Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 34 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     1855 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Rahatizm ve ötesi
Kubilay Ertekin

  Sayı: 96 -

Kişinin veya kişilerin kendi şahsî ve ailevî çıkarından, menfaatine olmayan şeylerden başkasıyla ilgilenmemek, gelişen ve yaşanan hâdiseleri umursamamak, ülkesi ve inançları hakkında tezâhür eden, azgınlaşan menfi olaylardan, iç ve dış ihânet odaklarının yaptığı talan ve tahrîbatlardan haberdar olmamak, bunların acısını vicdânında ve yüreğinde hissetmemek, benimsememek ve her hangi bir şekilde bunlardan rahatsızlık duymamaktır. Başka bir ifadeyle egoizm, şahısperestlik ve ülkesi ile olan-biten şeylere karşı tam bir sorumsuzluk taşıma zihniyetidir. Müslüman; dertli ve sorumluluk sâhibi bir insandır. Ülkesine, tarihine, inançlarına ve tüm mukaddeslerine karşı yapılan iç ve dış saldırılara, ideolojik ve siyâsî her tür menfi oluşumlar karşısında sessiz ve sorumsuz duramaz, öyle bir iğrençlik ve seviyesizlik karşısında;

“Böyle buldum bu cihânı, yok bir şeyden haberim.

Serserî gûne geldiğimden beri, sersem gezerim.”

Diyemez! Çünkü Müslüman basîret ve ferâset sâhibidir ve öyle olmak zorundadır.

Bu konularda dertli olmayanlar ya salak veya asalaktır. Gerçek ve şuurlu bir kimse sâde kendisi ve âile efrâdı için değil, milletine ve inandığı değerlere vurulan darbeler içinde en azından ağlayan ve çâreler düşünen adamdır. Bütün bunlar, daha pek çok değişik şekilde anlatılabilir... Ancak bu konuda en güzel ifâde ve tasvîri sanırım yine Merhum M. Âkif söylemiş, yaşamış ve yapmıştır…

“Dur! Gitme ey yolcu, oturup berâber ağlaşalım…

Elemim bir yüreğin kârı değildir, paylaşalım!”

Gerçi ülkemiz bu şiirin yazıldığı dönemdeki kadar harap ve bîtâp durumda olmasa da aynı ihânet ve hıyânet odakları,  içten ve dıştan yapılan saldırı ve tecâvüzler tıpkı o günleri ve yılları hatırlatmaktadır. O yüzden Müslümanlar gelmesi muhtemel olaylar henüz gelmeden tedbirini alması ve bunun ıstırâbını hissetmesi, acısını duyması gerekir. Bu histen ve sorumluluk duygusundan yoksun olanları da şöyle uyarıyor;

“Bütün dünyâ ve mâfiha hep, ayaktayken yatan!..

Hey sıkılmaz, ağlamazsan bâri gülmekten utan!”

Bütün bu feryatlar mevcut iktidarın dînî, millî şartlarda sağladığı imkânları kendi lehine çevirmek ve tâbir câizse voliyi vurmak, köşeyi dönme zihniyetinde olanlara bir ihtar ve uyarıdır. Özellikle ülkemiz içten ve dıştan çok büyük bir tehdit ve tehlike altında olduğu bir dönemde… Bir insanın içinde yaşadığı vatanı, milleti ve mukaddeslerine saldırı esnâsındaki duygusuz ve hissizliğini, çıkarcılığı hakkındaki tavrını da şöyle ifâde etmektedir…

“Duygusuz olmak kadar lâkin dünyâda dert yokmuş.

Öyle mel’unmuş ki hâin, kurtulan bir fert yokmuş.”

Özellikle şu anda PKK sempatizanlarının ve onların sivil ayağını oluşturan iç isyan şebekelerinin azdığı, ayrıca bu milletin özü ve inançlarıyla ezelî ve siyâsî bir problemi olan mâlum yapının bunlara açık-gizli hâmîlik yaptığı, PKK yı kullanan Batıyı ve kâtil Esad’ı değil, cumhurbaşkanını suçlayan ve millî varlığımıza kast eden o şarlatanların tavırları karşısında ve ahlâksızlığın-hayâsızlığın dibe vurduğu; İçki fışkı,  esrar, eroin ve her tür uyuşturucunun ilkokullara kadar indiği bir zamanda ve bâzı kesimlerin, bilhassa bu dönemde inanç ve kılık kıyâfet özgürlüğüne kavuşanların bu ve benzeri konularda çok daha dikkatli ve uyanık olmaları gerektiği ve her tür bozgunculuğa karşı çok ciddi bir tavır almaları, mücâdele içinde olmaları kanaatini taşıyorum...

İki üç gün Mudanya ve İstanbul’da kaldım. Öğleyi ilk defa gördüğüm tarihî Atikvâlide Camiinde kılıp merhum Yahyâ Kemâl’in o sokaklarda yazdığı meşhur şiirini tahayyül ettim ve onunla birlikte aynı hicrânı yaşadım… İstanbul’un târîhî silüetini bozan çirkin yapılaşma, devâsâ binâlar ve gördüğüm manzara gerçekten çok korkunç ve tüyler ürperticiydi. Tıpkı ülkenin başka kesiminde (Kuşadası) ve benzeri yerlerdeki gibi, her yer inşaat alanı idi. Dağ taş bina ile dolmuş, yeşil alan diye bir şey kalmamış ama hâlâ da bu felâkete gece gündüz devam edilmekte ve (Sanki yağma Hasan’ın böreği gibi bir an önce şu işleri bitirelim ve bu boşluktan, fırsattan faydalanalım) zihniyetinin hâkim olduğu görülüyordu. Çünkü özellikle Mudanya’nın zemini kaygan ve kumsaldı. Buna rağmen dağlara, bayırlara ve dere yataklarına, zeytinliklere üst-üste kıyâmet alâmeti gibi gökdelen şeklinde ucûbeler yapılmış ve yapılmaktadır. Tabiî başta bozguncu, tahripçi ve tahrikçi muhâlefet olmak üzere bütün şer cephesi bunların faturasını toptan AKP’ye ve özellikle Tayyip Erdoğan’a kesmekte idi... Böyle kritik bir zamanda onlara fırsat, ruhsat verenlere insanın lânet okuyacağı geliyor. Ülke dış güçlerin desteği ile azgınlaşan PKK hâinleriyle sistemli bir savaş hâlinde iken bâzı kesimlerin bu sorumsuzluğu akla ziyan bir davranış olarak görülmektedir…

Görüldüğü üzere bu ve diğer millî-manevî konularda insanı korkutan ve dehşete sürükleyen bir oto kontrolsüzlüğün ve başıboşluğun içinde bu rezâletlerin yapıldığı hissi uyanıyordu. İşte râhatizm bu ve benzeri rezâletlerden, özellikle şu anda PKK perdesi altında bütün keferelerle kavlî, fiilî, siyasî ve ideolojik olarak içte ve dışta ölümüne bir mücâdele içinde iken şahsî çıkar peşinde olma seviyesizliği ve terör, anarşi gibi yıkıcı unsurlardan aslâ rahatsız olmama zihniyeti insanı kahrediyor. Tabii bundan faydalanan iç ve dış ihânet odakları bütün bunları iktidar aleyhine kullanmaktadır... Elbette bu soysuzluğu yapanlar ve onlara bu fırsatı, imkânı sağlayanlar da en az o bozguncu ve millî irâde düşmanı olan hâin ve müfsitler kadar suçlu ve sorumludurlar…

İşin bir başka boyutu ve en az onlar kadar insanın içini sızlatan şey ise...

Düne kadar bir parya ve köpek gibi görülen ve dînî inançlarından dolayı horlanarak itilip kakılan; (BURAYA KÖPEK VE BAŞÖRTÜLÜLER GİREMEZ!) levhâlarını unutanların bugün eğlence mekânlarında ve tıkımhânelerde-en lüks sosyetik alanlarda sözde tesettürlü görüntülerine rağmen asortik bir tavır içinde olmaları, ağzında sigara, önünde içki olanlarla; Sanki dünyâyı feth etmiş havası içinde ve resmi hiç bir hüviyeti olmayanların sarıklı, cüppeli havalı tavırlarına bakınca, “Zeytin dalı” başarı ile bitmiş ve Ayasofya Cami açılmış da bu da o câmiin baş imamı tavrında dolaşmaları insana garip geliyor ve dikkat çekiyordu. Oysa bir Müslüman’ın her şart ve durum karşısında taşıdığı o kıyâfetin vakarı ve ciddiyetini koruması, sorumluluk hissi taşıması gerekirdi...

Fakat görülenler ve yaşananlar hiçte öyle değildi. Lüks, israf-gösteriş, savurganlık ve özentiler içinde bir hayâtı yeğlemişlerdi. Yâni, (bizim cânipteki sonradan görme nevzuhurlar) Merhum M. Âkif’in ifâdesiyle; “Vakârı çoktan unutmuş hayâ’yı kaldırmış;” Lâikler ise zâten, “Mukaddesâtı ısırıp Hudâ’ya saldırmış” ve hâlâ da saldırmaktadırlar. Ama bunların ise dünyâ umurlarında değil ve öyle bir dertleri de yoktu… Bugün ortamı müsâit görüp sarık-cüppe, şalvar ve çarşaf savurtanların;  O aksesuarlarını parçalayan zihniyet tarafından parti rozetleri takıldığını çok gördük ve o zulümleri aslâ unutmadık. Mesele bunları giymek-takmak değil, asıl yapılması gerekenler; Bu hürriyet ortamında bir sürü gâfil ve nâdân kesimin hâlâ o sakîm, hastalıklı, inanç ve millî irâde düşmanı zihniyetin etrafında neden temerküz ettiği ve onlara yardım ve yataklıkta bulunup maddî, mânevî destek olduğu konusu ve sorusunu her şuurlu Müslüman’ın sürekli kendisine sorması ve bu konularda ne gibi bir çalışmalar içinde olması gerektiğidir…

Meselâ; o çarşaf ve sarık, cüppeleri parçalayıp yasaklayan, terör ve anarşiye her alan da kol kanat gerenlerin, siyâsî tarihinde binlerce câmii kapatıp ahır, samanlık, parti binâsı, bar, pavyon yapıp satan, Ezanı-Kur’ânı yasaklayan ve hâlâ da aynı zihniyetlerini sürdürüp; “Çankaya ve Taksim’de câmiye, kaçak saraya hayır, kiliseye evet” kampanyasında bulunan zihniyetin ülke gündeminden çıkarılması için ne yapmışlar ve yapmaktadırlar? (Üstelik çok şükür bu sakîm zihniyetin tüm direnmelerine rağmen o câmi Taksime yapılmış ve yapılmaktadır.)

 


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Putlar ve putperestler... - Sayı 124
Eşek ve deve... - Sayı 122
Kurtlar ve İnsanlar...... - Sayı 113
İçteki Biden, Macron, Mer... - Sayı 112
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (125):
Çocuk; insanlık zincirinin ebediyet halkası...

Son Eklenen Yorumlardan
 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Merhaba. Mən n Azərbaycandan yazıçı Gülər Natiq İsaq ✍️ Bu şeiri çox b&#... Guler

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer


ACIYORUM

Millet, Meclis’i seçiyor...

Meclis, millet namına kanun yapıyor...

Anayasa Mahkemesi de bu kanunları bozabiliyor...

 

Şimdi söyleyin:

Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletin mi?

Hâkimiyet kayıt ve şartla mı milletin?

Hâkimiyet kayıtsız şartsız Anayasa Mahkemesi’nin mi?

Hâkimiyet kayıt ve şartla Anayasa Mahkemesi’nin mi?..

(Kardelen; 13; Mart 1997)

 

ACIYORUM

Bir takım kimselerin, yetkilerini aşarak, kanun dışı teşkilâtlar kurduğu ve kanun dışı faaliyetlerde bulunduğu artık kimsenin yok diyemeyeceği bir gerçek halinde ortaya çıktı.

Bunlar, başlangıçta en azından, kanunların kötülerle ve kötülükle mücadelede yetersiz kaldığını düşünüyor.

Böyle örgütlere karşı çıkanlar da, gizli ve kanun dışı teşkilât kurulacağına falan falan kanunlara ve filân filân mekanizmalara dayanarak şöyle şöyle mücadele mümkündür, demiyorlar...

 

Öyleyse...

Ya bu ülkede kanunlar ve işleyen mekanizma yetersizdir... Ya devleti idare edenler...

Bu işin (ya)sı, (ma)sı yok... Hem kanunlar ve işleyen mekanizma, hem idareciler yetersiz...

(Kardelen; 13; Mart 1997)
66
Ana baş tacı olmalıdır
Dervişan bohçası III
Annelerin zaferi
Hayatın merkezi anneler
İddiamıza arşivimiz delildir


Ali Erdal - Annelerin zaferi
Ali Erdal - Yolculuk
Ali Erdal - Kardelen’in 35. topl...
Kadir Bayrak - Anneme...
Bedran Yoldaş - Kelimelerin dansı aş...
Ekrem Yılmaz - Ana güç
Ekrem Yılmaz - Esip geçen ömürmüş
Ekrem Yılmaz - Aşk ile
Dergi Editörü - İddiamıza arşivimiz ...
Site Editörü - Hayatın merkezi anne...
Necip Fazıl - Şiirlerim ve şairliğ...
Necdet Uçak - Deme
Necdet Uçak - İster ağla istersen ...
Mustafa Büyükgüner - Heybemden
Mustafa Büyükgüner - Gazzeye ağıt
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Analar baş tacımızdı...
M. Nihat Malkoç - En sıcak sözcüktür a...
Hızır İrfan Önder - Bir anne arıyorum ac...
Ayhan Aslan - Toprak
Ayhan Aslan - Vuslat
Olgun Albayrak - Aşkın tarihi
Mehmet Balcı - Trabzon’dan üç portr...
Mehmet Balcı - Bizdedir
Mehmet Balcı - Ağıt
Hasan Tülüceoğlu - Göbeklitepe’de Hz. İ...
Ahmet Çelebi - Efendim
Kubilay Ertekin - Putlar ve putperestl...
Halis Arlıoğlu - Şaşırmadık
Murat Yaramaz - Anne duası
Gözlemci - Hadiselere bakış
Muammer Zeki Aygur - Hani nerede
İsmail Güçtaş - Demokrasi
İsmail Güçtaş - Örümcek ağı
Cemal Karsavan - Mutluluğumsun her za...
Heybet Akdoğan - Bu kaybedişler bizi ...
Ayşe Yaz - Sivil itaatsizlik
Servane DAĞTUMAS - Modern Azerbaycan ed...
Yaşar Akyay - Ana baş tacı olmalıd...
İbrahim Durmaz - Annem
İbrahim Durmaz - Anne
Turgut Yörükoğlu - Dervişan bohçası III
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 15717571
 Bugün : 701
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 656095
 Bugün : 8
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 1079
 124. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 3
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim