Aliyaya göre zaman ve iman Sinan Ayhan Sayı:
102 -
Bilge Kral, eser sahibi devlet adamı Aliya bir kitabının sonunda şöyle bir incelik fikretmiş: “Bir adamın büyüklüğü, ‘kendisine zamana karşı değer biçen bir ruh’ta yatar.” Cümle, çeviriden kaynaklanan arızalar yüzünden, anlaşılması zor hale geliyor, lâkin farklı ifadesinden, bir hikmeti kast ettiği hissediliyor… Burada, “zamana karşı ruhun üstünlüğü, ruhun zaman üstü olmasından dolayı mıdır” gibi bir düşünce mi ifade edilmek isteniyor… Batılı bir düşünce adamının “Ölüm ile boy ölçüşecek hayat, neredesin…” deyişindeki gibi, zamana yenilmeyen bir duruş, karşılık mı kast ediliyor… Zamanın ötesinde bir vakarla elde edilen bir ruh veya ruhun temsil ettiği zaman üstü bir vakar…
“Fikroskop”tan bakınca bu söz, birçok hikmet barındırıyor sanki… Bizse, meselenin şu veçhesine bakacağız… Saatlere, tarihlere göre şekillenmiş, alelâde bir hayata karşı bir duruş keşfetmiş, tam bu noktada bir değerler bütünü bulmuş ruhtur ki; zamana zamanın ötesinde bir cevap vermiş olsun…
Elbiselerin yırtılır gider, sen eskirsin; sende yırtılmayan ve eskimeyen ne… Bizce hakikatte eskimeyen; Allah’ın sana lütfettikleridir…
Aliya “çekirgelerin yediği yıllardan” bahseder Tarihe Tanıklığım Kitabı’nda; komünist rejimin kendisini mahkûm ettikten sonra, hapiste geçen yıllarını tasvir ederken… İşte o zaman ispata açık, dünyevî bir zamandır… Aliya, siper arkasından zaman mefhûmunun ötesini de kast eder… İspat edilmek değil mesele, mesele kendiliğinden esas olmakta… Esası teşkil etmeyen hiç bir mesele ispat da edilemez; zaten esasın ispata da ihtiyacı yoktur… İdrâkin en üst seviyesi budur… Allah’ını bilen kalp ve akıl… İman… Ömre hayat veren imandır…
İman sahibi Aliya, hatıratında kendini mahkûm eden mahkemeye, zaman ötesi bir bakış açısıyla şöyle seslendiğini ifade edecektir:
“Ben bir Müslümanım ve öyle kalacağım. Kendimi dünyadaki İslâm dâvâsının bir neferi olarak (telâkkî) ediyorum ve son günüme kadar da böyle hissedeceğim. Çünkü İslâm, benim için güzel ve asil olan her şeyin diğer adı: Dünyadaki Müslüman halklar için daha iyi bir gelecek vaadinin (veya) umudunun, onlar için onurlu ve özgür bir hayatın, kısacası benim inancıma göre uğrunda yaşamaya değer olan her şeyin adıdır.”
Hz. İsmail’in (as) kıymeti babası Hz İbrahim’in (as) üzerinden zaman üstüdür; Allah için kurban olmaya zamana bağlı bir yıpranma atfedilemez… Kezâ Hz. Meryem’in durumu, zaman ötesidir; Allah’ın onu ilâhî bir mucizeye muhatap tutması, “babasız, hak Peygamber” Hz. İsa’ya (as) anne yapması ve rızasına kavuşturması hiç bir zaman ölçüsüyle kıyaslanamaz; bütün bunlar insanlığın zaman ve mekân anlayışını sonsuz açıdan, sonsuz hikmetle çaresiz bırakmak için Allah’ın emrettiği ve oldurduğu kıssalar, vâkıalardır…
Tıpkı Allah’ın her eşyanın içine, parça ve zerreler üzerinden sonsuzluk ve enginlik idrâki koyması gibi… Sınırlı olanda hecele nen sonsuz, sınır içinde sonsuz; sonsuzluk içinde sonsuz… Hep sonsuz ve her şey sonsuz… Bütün bunlar işte, her şey içinde her birinin değil (yani bütün kirlilerin değil); imanın (yani yegâne temizin) meseleleridir… Sınırlı ve fani ölçülerimiz olmasına rağmen bizde yıpranmayan, eskimeyen ve sonsuza yenilmeyen tek şey odur…
|