Batı tefekkürü ve İslâm tasavvufu (isimli eserden) Necip Fazıl Sayı:
95 -
(...) Korkunç bir hayal kuvveti olan bir ressamın çizdiği bir dağ resmi düşünün! Billûrdan bir dağ… Kat kat göğe doğru yükselmiş bu dağın etrafında nâmütenâhiye çıkan bir yol… Yol asfalttır. Yanında incecik bir çimen pist onu takip eder. Asfaltın bir yerde durur gibi olduğunu görürüz. Ondan sonra çimen pist devam eder. Dağın tepesinde muhteşem bir saray… İçinde göze görünmez mahlûkların meclis kurduğu bir saray… Bu sarayın kapısına yalnız çimen pist varıyor…
Tasavvufu böyle hayal edebiliriz. Şu var ki, bu çimen pist, geldiği asfaltın, yani ana caddenin bir kopuntusu değildir ve doğrudan doğruya ondan gelmektedir. Ondan, yani şeriatten… Bu çimen pist, başından beri ana caddeyi takip ederek gider. Ondan sonra, Şeriatın götürdüğü hiçbir noktada ondan ayrılmaksızın devam eder.
Bu çimen yol nereye gider, nasıl gider, hangi gayeye erer; işte dâvaların dâvası!..
Herşeyden evvel şeriat ve tasavvufu böyle anlamak lâzımdır. Şeriat o füze rampasıdır ki, o rampa marifetiyle ve onun âletleriyle fezaya fırlatılmadan sonsuzluğa ermenin çaresi mevcut değildir.
Tasavvufu tek başına dinin esası kabul edenler, tasavvufu dinin “mebna – temeli” bilenler, şeriatı reddedenlerdir. Küfürdür nasipleri bu adamların… Bu adamların yaptıkları hokkabazlıktır zaten… Sahte velîlerin çoğu bunlardandır.
Şeriatın tecviz etmediği, kabul etmediği hiçbir kıymet makbul değil ve ölçülendirmediği, kucaklamadığı hiçbir hakikat mevcut değildir. Tasavvufa dinin esası diyenler şeriate karşı gizlice omuz çevirenlerdir ki, en büyük yanılma içindedirler.
Fakat “şeriat öz tebliğleriyle esastır, tasavvuf hiçbir şey değildir!” demek de şeriatın lübbünü, ruhunu görmemek ve satıhta kalmak gibi bir hataya gider. Bakın, ne kadar ince!.. İslâm incelik işidir. Ruh ile beden arasındaki münasebeti sezenler, şeriat ve tasavvuf arası taallûku kestirirler… Şu halde tasavvufa dinin esası olmak bakımından esasın ruhu diyebiliriz. Dinin esası, ancak Resûlün tebliğ ettiğidir. Ve şeriattır. Onun içi, mahremi, ruhu, özü tasavvuf… Tebliğ mevzuu olmayan, yani bütün beşeriyete mecburî rejim ifade etmeyen hususî eriş noktası ise tasavvuftur. Dinin esasına bağlı tamamlayıcı nokta… İşte bu şekilde, tasavvuf, ne bakımdan dinin esası, ne bakımdan değil, izah etmiş oluyoruz. (…) (9. baskı, sayfa 11-12)
|