Türk kimliğini nerede arayalım? Ali Erdal Sayı:
106 -
Millet kimliği, en bâriz şekilde milletin hangi kesiminde ve ne tür faaliyetlerinde görülür ve anlaşılır?
Bir milletin kimliği, apaçık olaylar ve yetişmiş meşhur kişileri kadar, hattâ bazan onlardan çok, halkta tezahür eder. İşinde gücünde sıradan kişilerde… Mesele malûmlarda mı, meçhullerde mi meselesi değil… Hangisinin daha değerli olduğu da değil. Hangisinde kimliğin, millet şahsiyetinin, millî hüviyetin daha bâriz görüldüğünde. Millî müesseselere ve remzlere; meselelere ve olaylara; sevinçlere ve üzüntülere halkın alâkasında, onlara ne kadar sahip çıktığında… En çok da gizli bir hazine olarak yığınların içinde saklı, zamanı gelince beklenmedik şekilde ortaya çıkan ve bütün plânları altüst eden halk duruşunda ve hamlelerinde tebarüz eder. Nam, nişan, mevki, menfaat, para beklentisi olmayanlarda aramalı daha çok bir milletin kimliğini… Toplum nabzı; toplum hissiyatı… Efkâr-ı umumiye… İrfan… Fertlerden söz etmek gerekince de, bilinen kahramanlardan çok, bilinmeyen kişilerde aranmalı…
Kendine göre haklı sebeplerle farklı görüşler olabilir. Fatihlere, Battal Gazilere, Yunuslara, Sinanlara ve benzerlerine; teknik, sağlık ve benzeri çeşitli meslek dallarındaki kahramanlarına göre de ele alınabilir Türk kimliği. Hayalî kahramanları yönünden incelenebilir (Keloğlan, Temel…). Gerçek kişilerden hareketle halkın tamamladığı ve yeni bir şahsiyetle tekrar cemiyete sunduğu kahramanlar üzerinden de tefekkür edilebilir (Köroğlu, Nasrettin Hoca…). Sembol hayvan ve bitkilere dikkat çekilebilir (Bozkurt, kartal, lâle, gül…). Zamana ve geniş coğrafyaya yayılmış köklü müesseseleri incelenebilir (Mimarî eserler, vakıflar, ihtifaller). Yaşadığı coğrafyalara, oralara tesirlerine ve oralardan aldıkları tesirlere bakılarak millet kimliği üzerinde düşünülebilir. Her türlü kalem verimleri üzerine tefekkür edilebilir. Başka milletlerden farklı hatıraları üzerinde durulabilir (Fetret devri, Kırkpınar, Ertuğrul Gazi İhtifali…).
Bir fikir ve iman; halka mal olmuş ve irfan haline gelmişse, milletin var olma gayret ve iradesi, kimliğin muhafızı olur… Özümsenmiş iman... Somut değer haline gelmiş irfan: Fikir ve imanın, milletin kendi icadı müesseseleriyle halka mal olması, halkın kendine has icatlarla yaşatması ve koruması. Kanın kılcal damarlara kadar yayılması gibi… İrfan; fikir ve imanın, millî idealin, gıdaların kan haline gelmesi gibi çeşitli müesseseler halinde yaşaması, yaşatılması… Arama motorları sayesinde bilgi depolama değil, bilgiyi kullanarak sonuç elde etme… Fikir ve imanın hayat bulması, yaşanır hale gelmesi. Mücerret fikir, iman ve idealin müşahhasa dökülmesi. Teknik bilgilerin uçak, yardımlaşma emirlerinin vakıflar olarak ortaya çıkarılması gibi… Matematik işlemlerinde kullanamıyorsanız, kerrat cetveli hafızanıza yüktür. İrfan; fikri ve imanı, başkalarından farklı, yani şahsiyetli olarak hayata geçirme başarısı… Bu aynı zamanda, milletin kimliği… Meselâ bayramlarımız… İrfanımızın en başarılı örneklerinden biri... Fert münasebetlerinin, cemiyet bütünlüğünün en zirve, en üstün uygulaması… En uygun ve geniş fert ve cemiyet kaynaşması, nesiller arası bağ… Birbirini sevme ve sayma emirlerinin müşahhas yaşanması, gelenekleşmesi, nesillere aktarılması… Saadetle gülümseyen fertler, bir can haline gelmiş saygı ve sevgi yumağı cemiyet… Bu ve benzeri müesseseler sayesinde bizim, insanî münasebetler için sun’i yollara başvurmaya ihtiyacımız olmaz. İnsanî münasebetleri, bayramlarımız gibi yapma irfanını kazanamamış ve asla kazanamayacak olan; bu yüzden parti, gün, festival, faşing, karnaval, kutlama gibi suni toplanmalarda teselli arayan Batıya acımaz mısınız? Ya rengine bakıp altını tiksinerek atıp boyalı tenekelerle süslendiğini zanneden Batı taklitçilerine ne dersiniz? Halbuki imanımızın irfan halinde halka mal oluşu yabancıları hayran bırakmaktadır:
“Keşiş Mişon’un yazılarında açığa çıktığı gibi tek başına minare bile yabancıları mest etmeye yetmiştir: ‘Hıristiyanlık adına onu kıskanırım. Güzel olan yalnızca minaredir. O ne kusursuz bir tasarımdır. Sarıklı müezzinin belli saatlerde ibâdet çağrısını yapabildiği balkonlarla taçlandırılmış ince uzun¸ beyaz kargıların¸ yine öyle kusursuz¸ büyülü mavi bir göğe yükselerek¸ bizim İngiliz güneşinin iki katı büyüklüğünde ve sıcaklığındaki güneşe öyle bir uzanışı vardır ki¸ güzelliklerini son derece benzersiz kılar ve câzibeleri başka bir ortama nakledilemez ve kelimelerle anlatması zordur.” (Osmanlı Medeniyetinin Alâmetî Farikaları, İsmail ÇOLAK; somuncubaba.net/dergi/87-sayi/osmanli-medeniyetinin-alameti-farikalari)
Eğer halkta, aidiyet duygusu varsa, maşeri vicdanı; ruhuna, aslına, köküne düşmanlık gördüğünde ortaya çıkar, gayr-i meşru hevesler peşinde koşan dışardaki düşmanları ve içerdeki hainleri ya itlâf eder, ya aciz bırakır, ya gülünç duruma düşürür; yani bir şekilde tarihin çöplüğüne atar. Büyük milletlere has davranış; derin millî şuur… İrfan… Bir büyük lider idaresindeyse, âlâların âlâsı…
Eğer halkta, aidiyet duygusu varsa, öze ait küçük bir motif bile bir heyecan dalgası meydana getirir. Bir film, bir selâm, bir remz vesaire… “Çırpınırdı Karadeniz” türküsünan Azerbaycan ordusuna, işgal altındaki topraklarını kurtarmada şevk vermesi ve Azerbaycan ile Türkiye'yi yekvücut yapması gibi.. Bahtiyar Vahapzade'nin “Bir millet, iki devlet” buluşu keza... Başka topluluklarda bir hiç olan bu motifler, büyük milletlerde millî hüviyetin, içinde kâinat saklayan çekirdeği olur. Turnusol kâğıdı gibi, millî rengi ortaya çıkarır. Meselâ Macarların, Ruslara isyanında, bayrağın ortasındaki orak çekici kesip atmaları ve o delik bayrakla “Artık yoldaş değiliz” diyerek meydanlara atılmaları, bağımsızlığın kazanılmasında büyük rol oynamıştı. Sıradan bile olmayan bir futbol maçında bile millî enerji kendini gösterir; Uygur Türkleri’nin Çin zulmünü bir mahallî maçta ifade etmesi gibi…
Bazı filmlere gösterilen alâkanın arkasında böyle bir güç vardır. Reklâm, tanıtım, oyuncuların magazin gazetelerindeki resimleri ve haberleri alâkanın zahirî sebepleri. Bunlar yaz yağmuru gibi geçici ve etkisiz ilgiler sağlayabilir ancak… Eğer film veya her hangi bir motif, remz, söz vesaire derinlerdeki millî şuura hitap etmişse, o gizli düğmeye dokunmuşsa, rağbet bir anda hem de uzun vâdeli olarak bünyeyi sarar, hattâ yurt dışındaki unsurlarına taşar, hattâ akraba toplulukları bile heyecanlandırır. İrfan; esrarlı (konsensüs)… Ve tarihe bir altın sayfa daha eklenir… Kişilerin şahsında millî irfan, muzafferdir.
Bir fertten başlayacak selâmın, bir gıdaya meylin, bir sözün, bir türkünün bir anda bütün cemiyeti sarması… Zaman zaman bu gizli hazinenin varlığını ve tabiî ki, onun arkasındaki sihirli gücü fark ettirir. Bir bakmışsın maçlarda tribünleri inleten haykırışlar; millî hıncın, düşüncenin, öfkenin, sevincin, üzüntünün kutlamanın, kanaatın, düşüncenin tezahürü oluvermiş. Plânlanmış değil, aniden, beklenmedik şekilde ve zamanda zuhur ediveren halk hareketi… Birikmiş, o zamana kadar cemiyet meydanına çıkma imkânı bulamamış enerjinin zuhuru... İrfan; bombayı ateşleyen fitil… Tabiî öyle bir halk ve onu harekete geçirecek inanç varsa…
Büyük ve köklü milletlerde… Amma gafletle, amma ihanetle unutturulmuş, uzun zaman keşfedilememiş bir değeri, hissedilmiş ama derinliği tam anlaşılamamış bir millet büyüğü; bir vesileyle keşfedilir, derinliği hissedilmeye başlanır, ehemmiyeti anlaşılır. Millet ona sevgisini bir şekilde izhar eder. Bir sınıfta bir ismin çokluğu dikkatimi çekmişti… Pek çok Yunus var demiştim… Öğrenciler Yunus Emre, Emre, Emrecan, Yunuscan ve Yunusalpları da hatırlattılar.…
Seçimlerde ve sonuçlarında da bu gücün varlığı görülebilir. Bir bakmışsın seçim sonuçlarına, millet; anketlere, propagandalara, gürültülü sloganlara, vaatlere, tehditlere, şantajlara, sinsi ve açık plânlara, provokasyonlara, sinsi ve alenî yönlendirmelere, hilelere aldırış etmemiş; tertipçileri, içerdeki hempalarıyle beraber mandepsiye bastırmıştır. Kimlik, kendini göstermiştir. İrfan, gücünü göstermiştir. Miyar! Milletin asalet ve halislik ölçütü… İyi yetişmiş ekibin, plânlanmış operasyonu değil, rastgele bir araya gelmiş fertlerde ortak kültürün, millî kimliği kükretmesi. Halk hareketi… Esrarlı ve sessiz ittifak… Millî vicdanın, mâ’şeri vicdanın indifası… Seçim konuşmaları, vaatler, korkutmalar, dayatmalar millî irfan karşısında sabun köpüğü gibi sönmüştür…
Sağlam bir imana dayanıyorsa halk… Bir süre yanıltılabilir, yanlış yönlendirilebilir, gaflete düşürülebilir, günahlarla perişan edilebilir; ama topluca ihanet ettirilemez. “Ümmetim, kötüde ittifak etmez” hadisinin doğruluğu görülür. Millî irfan; sahteleri ve hakikileri, hisleriyle ayırt ettirir halka. Meselâ uyduruk kelimeleri kullanmaz. Proje kişi, olay, kurum ve kuruluşlara itibar etmez. Sahte kahramanların peşinden yıllar boyu gitmez, hattâ bir görüşte onların ne mal olduğunu anlayanlar olur, bu anlayış ekolleşir ve bu irfan cemiyeti kucaklar. Böyle düşününce, Peygamber Efendimizin, (sav) “size kocakarıların imanı gerekir” buyruğunu anlar gibi oluyorum.
Büyük milletlerde toplumun bütün kesimlerinin benimsediği ortak değerler, ne kadar bastırılmış olurlarsa olsunlar, günü geldi mi bir şekilde, müsait zemin bulunca ortaya çıkan kaynak suyu gibi zuhur eder ve vatana göz dikenlerin gözünü çıkarır. İşte irfan… Büyük milletin, yeri geldi mi, gözünü budaktan, sözünü dudaktan esirgemeyen, milletinin seveceği şekilde, milletini etrafına toplayacak eserler veren kahraman evlâtları olur. Derin millî vicdan, kollektif vicdan, mâ’şerî vicdan; olay mahallinde hasbelkader bulunanları, birbirini tanımayanları, millî ruhun ortak hamlesinde birleştirir ve sözleşmiş gibi hareket ettirir… Meselâ nüfusu 100 milyonsa, aynı kimlikte millet birleşmiş, tek bir “can” olmuştur… İşte o milleti tek bir “can” yapandır, milletin kimliği... Milletin derununda, fare gözleyen kedi…
“Altın ateşte, insan mihnette…” dendiği gibi bir milletin kimliği, ruh kökü, asıl böyle zamanlarda ve halk içinden tezahür eder. Buhranlar, mağlûbiyetler, fetret devirleri, köklü değişiklikler, ihtilâller, ihanetler, bozgunlar; fertlerde ruh kökünü zedelese de millî kimliği, derin millî şuuru temelli yok edemez. Halkı bütünüyle kazanamaz. Hattâ bazı şartlarda millî bir hınç bile meydana getirir ve millî şuurun bilenmesine, ruh kökünün beslenmesine vesile olur. Bakmışsın bir mısra, evet bir mısracık, bütün milleti heyecanlandırır, bütün milletin kalbinde gökleri tutmuş fikir bayrağı olur:
“Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya!”
|