ÇAPSIZ VE SEVİYESİZLER!... Kubilay Ertekin Sayı:
93 - Temmuz / Eylül 2017
Geçmiş olaylar ve târihi konular unutulunca, insanlar aynı şeylerin tekrar yaşanmayacağını sanırlar. Oysa en büyük hüsran ve yanılgı buradan başlar. Onun için merhum M. Âkif, ehli ilim ve irfan bu konuya dikkat çekmişlerdir. Özellikle merhûmun şu ifâdeleri çok çarpıcıdır. O yüzden yıllarca yazı ve sohbetlerde sıklıkla kullanılmıştır.
“Geçmişten adam hisse kaparmış ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi?
‘Târihi tekerrür’ diye târif ediyorlar...
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”
Bugün milletçe yaşadığımız olaylar, tıpkı imparatorluğun içten ve dıştan ihânetlerle sarılıp yıkıldığı dönemi hatırlatıyor. O yıllarda ‘okusun, Avrupa’nın tekniğini alıp ülkeye hizmet etsinler’ diyerek gönderilenler, devlet-millet ve din düşmanı olarak döndüler. “Jön Türkler”adı ile Fransa ve İngiliz hesâbına içeride bir ihânet cephesi oluşturup, Ermeni, Bulgar ve Sırplar’la iş birliği içinde koca imparatorluğun yıkılmasına sebep olmuşlardı… (Elbette içi, dışı ihânet dolu imparatorluğun o günkü hantal devlet yapısı ve devletin yaşlı, günün şartlarına uymayan bürokratları ile pek çok teknolojiden mahrum olmasının da bir rolü olabilir.) Sonuç olarak yıkılan o devletin enkâzından bir cumhûriyet doğdu. Bilindiği üzere bunun hikâyesi uzun ve çok yerleri de hâlâ bir muamma... Çünkü uzun yıllar cumhûriyetin ana unsûrunu teşkil eden ve kurulmasında bizzat bulunup, 250 bin şehit veren ve bu konuda en büyük katkı payı olan “cumhur”yâni halk, o kurumun içinde yoktu. Oysa bu devletin ‘Cumhûriyet’in’ kurulma safhasında dîni ön plâna alanlar, zamanla onu unutturmaya ve ikinci plâna itmeye, hattâ düşman görmeye ve göstermeye başladılar. Ne hazindir ki, onun devâmı olan bugünkü CHP de aynı ideolojiyi yıllardan beri savunmuş ve savunmaktadır. Bunlara göre Türkiye; (önce lâik, sonra cumhûriyetçi-devrimci ve Kemâlist’tir.) Fakat bir aksesuar ve hîni hâcette, ihtiyaç olduğunda kullanılmak üzere birazcık da (Müslüman’dır). Çünkü o zihniyete sâhip sözde bir yargı mensûbu olan angut; “Lâik olmayan insan değildir”(!) demiş, bir rektör bozuntusu da; “Lâisizm ve devrimler ilimden önde gelir!” herzesini yumurtlamıştı. Başka ülkelerde sizmin böylesi bir fonksiyonu olmadığı halde, bizdeki Marksist-materyalistlerin inanç karşıtı zihniyetlerini buna bina etmeleri ve onunla inanç düşmanlığı yapmaları gerçekten çok iğrenç bir durumdur. Bu tip kimselerin-kendilerini Müslüman tesmiye etmelerine rağmen, şimdiye kadar hiçbir zaman ve hiçbir yerde, dîne, diyânete ve dindar halkımıza yapılan alçakça zulüm ve hakârete, aşağılama ve dışlamalara karşı olmadıkları gibi, bu rezil tecâvüz ve tahkirlerden, saldırı ve sataşmalardan aslâ bir üzüntü, hicap ve elem duymamışlardır. Hattâ içlerinden pek çokları bizzat bu hakâretleri yapmış ve hâlen yapmaktadırlar. Şimdikilerin kutsadığı ve örnek aldığı kimselerin bu konudaki zihniyetlerinden çarpıcı bir birkaç örnek vermek isterim…
1-Fâlih Rıfkı Atay (CHP milletvekili) “İslâmiyet denince aklıma çorap kokusu gelir.”
2- Şemsettin Günaltay (CHP milletvekili.) “Âyetler bizi alâkadar etmez!.”
3-R. Ahmet Sevengil (CHP milletvekili) “Allâh’ı da sultanla birlikte tahtından indirdik”
4-Kemâlettin Kâmû (CHP milletvekili) “Kâbe Arab’ın olsun, bize Çankaya yeter.”
5-M. Şeref Aykut (CHP milletvekili) “Âyet ve hadis saymakta mânâ yoktur. Çünkü onun zamânı geçmiş, İslâm çökmüş ve bitmiştir.”
6-Onur Öymen (CHP milletvekili) “Atalarımız maymundan gelmiştir.”
7-Cânan Arıtman (CHP milletvekili) “İslâm’da başörtüsü yoktur. (!) Onu Sümer’ler de fâhişeler takardı” (İşte bu yüzden başörtülü kadın ve kızlarımızın boğazına sarılıp gırtlağını sıkarak, türban ve şalvarlarını bir sırtlan gibi parçaladılar. Sâde onunla kalmayıp, on binlerce gencimizin eğitim ve öğrenim haklarını gasp edip-engellediler.)
8-Hüseyin Aygün (CHP milletvekili) “Muhammed dâhil, Arap erkekleri 9 yaşındaki kızları koynuna alırlardı.”
10-Serâ Kadıgil (CHP üyesi) “Bu ezanlar artık benim yurdumun üstünde inlemesin. Çünkü ona tahammül edemiyor, boğulacak gibi oluyorum.”
11-Şükrü Saraçoğlu (CHP milletvekili) “Din bir zehirdir. O yüzden dîni kaldırıp atabilmemiz için bize 30 sene lâzımdır.” (İşte bugünkü dinsiz, îmansız terörist ve anarşistler, devlet ve millet düşmanı hâinler bu 30 senenin mahsûlüdür.)
12-Mahmut Esat Bozkurt (CHP milletvekili) “İslâm 14 asırlık sakat ve köhnemiş bir inançtır. Bu dinle yürünmez! O yüzden Anayasamıza İslâm yerine, Hıristiyanlığı yazmamız gerekir!” (yıl 1925)
13-Önder Sav (CHP milletvekili) “Hacca gitmeye gerek yoktur. Boş yere Araplara para kaptırmayın!”
14-Ali Aydoğan (CHP Bel. Meclisi üyesi) “Yalancı Muhammed’in ‘hâşâ’ uydurduğu bir tanrıya ihtiyâcımız yoktur!”... (Târihi kaynaklarla, 24 /2/ 2017 Yeni Akit ve diğer basından) Ve daha neler!, neler?...
Son günlerde benzer bir zıpır da Konya’dan çıktı. Oysa Konya ormanlık değil, düz bir arâzide Mevlânâ ve edep şehridir. Bunun hangi orman ve balkandan kaçıp gelmiş olduğu belli değil...
15- “Diyelim ki ’evet’ çıktı, kimse heveslenmesin! Sizi ve sizin yedi göbek sülâlenizi, sizin gibi haramzâdeleri de, Samsun’dan çıkıp (Yunan gibi) denize dökeriz!” (CHP Konya(!) milletvekili) (4/4/2017 Hürriyet-Yeni Şafak ve tüm basından) Tabii adam (!) bununla da kalmıyor ve saydırmaya devam ediyor. (Biz lâik-Kemalist, devrimci Cumhûriyetin ve Atatürk’ün asker leriyiz!) Yâni, İslâm’a ve Müslümanlara sövmenin, hakâretin gerekçeleri (!) bunlar oluyor…
Bu iffetsize ve benzerlerine şu gerçeği bir kere daha hatırlatmak isterim. O zaferde Atatürk ve arkadaşları kadar, derbeder Anadolu halkının bütün imkânsızlıklara rağmen, çarığı, çomağı ve kağnısıyla cepheye mermi taşıyan vefâkâr kadınlarımız yanında (denize dökülmek istenilen) bu kesimin ve onların atalarının da payı vardı. Herkes yapılan bu alçakça itham ve imâların nereye vardığını, varacağını çok iyi hesap etmeli ve haddini bilmelidir!.. NOKTA!
16- “16 Nisan’da hayır çıkarsa İzmir’de düşmanı denize döküp, vatanı kurtarmış gibi sevinç yaşayacağım.” Deniz Baykal (CHP milletvekili (aynı tarihli basından) İşte CHP budur! Millete ve onun demokratik haklarına, tüm kutsallarına fütursuzca saldıranlar, şu meşhur deyimleri hatırlatıyor.
“Edep, hayâ kalkınca, kanatlanır rezâlet.
Artık her kepâzelik, orada mubâh olur!..
Ne idüğü belirsiz, ipsizler cirit oynar.
En kararmış çehreler, birer mihr-i mâh olur..
Soyu-sopu ahlâkı, akîdesi müşevveş.
Şu devrin azmanları, kabarır küstâh olur..
Nurlu zannettiğiniz, öyle yüzler vardır ki,
Maskeleri düşünce, sîmâ simsiyâh olur…”
Bu zihniyettekiler yüz yıldan beri millete ve milletin inançlarına, târihî değerlerine, kültürüne, örfüne ve millî irâdeye karşı sönmez, dinmez ve sonu gelmez bir kin, nefret ve husûmet gayyâsı içindedirler... Tam bir küfür kazuratı ve lâğım çukuru bir zihniyetin hezeyanları. Aslında bunları yazarken çok derin bir hicâp duyuyor ve onlar adına iğreniyorum ama, inanmayan ve bilmeyen, veya bildiği halde inadına aynı yolda olan ve kendini Müslüman sanan mahlûkâta bilgi olsun diyerek yazmak zorunda kalıyorum. Belki okurlar da hangi erzel ve esfel bir zihni yetin, ideolojinin ve küfür yobazı odakların payandası ve desteği olduklarını anlarlar…
Ve işin en hazîn tarafı nedir biliyor musunuz? Bu küfürlerin çoğu medyada, milletin gözüne baka baka yapılıyor ve o kesimdekilerde bu küfürbazların peşinde gidiyor, hattâ onları alkışlama “gaflet, dalâlet ve hıyânetinde” bulunuyorlar. Bu hafi şirk ve küfürler insanların ruhlarına işlemiş, ideoloji ve izimler, siyâsi doktrinler bir din gibi tapınılmaya başlanmıştır... İçi yanan, vicdânı sızlayan Zavallı Tayyip Erdoğan o cesîm topluluklara durmadan âyet ve hadîsli konuşmalar yapsın, yatırımlardan bahsetsin. Koca koca şehirler âdî bir şarlatanın, yalan, iftira ve tezvîrâtlarına kapılıp şirret bir kesimin fesâdına ve bozgunculuğa pirim vererek bu fâsit ideolojinin ve menfî propagandanın esîri olmuştur. İnançlı ve bağrı yanık mazlum Anadolu halkı ile Sayın Devlet Bahçeli ve ekibinin desteği sâyesinde % 50’yi zor çıkardılar. Bu konuda Devlet Bahçeli’nin önceki yıllardaki müfrit muhâlifliği bırakıp “Söz konusu Vatansa, gerisi teferruattır” diyerek işe vaziyet etmesi her tür takdîrin fevkindedir. İdeal olanı ise, yüzde yüz ve % 60 - 70 evet çıkması gerekirdi. Referandum olayı bunun en belirgin örneğidir. Çünkü Tayyip Erdoğan; bâzı din baronlarının, Marksistlerle iş birliği içinde olan “sözde İslâmî kesimin” sahte demokratların, fırıldak siyâsetçilerin, lâik, devrim yobazlarının, inançlı Anadolu halkını câhil diye aşağılayan alçakların, “İstanbul’da Yatsı ezanına koro hâlinde yuh!” çeken nesebi gayr-i sahihlerin ve iktidârın sağladığı tüm imkânlarla semirip, soysuzlaşan nankörlerin sömürü sistemlerini bozmuş, ipliğini pazara çıkarmış, tekerine çomak sokup, ihânet ve hıyânetlerini boşa çıkartmıştır. Onları asıl kudurtan başka bir konu ise; şimdiye kadar bir tabu olarak görülen milletin mânevi dinamiklerinden Abdülhamîd, Mehmet Âkif ve Necip Fâzıl gibi millî değerlerimizin öne çıkartılmasıdır. Sonuç; En azîz inançlarına resmen küfredenlere tepki gösterip buğuz etmeyen, Allâh’a (cc) ve onun nimetlerine şükretmeyen bir topluluk, bunca yatırım ve refâhı sağlayan kimselere mi teşekkür edecek? Geçin efendim... Bunun mânâsı şudur; Bâzı kesimlerin dînî inancı ve hamiyet duygusu öylesine aşındırılıp yalama olmuş ve pörsütülmüş ki, bunca küfürler ve hakâretler, inancına yapılan açık seçik saldırılar bile onları harekete ve gayrete getirmiyor. Oysa bu din, “gayret ve hamiyet DÎNİ” dir. Bu durum nasıl bir Müslümanlık anlayışı ile izâh edilir bilmiyorum ama, toplum olarak hayret ve dehşet verici bir durum içinde olduğumuz görülmektedir. Bunu Merhum M. Âkif şöyle ifâde etmiştir.
“Ne Müslümanlığıdır anlamam ki yaptığınız.
Çıkar yol olmayacak korkarım bu saptığınız”!..
|