Pembe peçeteler Mehmet izzet Gülenler Sayı:
108 -
Bir yaz akşamı… Çengelköy… Bir açık otopark, yaya girişi…
Bir kız çocuğu...
Hemen girişin yanında, tel örgülerin önüne kartondan halısını sermiş yerleşmekle meşgul…
Yanından geçiyorum.
Arabadaki nevale aklıma geliyor; belki bir ihtiyaç sahibiyle buluştururum diye yanıma aldığım… Arabadan onu alıp, küçük kızın yanına dönüyorum.
Aman Allah’ım; o nasıl güzel bir manzara... Sanki evinin başköşesinde oyuncaklarıyla oynayan bir kız çocuğu... Önündeki, yine kartondan yaptığı küçük sehpasına dizmekte olduğu pembe peçete paketleri... İnci gibi özenle dizilmişler; yan yana. Ay ışığı altında parlıyorlar. Hepsini tek tek kontrol ederek ve sayarak dizmeye devam etmekte.
“Merhaba”‘ diyorum yanına çömelerek.
“Ne güzel dizmişsin peçetelerini; ne güzel görünüyorlar… Alasım geldi; iki tane almak istiyorum… Ne kadar?” diyorum. O, biraz şaşırıp, sanki babasının onunla oynamak için yanına gelip, oyuna katılmış olduğu bir kız çocuğununki gibi saf bir şekilde “bir lira” diyor, sanki oyunu devam ettirerek...
“Tamam” diyorum ve iki tane alıyorum, o her biri birbirinden güzel duran pembe paketli peçetelerin arasından...
Bir peçete nasıl güzel durabilir diye düşünebilirsiniz…
Duruyor işte...
Elimdeki nevale paketini ona vermek istediğimi söylüyorum. “İçinde çikolata ve çerez var, belki atıştırırsın arada” diyorum… “Olur” diyor. Kabul ettiği için teşekkür edip, “kolay gelsin” diyerek yanından ayrılıyorum...
Ama onun duygusu ve ışığı benim yanımdan ayrılmıyor günlerdir. Şükür ki ayrılmıyor…
Hani dağda, kimselerin olmadığı bir yerde; birden olağanüstü güzellikte bir çiçekle karşılaşırsınız, kimsenin bilmediği, daha önce hiç görmediği; sadece oracıkta bitivermiş, bütün güzelliğiyle… Bakmaya kıyamaz, doyamazsınız... Ağlamak gelir içinizden... İşte öyle bir güzellikti, karşılaştığım...
Hani ay ışığının, onu ve peçeteleri aydınlattığını söylemiştim ya… Aslında sanırım onun ışığıydı, aydınlatan; ayı da; dünyayı da ve tabii o pembe peçeteleri de...
|