Özgürlüğe kaçış Mehmet izzet Gülenler Sayı:
102 -
“Hayat, inanan ve salih ameller işleyenler dışında hiç kimsenin kazanamadığı bir oyundur.”
Aliya İzzet Begoviç
Aliya... ‘Özgürlüğe Kaçışım Zindandan Notlar’ kitabı sayesinde tanışmıştım, Aliya ile... O benim büyüğüm, atam, canım ciğerim oldu… Onunla; o güzel asil büyük kalple tanıştığım andan itibaren...
Sevdiğiniz birini bir başkasına anlatmayı deneyin; nasıl anlatırsınız? Çok zordur... Öyle derinlikli bir şeydir ki çünkü... Yüzeysel şeylerle anlatılamaz… O şekilde anlaşılamayacağı gibi...
‘Birbirine gönülden bağlı olanların bağını asla koparamazsınız..
Çünkü gönüllerin birbirine nereden bağlı olduğunu asla bilemezsiniz’ diyordu İsmet Özel bir yerde... İşte öyle bir gönül bağı...
Malcolm X ile tanışmam da yine bir kitap ile olmuştu tabii ki... O dönem Amerikası’nı; tüm o dönem atmosferini ve Malcolm X ile ilgili ve yine o dönem olup biten her şeyi bütün bağlantılarıyla çok da açık seçik anlatan... O kadar ki; kendimi o dönem Amerikası’nda yaşıyormuş gibi hissettirmişti okurken... Bahsettiğim gibi Malcolm X ile ilgili neredeyse tüm detaylar, olabilecek belki de en güzel şekilde anlatılmıştı...
Boğazımda düğümlerle geldiğim son bölümde, beni Malcolm ile asıl tanıştıran ve içime çok başka bir şekilde işleten ise; Malcolm’un oyun yazarı ve aktör arkadaşı Ossie Davis’in cenazede yaptığı konuşma olmuştu...
Kitaptaki o bölümü aynen aktarıyorum:
“… Kalabalık kiliseye göz gezdiren Davis, Malcolm’un Harlem’de ne kadar sevildiğine bir kere daha şahit oldu. Davis, Malcolm’un ‘fanatik, ırkçı’ ya da hiddetli bir lâf cambazı olmadığını dünyanın bilmesini istiyordu…
Malcolm’u kötüleyenlerin, onu hiç tanımadığını söyledi…
Malcolm’u eleştirenlere:
“Siz hiç Malcolm’la konuştunuz mu?” diye sordu.
“Ona hiç dokundunuz mu?
Size hiç gülümsedi mi?
Onu hiç gerçekten dinlediniz mi?”
Birini nasıl tanırsınız…
Nasıl ‘görürsünüz’ onu; nasıl ‘gerçekten’ anlarsınız… Nasıl seversiniz…
Onunla ilgili tüm detayları bilerek mi?
Sürekli onunla ilgili sorular sorup, sorgulayarak mı?
Nasıl sizce?
İşte Aliya da… ‘Özgürlüğe Kaçışım Zindandan Notlar’da yazmış olduğu her satırda, her kelimede ‘gülümsedi’ bana... ‘dokundu’... ‘Konuştu’... Ve ‘dinlemeye’ çalıştım ben de onu can kulağıyla... Kulağımda çınlıyor her kelimesi... Sislerimi dağıtıyor... Karanlıklarımı aydınlatıyor... O günden beri... Sıcaklığı kalbimde gülümsemesinin... İçimi ısıtıyor... Sarıp sarmalıyor... O günden beri... Ağabeyim, dostum, babam, büyüğüm, her şeyim oldu... O günden beri... Özgürlüğe kaçışı, Özgürlüğe Kaçışım oldu... Kitabın girişine koyduğu Rilke’nin olağanüstü şiirinde söylediği gibi:
“Düşer yapraklar, düşer sanki uzaklardan,
gökyüzünde uzak bahçeler mi bozulmuş ne;
düşerler gönülsüz doğanlar gibi.
Düşer geceleyin ağır yeryüzü de yalnızlığa, bütün yıldızlardan
Biz hepimiz düşeriz, düşer bu el, bak.
Gör başka şeyleri de: bu, hepsinde.
Ama var biri, bu düşmeyi ellerinde tutar, sonsuz yumuşak.”
İşte oradan bir bakış ve yaşayışla tuttu beni… Bizi… Hepimizi... Yazdıklarında... Yaptıklarında... Yaşadıklarında... Hep asıl tutanın yolunda... Savaşında... Ve... Barışında... Ölçüleri Hep Asıl Tutan’ın yolunda...
Aliya’yı anlatmak... Kitaplarca, yüzlerce, binlerce sayfa anlatılır... Seve seve... Tüm sorulara cevaplar yazmak... En açık şekilde… Hepsi mevcut...
Peki Aliya’yı anlamak... O güzelliğe kalpten vurulmak... Neden ona “Bilge Kral” dendiğini... O güzelliğin kaynağını... Anlamak... Görmek... Hissetmek... Bilmek...
Abdülhakim Arvasi Hazretleri’nin Üstad’ın ‘Nasıl iyi insan olunur?’ sorusuna verdiği yanıtta gizli sanırım yine cevap:
‘Nasip meselesi.’
|