Ne Oldu Bizlere?.. Fatma Betül Sayı:
51 - Ocak / Mart 2006
(Genç yazarımız, ilkokuldan sonra, bir kısmı yabancı ülkelerde olmak üzere İngilizce eğitim yapan okullarda okudu. Dergimiz için kaleme aldığı yazısını sevinçle okuduk. Ümidimiz arttı. Kardelen, “Hâlâ ve her şeye rağmen ‘düşünen adamlar’lar vardır. Bunlara ulaşabilirsek, bir maya tutturulabilir” demekte haklı imiş.)
Çok değiştiğimizi, çok farklılaştığımızı söylüyorlar bizlere. Evet, biz yeni nesil gençliği, biz yeni nesil evlâtları hiç eskilere benzemiyoruz. Öncelikle çocukluğumuzu hepimiz özlüyoruz. Parklarda oynadığımız oyunları, salıncaklara bindiğimiz, kaydıraklardan birlikte kaydığımız arkadaşlarımızı özlüyoruz. Ama oyuncaklarımızı hiç özlemiyoruz. Malûm televizyonlar, bilgisayarlar, ipodlar, cep telefonları falan var artık, o oyuncaklardan kat kat güzel geliyorlar bizlere. Bir kere teknoloji bizim her şeyimiz oldu. Fotoğraf makineli telefonlarla anılarımızı her an yanımızda taşıyabilir hale geldik. Bilgi öğreneceksek kitapların değil web sitelerin sayfalarını okuyoruz. Dünyanın bir ucundaki farklı insanlarla tanışabilme imkânımız oldu. Anne babalarımızla kafalarımız uyuşmayınca, kendi kafamıza göre takılmaya başladık. Onlar eski çağ insanı artık, şimdiki gibi yaşama ayak uydurmaları zorlaşmış.
Asıl neyi kaybettik biliyor musunuz? İletişim kurmayı... Sohbet etmek yerine TV’deki programları izlemek daha tatlı geliyor. Karşılıklı muhabbet etmek varken, (chat) yapmak daha kolay geliyor. Hazırcı olduk çıktık. Herkes maskeli dolaşmaya başladı. Kimin ne olduğu belli olmaz hale geldi. Yalanlar dolanlarla nefes almaya başladık. Şükretmek yerine, halimizden şikâyetçi oluyoruz. Fark etmeden boş şeylerle vakit kaybediyoruz. Kötülüklere meyil ederek kendi hayatımızı kendimiz mahvediyoruz. Halbuki hepimiz ben iyiyim hallerine bürünerek yasıyoruz, e bizler iyi isek, kötüler nerde? Suçlu olduğumuz halde suçumuzu inkâr ediyoruz. Sırrımızı söyleyebileceğimiz dostlarımız o kadar azaldı ki artık sanal âleme başvurarak sırrımızı paylaşıyoruz. Çok merak ediyoruz, ama halbuki çok meraklı olmak iyi değildir, bunu yanlış yaptıktan sonra fark ediyoruz. İyi şeylere niyet edemiyoruz, boş şeylere niyet ediyoruz, sonu belki iyi olur belki kötü, öylesine yaşıyoruz işte. Büyüklerimize hürmet edemiyoruz artık, saygı duyuyoruz ama hürmet biraz zor. Onlara hürmet etmek zor is, biz kolay işleri severiz. Sıkıntılara dayanamaz olduk, hemen ağlayıp zırlamayı, hayata üfleyip püflemeyi alışkanlık ettik. Verdiğimiz sözleri tutmaz olduk, bizler kendimize dahi inanamaz, güvenemez olduk. Etraf filozoflar, etraf âlimler kaynıyor sanki, ama hiçbirimiz bildiğimizle amel edemiyoruz. Gidip âlimlerle değil, durmadan cahillerle sohbet ediyoruz. Nefsimize yenik düşüyoruz, her kötü şey bize cazip geliyor ve hemen kapılıyoruz.
Bir de sevgi var hayatlarımızda. Hepimiz âşık olduğumuzu, sevdiğimizi zannediyoruz. Halbuki ifade edemiyoruz, hayır. Söylemekle olmuyor sevmek. Gezmekle, bakmakla, görmekle, dokunmakla, koklamakla olmuyor. Kalplerimiz sevmeyi unuttu. Asıl kalbimizle sevmemiz gerekirken, biz bir tutturmuşuz görece(ği)m sevdiğimi, öpece(ği)m sevdiğimi. Halbuki sevgi yanımızdan dahi geçmiyor. Hep ders ala ala yasıyoruz artık, çok hata yapa yapa yaşıyoruz. Tehlikeye dikkat etmemiz gerekirken bana bir şey olmaz diye diye nice yanlışlık kuyularına düşüyoruz. Bizler tehlikeliyiz artık. İnsanlar bizden korkar oldu. Bizler korkusuz olduk, halbuki cesaret değil, cahillikti bizimkisi... Kaygısızlaştık iyice. Unutacağımızı bile bile kayıt etmedik, not almadık bir kenara islerimizi. Unutmak değil problemimiz, dikkate almamak, önemsememek hayatı, basite almak her şeyi.
Ailelerimize lâyık olmadığımızı bile bile böyle yaşıyoruz biz. Artık âhireti kazanmaya değil, sadece burayı kazanmaya odaklandığımız için, başkalarının ne dediği mühim değil. Yeter ki burada başarılı olalım, insanlar bizi tebrik etsin. Eh bu dünya güzel, bir kere geliyoruz, bari dilediğimiz gibi yaşayalım. Halbuki her an tevekkül etmemiz gerektiğini biliyoruz. Hastaları ziyaret etmemiz gerektiğini de biliyoruz, ama kendimiz hasta olmadan bunu faaliyete geçirmiyoruz. Allah’tan fakirlere yardım etmeye çalışanlarımız var aramızda tek tük. Malum, para önemli bizler için, parası olmayanın hali haraptır kesin, bunu tahmin edebiliyoruz.
Bir doğru yapıyorsak, bin tane yanlış yapıyoruz. Dünyanın halini biz de görüyoruz, ve üzülüyoruz. Nerde kaldı İstanbul’u fetheden Fatih yürekli GENÇLER, Fatih bilekli GENÇLER?.. “Gençlik yaş işi değildir. Ruh işidir” diyor Necip Fazıl... Bizler bırakın Türk gibi yaşamayı, insan gibi yaşamayı unutacağız neredeyse. O mahalledeki çocuğa, o okuldaki hocaya, o konserdeki şarkıcıya, o sitedeki şahsa âşık olmaktan, gerçek AŞK nedir onu unuttuk. “Başımıza ne geldiyse AŞKI kaybetmekten geldi” diyor aynı Üstad. Hani Yunus Emre demiş ya:
Boyandım rengine, solmazam ayruk (artık)!
Âşıkım; ölmezem, ölmezem ayruk!..
Aşkın esası Allah’a olan aşktır. Ve biz bunu baya kaybetmişiz. Bir Türk müslüman olduktan sonra Türk’tür. Nerde bizim inancımız? Nerde ninelerimizinki gibi dedelerimizinki gibi inanç bizlerde... İstesek her şeyi başarırız aslında... Ve biliyoruz ki en başta dua ile başlamamız gerekiyor. Fakat bir dua dahi edemeyecek kadar üşengeciz…
|