Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     745 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Hakikatin Önsezisinden Yeni Paradigmanın Nesline bir Söz Kuşağı
Sinan Ayhan

  Sayı: 113 -

Sanat, hakikatin önsezisidir; demiş Rus şair Aleksander Blok... Önsezi neyin üst seviyesi acaba... O önsezi üst seviyesine göre yazımda hiç bir şey açık olmayacak; yazacağım ve anlamak da yazdığım kadar olacak... Okuyucu, fikir olmayan fikri görmeye hazır mısın... Yani bir yazı yazmak istiyorum; ama yazımda bir şey anlatmak istemiyorum. İçinde ne sanat, ne fikir... Bunların bir üst halini istiyorum, var mı böyle bir seviye...

Gölde mayayı asırlarca tutturabilen anlayışın adıdır Nasreddin Hoca, asırlar geçse de etkisi hiç geçmez.

İçinde ah geçen bir kelime ahlatmalı yer yer... Mizah belki de fikrin vebalidir. Vebale işaretle. Ahı alınana bir çerçeve... Bir pişmanlığa geçit... Hakikat evinden vurulmuş olmaya nida... Her şeyden önce ayna, her çile ahına mercek, insanın nefsine karşı bir deney kabı, mikroskop, dürbün ve teleskop...

Meselâ bizim dergide yıllardır yaptığımız “acıyorum”lar, işte bu keyfiyetin eseri; yıllardır mizahı cebimizde gezdirmişiz yani, bazen cebimizden çıkarmışız, bazen çıkarmamışız, bazen de ortalıkta duruşu eleştiri olan halimizle, varlığımızla sadece bir “acıyorum” olarak gezmişiz. Fikir canlıdır ve her an bir gövde ve bir yüz arar kendine. Hem acı, hem tatlı bir mizahtır bu; varoluşun mizahı... Varoluş durumlarının mizahı...

Güvendiğimiz dağlara kar yağdı. Timur ve fil hikâyesi... O zamanın insanı o zamanın paradigmasına göre insan... İnsandan insana fark var. Körün fili tarifi gibi...

Kıyasla incelikleri gösterebiliriz belki. Mizah değil de, müzik üzerinden senaryolar kuralım. Bunlar birer fikri tahlil örneğidir veya sadece yoruma dayalı tespitlerdir.

Barış Manço, Cem Karaca, Erkin Koray, bizden önceki kuşağın kültürüydü, ama biz de sevdik, kendi paradigmamızda onları sevecek gerekçelerimiz vardı. Şimdi bizi sevecek gerekçelere sahip olmadan dönüşmüş bir yeni nesil var karşımızda ve bu neslin talepleri ortada. O taleplere göre nasıl bir mizah gelişir, orası meçhul...

Bir de paradigmalar ötesi adamlar var; yüzyıl önce de yaşasalar, siz onları her halükârda seversiniz, çünkü hikmetli adamlar oldukları için her paradigmanın adamına hitap eden bir tarafları vardır. Misal Hoca Nasreddin...

 

Bu zamanın yeni paradigmasının nesli çok anlam talep eder; olaylar arası çok örgülü bir hürriyet talep eder, bileği taşına değen bir akılla durmadan olaylara tesir etmek ister; söz konusu Hoca Nasreddin ise güvendiği dağlara kar yağmaz. Fil ordularına, belki anlayışı kıtlara karşı ebabil kuşu tesiri vardır onda.

Hoca Nasreddin’i kulağımızın dibine ninni yapan nedir? Bugünün müziğine bakarsanız o ninninin sözleri size de ulaşır. Şarlo’nun çatalları kendine küçük ayaklar yapıp, yemek masasında kukla gibi dansettiği sahne, kısa bıyıklı bir Nasreddin değil mi… Kendi paradigma dünyasının kendi cüssesindeki denizidir o. Herkes kendi denizinde boğulur.

Yeni paradigmanın nesli nasıl müzik yapıyor, onu kollayalım bir de…

Rei (Ah Canım Sevgilim):

“Bu dağ bu karları nasıl taşır, anlamadım...” Türkülerde geçen “dağ” dekorunu hatırlattı bu şarkı sözleri.

Kaan Boşnak (Beklenen Gemi):

“…Sesinden ve nefesinden öpmek... Öpülmek…” fikri... Zikir... Ancak zikir eden özne, sesinden ve nefesinden öpülür.

Pinhani (Dön Bak Dünyaya):

“…Bir sonbahar kadar yalnız, bir kış kadar savunmasız ya da ilkbaharsan, yolun başındaysan, asla vazgeçme, kalkıp da pencerenden bir bak; güneş açmış mı; yağmur düşmüş mü, dön bak dünyaya…” Şiirimsi dokunuşlar… Acı yüklü, ama yine de umutlu… Hem ezgisiyle birlikte… Keza klibindeki görüntülerle birlikte…

Yüz Yüzeyken Konuşuruz (Son Seslenişim):

“Depremsiz başıma yıkıldı evim…” Eşittir; “Havada bulut yok, bu ne dumandır.”

Can Koç (Gökyüzünü Tutamam):

“Gökyüzünü tutamam, yıldızları çalanlar var, bu karanlığın sebebi onlar…” Günümüzün derin ve acı manzarası sözle çizilmiş…

Barış Diri (Derinden Derinden):

“Putlar, ikonlar evimde belirmiş; yani… Derinden… Derinden…” Burada söze hacet yok.

Birçok örnek gösterilebilir. Müzikte bir tekâmül olmuş, geçmişten farklı bir sağlıklı mutasyona uğramış, ama geçmişle gizli bir bağ kurmuş ve böyle böyle paradigma kusursuz estetiğini oluşturmuşsa, müzikte olan mizahta da olmuştur; hatta her alanda… Mizahta yeni paradigmanın çattığı şeyin absürt komedi olduğunu düşünüyorum. Piyasada görünen mizah örnekleri bazı noktalardan hoşuma gitmediği için onlardan bahsetmek istemiyorum; tam da o sebeple zaten, müzik tahlili yoluna saptım. Ama mevcudun dışında,  bu yeni paradigma neslinin geçmişten kopmadığına dair bir örnek daha verebilirim. Üç dört sene evvel dergi fuarında, fanzin çıkartan gençler görmüştüm, bu çocuklar divan ölçüsü ile şiirler yazıyordu ve konu eskimiş konular değil, kendi bakış açılarıyla günümüz seslenişleriydi. Tıpkı örnek gösterdiğim müziklerde ve müzik sözlerinde gezen o ayrıksı gözde ve dilde olduğu gibi…

Absürt komedi bağı... Yeni bir keyfiyettir, ama Hoca Nasreddin’de onun izleri vardır. Sadece göle maya çalması absürt değil veya sadece bu durum absürt değil; kaybettiği anahtarı kaybettiği yerde değil de ışık olan yerde araması da aynı şekilde absürt veya sadece absürt değil. Hoca Nasreddin dediğimiz gibi zamanlar ötesi zaten.

Hoca’nın temellendirdiği halleri bir hayra yoramayan bir mizah asla çok yönlü olmayacaktır. Çok yönlü olmayan bir şey de asla öte zamanlara kalmayacaktır.

Herkes kendinden önceki kuşağın Z Kuşağı ve kendinden sonra gelenlerin ise Dinazor Kuşağı, ne yapalım, her kuşak bunu tadacak... Her canlı ölümü nasıl tadıyorsa öyle... Önemli olan ölümden sonrasındaki hal ve haller... İşte her kuşağa hitap eden bir ölüm sonrası haliniz mevcut mu, ölümden sonrasına ait bir mizahınız...

Hoca’ya sormuşlar:

Kıyamet ne zaman kopacak...

Hoca da hangi kıyamet demiş...

Aman hocam, öyle şey mi olur demişler, kaç kıyamet var ki...

İki kıyamet vardır, demiş; büyük kıyamet, küçük kıyamet...

Ben ölürsem büyük, Hanım ölürse küçük kıyamet kopar.

Bu absürt akıl bir şey istiyor; evet, fikir olmayan fikri istiyor; yüz bin dereden getirilmiş yüz bin krampı vücudunda hissetmek, bu kramplar içinde putları kıran kim, cübbemin altındaki kim, elimin üstünde kimin eli var demek istiyor... Mekke’nin müşrikleri ona zulmederken, Medinelilere güvenmek istiyor. Medineli eli muhacir eliyle birlikte, ama kendi sır kutbuyla ve kendi çok yönlü güzelliğiyle birlikte istiyor. Çünkü fikir olmayan fikir, hakikatin önsözesiyle gelen hakikat fikri tam da buralarda. Fikir olmayan fikir, devrik cümle, devrik olmayan zaman işte tam da burada. Okuyucu, hakikati can evinden vurmaya hazır mısın... O zaman yeni paradigmanın gereklerine bak. Vesselâm.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Kalem, O Kalemdir... - Sayı 114
Oluşmuş ve Oluşmamış Âzâl... - Sayı 114
Hakikatin Önsezisinden Ye... - Sayı 113
Liyakatin Kökleri ve Köke... - Sayı 112
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (120):
Doğumunun 120. yılında Üstat Necip Fazıl Kısakürek...

Son Eklenen Yorumlardan
 "Yürü kardeşim,Ayaklarına bir Kudüs gücü gelsin."Sen ve senin gibi şuurlu insanların sayıları bereke... Nilüfer Mihailoğlu

 Yüreğinize kaleminize sağlık kıymetli hocam. Allah hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin.... Faruk AKTI

 kantarın topu olacak efendim ... Esra

  Gönlü klabi temiz abim kalemine sağlık başarılarının devamını diliyorum sevgiler saygılar ... Serkan yakar

 Teşekkür ederim değerli gönüldaşım. İlgin bizi sevindiriyor Faruk......


Batı; kaybettiği noktanın idrâkinde ve kazanacağı noktanın gafili olduğunu -yalnız kendine- ihtar ederek bugünkü buhranını yaşıyor. Biz; tüm taklitçiliğimize rağmen hem birincisinin, hem ikincisinin gafletindeyiz.
Eğer batı gibi kaybettiğimiz noktanın idrakinde olabilseydik, elimizden kaçırdığımız bunca zamandan ötürü eyvahlar eder; kazanacağımız noktanın gafletinden de sıyrılabilirdik…
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Soykırım, Antisemitizm ve Filistin Üçgen
Deniz kabarıyor
Gazze günlüğü
Sosyal medyanın gücü
Üstün fikir
Deniz kabarıyor
Kudüs... Ey Kudüs
Zeytin dalları altından meydan okuyuş


Yavuz Sert - Bir tufanın ardından...
Yavuz Sert - Gazze biz ne öğretti...
Ali Erdal - Deniz kabarıyor
Kadir Bayrak - Vah benim halime!
Necip Fazıl Kısakürek - İç ve dış düşman – Y...
Bedran Yoldaş - Elinde taş küçük çoc...
Bedran Yoldaş - Zevâli yakındır zulm...
Ekrem Yılmaz - Kazandım vallahi!
Ekrem Yılmaz - Bitti kelimelerim
Ekrem Yılmaz - Mektup
Dergi Editörü - Üstün fikir
Site Editörü - Sosyal medyanın gücü
Necdet Uçak - Dünya malı
Necdet Uçak - Geldi geçti ömrüm be...
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Soykırım, Antisemiti...
M. Nihat Malkoç - Gazze günlüğü
Hızır İrfan Önder - Kasem olsun!
Zaimoğlu - Batı muradına erebil...
Mehmet Balcı - Köyüme gömün
Mehmet Balcı - Sevdam
Muhsin Hamdi Alkış - İsrail-SAMİRİ-oğulla...
İbrahim Şaşma - Kudüs Mektubu
Halis Arlıoğlu - Merhum Mehmet Akif i...
Murat Yaramaz - Hiç
İlkay Coşkun - Filistin
Zafer Nefer - Tas tarak
Özkan Aydoğan - Çocuk
İlknur Eskioğlu - Şehitlik oyunu
Yusuf Çelikler - Bu gidiş nereye?
Ayşe Yaz - Yağmur (Gazzenin çoc...
Bedir Acar - ‘İsrail bizi yenemez...
Hüma Sunguroğlu - Çınarın gölgesinde o...
Hüma Sunguroğlu - Zeytin dalları altın...
Abdullah Doğulu - Filistinde anne-çocu...
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 13152167
 Bugün : 2393
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 604126
 Bugün : 164
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 97
 119. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 3
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 6
Son Güncelleme: 21 Şubat 2024
Künye | Abonelik | İletişim