Oluşmuş ve Oluşmamış Âzâları ile Türk Dergiciliği Sinan Ayhan Sayı:
114 -
Dergicilik özde nedir, bir dergi neyi şekillendirir...
Hem yazarını, hem okurunu, keyfiyet bunu gerektirir. Belki her ilinde bir merkez olarak bir mecmua barındıran Türk Dergiciliği hangi insiyakla dergi çıkarmaktadır? Üstelik o insiyak bir sürü dergi çıkarmaya muktedir, ama fizikî ve dahi ruhî şartlar sebebiyle uzun ömre malik değil.
Tanzimat’tan beri bir derdin muzdaripi ve bir dertten muzdarip bu yapı nasıl bir karaktere sahip... Türk Dergiciliğinin günümüze kadar olan manzarası ne, macerası ne...
“Servet-i Fünun” bir dönem olmaktan çok, bir dergi ismi… Edebiyat dalında akademisyen Kayahan Özgül’ün konuşmalarında ve yazılarında belirttiği gibi bu edebiyat tarihlendirmeleri, dönem isimleri ve bunların kronolojileri, bu akımlara kimlerin dâhil olduğu tartışmalı… Üstüne iki edebiyat tarihî bakışı olduğunu söylüyor Kayahan Özgül, biri Köprülü, diğeri Tanpınar; bu bakış açıları da Köprülü açısından tarihî bakış ve izah taşıyorken Tanpınar’da edebiyat ölçüsüyle zaman ve mekânı tarıyor, o kadar…
Hakikat bambaşka türlü olabilir; ölçü hem edebî, hem tarihî bir bakış gerektirebilir. Diğer taraftan Sezai Karakoç’un uyarısında saklı incelikler var; evet, hiçbir bakış bu ülkeye Tanzimat’ın bakışınının verdiği geri dönülmez zararı vermemiş görünüyor; ne yazık ki bahsedilen bozukluk günümüze kadar dönemler eliyle dönüşe dönüşe geldi, asıl mevzu da bu zararın üzerimize yüklediği bakiye zaten, bir dergi bu yüzden bir “dergilik” vasfı taşıyamıyor belki, tekrar tekrar kıyaslamalar yapılıp, Tanzimat’tan beri yapılan hamlelerin ayıklanması ve bir duruluğa kavuşturulması lâzım gelir, dergicilik yolculuğunda bütün fay hatlarının insanüstü bir çabayla ortadan kaldırılması elzem görünüyor.
Bizce bir haysiyetin peşinde bu, her yerde bir dergi çıkarma insiyakı... Hakikatin yoğurduğu üstün bir fikrin harmanlayıcılığına soyunan mevcut keyfiyet, ne yazık ki yolda giderken hakikat merkezini kaybetmiş, ilgisini dağıtmış ve çerçevesi kalmayınca sadece meşrep üzere hamleler yapabilmiş. Zihnimiz ve değerlendirmelerimiz ise, “hakikat güneşini ceket astarında kaybeder” gibi kaybedince, ne odak tutturabilmiş, ne maya... Böyle olunca da, bütün hamleler havada ve etkisiz kalmış...
Asıl mesele hakikat yaygınlığında bir mimarî kuramamış olması dergiciliğin, yoksa bu bayrak yarışında bayrağı tutup taşıyacak her şeyi tazeleyici merak, nesillerde mevcut... Ama nesillerin yoğrulduğu teknede hakikatin izi yok... Hakikat dışında bütün süsler cari...
Hakikat deyince tekdüze bir şeyden bahsedilmiyor, hakikatin özüne erilebilse ondan zengin cevher ve hal yok, zaten bu meselede o sebeple hem öğrenciyiz, hem bildiğimiz kadar öğretmen, hem okuruz, hem yazar; hem şekilleneniz, hem şekillendiren... Macera devam ediyor.
|