Askıda şiir Mehmet Hasret Sayı:
100 -
Her şeyle her şey arasında var olan çok yönlü bağlar, bağınlar, bağıntılar, bağlantılar sebebiyle maddeyi altına çevirmek mi önemli, yoksa her şeyden öte cisimleri, cisim haritalarını keşfetmek mi…
Sülfür, civa, tuz, süt tozu, vs… Normal şartlar altında bir araya geldikleri vakit bir canlılık veremeyebilir şeylere; ama hepsinin kavram dairelerinin merkezlerinin buluştuğu bir ortak yer, bir pota, bir havan, bir mistik atmosfer var olabilir… “Var olabilir olan Şey” iradenin cüzünde bile bir cismi hale bürünmeyi yıkacak ahlâka ve ruha erişebilir, bu tıpkı aklımızdan kaçan eşyanın kıpırtısı, bir esaslar kuşamı hareketi gibidir sanki.
Her ne kadar panteizm gözlüğüyle ancak anlaşılıyor olsa da, cisimler arası öz ve cevher, Spinoza’nın “nasıl uzay olmayınca geometrinin bir anlamı yoktur, yaratıcı ilke olmadan da yoktur bir anlamı nesnelerin…” yargısından daha fazladır işin simyası…
Dumana, kükürt zehrine, hattâ hepsinden öte keder mayasına bulanmamış hiçbir madde bir değer ifade etmez aslında; onu kabuğundan söküp alan, fazlalıklarını soyan ve ona bir esas, bir yüz kazandıran yalnız ve yalnız mistik elementler dünyasının verimleridir… Sinir lifleri vardır metal, hiç yoksa görünmezlerin, bilinmezlerin… Simya, çoğunluğun sandığı gibi hoş bir efsane, sırlanmış bir “Nibelung yüzüğü” falan değildir… Nefes tutmaya, nefes açmaya, bitki özlerinde ölümsüzlük aroması aramaya yaramaz, şeylere bakışın “üst-şekillendiricisi”dir bence…
Böyle bir ilmin sayfalarını ne cadılar yuttu, ne bilim adamları karaladı veya yırttı. Hiçbir devlet otoritesi o kadar yangın, tahrif eylemlerinde bulunmasına rağmen bu zihinsel ve ruhi çarpılmaya elini süremedi, tarih sahnesinden silemedi; çünkü en çok bu mirasın koruyucusu şairler oldu. Şairin tutturduğunu Allah’tan başka kimse askıdan kaldırmadı, kaldıramadı…
Her şeyin sınırlarını çizen ve her şeyin sahibi Allah’tır çünkü.
|