Sahte diplomalı zanlılar Ekrem Esad Atan Sayı:
100 -
Aslında her yanımızı saran, sayıları gittikçe artan, çok fark edilmese de son derece tehlikeli, çıkarları doğrultusunda basit görülen ama her türlü sahtekârlığı yapabilen, sahte diplomalı zanlılardan bahsedeceğim.
Bu insanlar kendilerinin hayat okulu denen bir okuldan mezun olduklarını söylerler. Kendilerini mezun ettikleri anda kendilerince her şeyi bilirler, her şeye yetkileri vardır ve tabiî ki her zaman doğru olanı yaparlar! Hata yapmazlar, hataları geçmişte yapmışlardır sonrasını biliyoruz zaten: mükemmel…
Ben hayatı çözdüm, öğrendim, insanları tanıyorum diyen çoğu insan, insanları zayıf noktalarından vuran, acımasız ve bencil insanlardır. Çünkü onlar hayatın çirkin işleyişini öğrenmiş ve profesyonel yalancı, dolandırıcı, sahtekâr veya ne derseniz deyin öyle olmuşlardır işte…
İşin ilginç yanı bu insanlar halk arasında çok sevilirler, çoğu insanın dertlerini dinleyip onlara fikir verirler. Aslında fikir almayı bekleyen insanlara doğru olanı değil; sahtekârlığı, dolandırıcılığı öğretirler. Dünyanın çekilmez bir yer haline geldiğini, insanlığın bittiğini söylerler. Her tarafın dolandırıcı dolduğundan bahsederler fakat farkında olmadan kendileri her gün onlarca dolandırıcı yetiştirirler, insanlığı tek tek öldürürler…
Bu insanlar pazara giderler 3 liralık domatese 50 kuruş teklif ederler, arabaları bozulur tamirciye götürür, ustanın 20 liralık işçiliğine 5 lira teklif ederler. Yarı fiyatını bile vermez. Bunun gibi nice tekliflerinde hiç utanmazlar, “Ben bu kadar veriyorum işine gelirse!” derler. Karşılarındaki ekmek parasına muhtaç insanlar; hâl böyle olunca ister istemez basar yalanı ve söylerler işte: “abi bana gelişi 2 buçuk lira zaten”, “ abi benim domatesim organik domates“ vs… Artık o da başlamıştır dolandırmaya. Bizim hayat okulu mezunumuzun pazarlık anlayışındaki tutarsız bencillik karşısındakini de dolandırıcılığa iter. Artık o da 3 kuruşluk şeye 2 katı fiyatla açar ağzını. Yalan söylemek artık şart olmuştur ona. Çünkü biliyor artık istediği fiyatı dürüstlükle alamayacağını. Yavaş yavaş hayat okulundan derslerini alıyor, Allah’ın izni ile o da çabucak mezun olacak, sonra onları bu hâle getirenler her şeyin bozulduğundan bahsedecekler…
Bu sahte diplomalı zanlılar durumun farkında değillerdir, hattâ onlar ve çevresindekiler için bu durum bir başarı anlayışıdır. “Gördün mü Hakan abiyi nasıl da aldı 10 liralık malı 2 liraya...” gibi birçok cümleler kurulur. Fakat bilmeleri gerekir ki 10 liralık mala 2 lira teklif edilmez. Pazarlığın da bir adabı vardır. Gerçi 3 kuruşluk şeyler için yaptıkları bu acımasız pazarlıklar, binlerce liralık cep telefonu gibi şeyler aldıklarında dengelenir. Çünkü 1 lira bile indirim isteyemezler o dünyaca ünlü kocaman şirketlerden. Anlaşılması zor bir şekilde ona da verecek bir sözleri varıdır: “Elin gâvuru yapıyor abi”, “Pahalı ama hak ediyor şerefsizler” gibi…
Dolandırıcılık ve sahtekârlık sadece maddî boyutta değil elbet. Yok olan bütün güzel duygular gibi geride kalan naçizane güzellikler de ciddi saldırılar altında maalesef. Hani demiştim ya bizim diplomalı zanlılarımızdan fikir alırlar diye, o fikirler zehirler işte henüz mezun olamamış temiz duyguları ile yaşayan insanları. İncir çekirdeğini doldurmayacak sebeplerden araları açılmış insanlara: “Boş ver, sen bunları çekmek zorunda mısın?”, “Bırak ne hâli varsa görsün, kaybeden o olacaktır.” gibi sözleri ile nice asırlık çınarları kökünden söküp çıkartıverirler… Bir de danışanın üste çıkması için taktik vermeleri vardır, karşı tarafın özür dilemesi için engin bilgi ve tecrübelerini kullanırlar. Onlar için özür dilemek kaybedilmiş bir savaş demektir. Sonuç olarak insanları iki kelime konuşamaz hâle getirirler. Çünkü mezunlarımız zamanında çok çekmişler ve derslerini almışlardır. İnsan görünümünde sahtekâr insanlara çevirirler, yani sahte insanlar…
İnsanlar her anlamda kendi bulundukları yere gelinebilmesi için kendi yaşadıklarının yaşanması gerektiğine inanırlar. Belki de bu yüzden kendilerinin yaptıkları hataları bile başkalarına tavsiye ederler. Çünkü her insan kendine göre doğru ve başarılıdır. Bunun aksini söyleseler de buna inanırlar. Hiçbir insan yanlış olduğuna tam olarak inandığı bir şeyi yapmaz, yapamaz. Eğer yapıyorsa ona göre doğrudur. Bu yüzden de kavgalar da haklı taraf yoktur. İki taraf da kendine göre haklıdır, kendini haklı görüyor ki kavga ediyor. Normal bir insan haksız olduğunu bile bile bir insanla tartışır mı? Kendi yaptığı yanlışı, başkasına tavsiye eder mi?
Aslında diliyle yanlış olduğunu söylese de, o yaptığının doğru olduğuna inanıyor iç dünyasında. Bunun için de birçok gerekçesi vardır elbet…
Dünyada öyle bir adalet vardır ki; birçok insan adaletin olmadığını düşündüğü durumlarda bile, üzerinden uzun zaman geçtikten sonra olması gerekenin olduğunu fark eder. İnsanlar kendi elleri ile kendini mutsuzluğa iter ve suçu hep başkalarına veya başka şeylere atarlar. Kendini hayatta kalma hengâmesine kaptıranlar, basit olanı yapıp hayatı gerektiği gibi yaşayamazlar. Yaşamak: anın gereğini yapmak, içinde bulunduğu andan zevk almak ve en önemlisi inandığı şeylere uygun yaşamaktır aslında. Fakat bunu beceren insan çok azdır. Beynini kullandığını sandığı için olayları basit noktalardan çıkartıp işin içinden çıkılamayacak hâle getiriverirler… Sonrası hep şikâyet hep şikâyet işte… “Aman ben mi kurtaracağım dünyayı!” diyenler; sen kurtarmayacaksın, sen sadece yaşa, sadece yaşayabilmeyi becer. Dolandırma kendini ve insanları…
|