarak en büyük kötülüğü yapmışız.
Şehirleri yazarken, Bursa gözümün önüne geldi. Eskişehir-İzmir yolunun kuzey tarafının (meyve bahçelerinin olduğu tarım arazilerinin bulunduğu bölge) iskâna açılması, Bursa’ya ihanettir. Kimbilir, Bursa hangi hesaplara kurban edilmiştir.
Özetlersek, gerek mevcut yerleşimlerde yeni sahalar açılması, gerekse ilk defa iskân edilecek bölgelerde yer tespiti, hayatî önemi haizdir.
Bir bina yapılmadan önce, bina sahibi tarafından arsa temin edilir. Arsanın imara uygun olup olmadığı, ilgili birimlerin (merkezlerde belediyelerin, köylerde il özel idarelerinin) imar plânlarından öğrenilir. Zemin etüdü, zeminin yapısına ve imar plânlarındaki kat iznine göre mimarî, statik, sıhhi tesisat, elektrik plân ve projeleri yaptırılır. Plânlar yapı denetim elemanlarınca incelendikten sonra inşaat ruhsatı için ilgili birime müracaat edilir. Organize sanayi bölgeleri özel hükümlere tabidir.
Plân ve projelerin uygunluğu görüldükten sonra inşaat ruhsatı verilir.
Her şey yasanın istediği şekilde düzenlenmiş, kontrolları yapılmış ve başlangıç ruhsatı alınmıştır. Binanın, plân ve projesıne uygun yapılıp yapılmadığı, kullanılan malzemenin kalitesi, her aşamada denetimlerin yapılıp yapılmamış olması, tüm birimlerin sorumluluğundadır. İnşaat tamamlandıktan sonra da iskân (oturma) ruhsatı verilir.
Buraya kadar olan kısım, binaların yapımında olması gerekenlerdir.
Kahramanmaraş merkezli, 11 ili kapsayan, 2 büyük ve 8.000 civarında artçı depremlerde, resmî rakamlara göre 48,000 vatandaşımız, yıkılan binaların enkazının altında kalarak hayatlarını kaybetmişlerdir. Kayıplar ve ulaşılamayıp hafriyatla maalesef çöp olan insanlarımız var. Aynı şiddeti gördükleri halde dimdik ayakta duran binaların yanında, sadece kum-çakıl yığını haline dönen binalar binlerce ölüme, yaralanmalara, bu yüzden ailelerin parçalanmalarına ve hattâ tamamen yok olmalarına sebep olmuştur. Aman benim yaptığım inşaata ruhsat verilsin diye, araya her düzeyden insanların, eş, dost, akraba, hattâ milletvekillerinin ricacı konulması, kontrolörlerin, imza atanların, vicdanı ile cüzdanı arasına sıkıştığında insan hayatına önem vermeyerek cüzdanını tercih etmeleri sonucu, felâketin boyutları bu kadar büyük olmuştur. İşin maddî tarafı telâfi edilebilir, evler, yollar, parklar yeniden ve belki daha güzeli yapılabilir ancak, içinde oturacak aileler, parklarda oynayacak çocuklar geri getirilemeyeceklerdir.
Sorumlu kim?
Siyasî otorite, belediyeler ve il genel meclisleri, sahilleri, göl kenarlarını, tarım alanlarını, dere yataklarını, mer’a ve bataklıkları imara açarken; mülkî idare amirleri, bölge milletvekilleri, siyasî partilerin başkan ve yöneticileri, belediye başkanları, meclis üyeleri, plânlayıcılar, imara açılan arazilerin sahipleri, sivil toplum kuruluşları,
İnşaat aşamasında; mimarlar, mühendisler, yapı denetimciler, yetkili kurum ve kuruluşların görevlerini yapmayan personeli,
İskân alındıktan sonra; binalarda tadilat yapan, kolonları kesen mal sahipleri, buna göz yuman kiracılar, bu durumu bildiği, gördüğü halde ses çıkarmayan konu komşular
Durgun suya atılan taşın suda meydana getirdiği, gittikçe genişleyen halkaları gibi, toplumumuzun tamamı maalesef sorumludur.
|