Kin ve nefretten beslenen müfteri müfsitler! Kubilay Ertekin Sayı:
106 -
Bu hastalıklı zihniyetin medyası, siyâsetçisi, hukukçusu, bürokratı ve onların kirli ve zehirli propagandası ile beyinleri yıkanan şirret bir zümre, sürekli aynı haltı yiyor ve başta sayın cumhurbaşkanı olmak üzere, büyük halk kitlesine ve onların en kutsal, en aziz değerlerine sonu gelmez bir kin ve nefret kusarak sürekli zifos sıçratıyor ve pislik atıyorlar. Bu yıkıcı ve bozguncu kesimin lağım kusan kanallarına ve medyasına bakın. Şom ağızlarından çıkan hiç bir müspet ve yapıcı ifâde göremezsiniz. İsimlerini zikretmekten tiksinti duyduğum bu yapıların hepsi aynı terâne, aynı tahkir, tahrik, kışkırtıcı ve bozgunculuğun zehirli zakkumlarıdır. Aslında bunların saldırganlığı, hayâsızlığı ve edepsizliği, şirretliği; Müslüman kesimin ait olduğu yerde olmamaları ve öylesi ihânet cephesine bilerek-bilmeyerek yardım ve yataklık yapmalarıdır. Onların ezikliği, silikliği, umursamazlığı ve davâlarına, inançlarına sâhip çıkmamalarının sonucudur bunca saldırganlık ve iffetsizlikler. Aslında kendini müslüman tesmiye eden herkesin en az onlar kadar atak, cesur ve cüretkâr, ideallerine, inançlarına sâhip çıkmaları gerekir… Bakınız onlar hakkında 28 Şubat’ın generallerinden Çetin Doğan ne demişti? “Onlar bizim en sâdık, en mutî ve en iyi köpeklerimizdir. Ne istersek yazar, ne söylesek tutarlar” (12/05/2010 Basından) İşte bugün köşelerinde ve kanallarında devlet başkanı ve millî irâdeye saldıran müfsitler, müfteriler ve mûterizler aynı kelpliği yapanlardır. Özellikle ülke içinde ve dışındaki tüm devlet ve millet düşmanlarına kol-kanat gerenler de aynı yapının elamanlarıdır…
Milletin dînî inanç ve değerlerine saldıran ve saldırtan bunlar. Cumhurbaşkanına ‘iblis’ deme iffetsizliğinden tutun da, Diyânet İşleri başkanına ve onun şahsında aziz dînimizi tahkir eden hayâsızlar bunlar, “Sen benim cumhurbaşkanım değilsin!”den başlayan bir sürü seviyesiz ve seciyesiz bir şekilde suçlama ve dışlama bunlarda… Ayrıca 20 yıldan beri Cumhur başkanının toplantısına gitmeyen ve onun şahsında millî irâdeyi dışlayan, boykot eden zihniyetin hangi sözü ve davranışı bu ülkenin menfaatinedir!? Özellikle de Cumhurbaşkanı ülke insanının hakkını, hukûkunu, dînini, diyânetini, ırzını, nâmûsunu içten ve dıştan gelen ve gelecek olan her tür saldırıları ve tecâvüzleri koruyan bir kişidir Kime karşı? Elbette vatan, millet, ırz ve nâmus düşmanlarına, silâhlı ve silâhsız olan bir sürü şer cephesine karşı, halkını savunmak zorundadır. Şu an silâhlı bir şekilde ve yıllardan beri ülkemizle savaş hâlinde olan başta; PKK, DHKP-C ve FETO benzeri hâinlerin ve onların sivil ayağını teşkil eden siyâset magandalarının ülkeye verdiği onca maddî, mânevî zararları ve binlerce can kaybını görmezden gelip, onlarla her alanda iş tutan, önüne yatan, arkasından iten habislerin yaptığı düşmanca tavırlarını hoş mu görsün!? Ellerindeki pankartlarla sokaklarda fink atıp sürten ve “Biz Lût’un torun(!) larıyız. Biz mahallenin orospusu, sürtüğüyüz. Nâmussuzluk bizim yaşantımız. LGBT’iz özgürüz, biz herkesten düzgünüz” Velev ki ibneyiz. Alışın ve her yerdeyiz” şeklindeki bunca sapkınlığa hâmilik yapan siyâsî yapıya destek veren sözde Müslümanlar, aynı pisliği de kabullenmiş demektir. Milletin âile mahremiyetine, hayâ ve nâmus anlayışına saldırılar da rol alan ve tıpkı “Ordu göreve!” diye yürüyen sözde siyâsetçiler, bu rezilliklere eşlik etme zilleti ve onursuzluğundan niçin ve neden utanç duymuyorlar da sürekli olarak “Saray baskısı, tek adam diktatörlüğü” şeklindeki seviyesizlikle devamlı olarak sayın Cumhurbaşkanına ve onun şahsında millî irâdeye saldırıyorlar!?.. Mâdem öyle ise, niçin bir emirle sizin o şom ağızlarınızı ve her gün her saat kin ve nefret kusan kanallarınızı ânında tıkayıp uğursuz seslerinizi bir anda kısmıyor!? Tek adam ve diktatör(!) için bunları yapmak çocuk oyuncağı değil midir, bre nâmertler!?
Ayrıca ülkede şarlatanlık ve şirretlikte zirve yapan bir adamın, her gün ve her saat için acem bülbülü gibi ötüp muhâtaplarına tahkir ve tahriklerini sürdürerek yalan, iftira ve tezvîrâtına rağmen pembe vaatleri, akıldâneliği (!) yanında, millî birliğin tesisi için aslâ söylemediği, bundan ısrarla çekindiği çok şeyler var. Bir örnek; (Bu andan itibâren millî irâde ve inanç düşmanlığı yapmayacağım. Yapan onca haydut ve haytaları içimizde tutmayacağım. Dürüst yargıç ve savcıları işime gelmediği için verdiği kararlardan dolayı kesinlikle sarayın adamı demekten ve cumhurbaşkanı makâmını boykot gibi iğrençliklerde bulunup, “ordu göreve!” “ordu-yargı el ele, CHP iktidar!” kepâzeliklerinden çok utanç duyuyor, devlet-millet düşmanı her tür anarşiste aslâ ve kat’â sâhip çıkıp destek vermeyecek ve o şerirlerin arka ve ön bahçesi olmayacağım. Onlarla hiç bir şekilde birlikte olmayacak, bir arada bulunmayacağım) deme erdemini göstermiyor, neden!?.. Ayrıca her gün dîne, dindara, câmiye, ezana, diyânet başkanı ve cumhurbaşkanına, halkın en aziz ve kutsal değerlerine salyalı ağızlarıyla saldıran onca kurumları ve medyalarıyla, muhâlefet(!)denen müfsit kesimlerin mübârek Ramazan ayında oruçlu kimselerin, yardım dağıtmak için gittikleri Van’ın Özalp kasabası kırsalından dönüşlerinde mâsum görevlileri PKK cânilerinin katliâmına (15/05/2020) niçin ses çıkarıp o hâinleri ve kâtilleri neden lânetlemiyorlar!? Bunların destekçilerinin PKK, DHKP-C den, FETO dan ne farkları var!? Daha o vahşetin 3. günü(16/05/2020) her zaman olduğu gibi, laisizm ve Kemâlizm maskeli haydutların Adana’da yardım dağıtan insanlara saldırıp linç girişiminde bulunarak PKK’nın başka bir versiyonu olduğunu gösteren iffetsizler hangi siyâsî yapının militanlarıdır!?..
Emînim yargıdaki kolu olan bu yapının elemanları, o mütecâvizleri ânında serbest bırakmışlardır. Tıpkı onlarca sâbıkası olan hırsız ve haydutları bıraktıkları gibi. Millî irâdeye ve Cumhurbaşkanına hakâret eden, içinde bir hayli DHKP-C, FETO ve PKK olan ve şu an oradan atılan’48 kişi’ (tamâmını tenzih ederiz.) Bir kurumdan başka ne beklenir? Üstelik bâzı kurumlarda mûcidi Siyonist Moiz Kohen olan ve “Türk’ün dîni Kemâlizm’dir” ideolojik safsataya hâlâ İslâm’ın şartı gibi inanan ve Müslüman (!) geçinen bir sürü sebükmağızlar var. (Cumhûriyet Basımevi, İstanbul. 1928) Ayrıca, mâhut zihniyetin millete yaptığı onca zulmü unutan eblehlere (kişiyi koruma kânûnu prangasına) rağmen onların kirli ve karanlık geçmişini hatırlatan araştırmacı, yazar, tarihçi, ilim, fikir ve onca kahraman çilekeş adamlarımıza minnet ve şükran borçluyum. Özellikle Mustafa Armağan, Yavuz Bahadıroğlu beyefendilere…
Burada terörist ve devlet düşmanlığı şeklinde iktidâra saldıranların (Diyarbakır annele rine sâhip çıkıp PKK’yı tel’in için değil) Siyâsî ve Marksist emelleri uğruna sokağa dökülen o yapıdakilere sorulması gereken bir şey var. Dîne ve diyânet işleri başkanına, “Sesi çağlar ötesinden gelen ve kan kokan cür’et” şeklinde İslâm’a ve halkın inançlarına kin ve nefret kusan ve utanmadan onu dâvâ eden barocu ve karocular; Bu milletin aslî unsuru ve kutsallarıyla, millî irâde ile savaş hâlindedirler… İçlerinde barındırdıkları sayısız PKK, DHKP-C ve FETO benzeri anarşistlere, sâhip çıktıkları kâtillerin; katlettikleri onca günahsız ve mâsum kimselerin, korudukları anarşistlerle “homolar ve Lûtîler-ibneler” kadar olsun değeri yok mudur!? İşlenen bunca vahşetler karşısında neden sessizler!? İşin aslı; muhâlefet denen bu çapsız-ufuksuz azgın ve bozguncu şerirlere, inanç ve millî irâde düşmanı iblislere, merhum Adnan Menderes’ten beri böyle dişli ve her hayâsız saldırı ve saldırganlara karşı ânında gereğini yapan ve ağızlarının payını veren, hak ettiklerini suratlarına çarpan ve onların millete yaptıkları onca zulümleri anlatan bir lider görmedikleri için ona saldırıp A. Menderesin âkıbetiyle tehdit etme iffetsizliğindedirler... Dolayısıyla bu hürriyet ortamı öylesi habislere gerçekten çok fazla geldiği için ötüyorlar. Aslında bu zihniyetin karakter ve cibilliyetini anlamak için önce 1930-40’lı yıllardan başlamak gerekir. O yılları ve bunların o zamanki tavırlarıyla millete, millî irâdeye ve halkın en kutsal değerlerine nasıl bir kin, nefret ve düşmanlık duygusu içinde olduklarını çok açık ve net olarak görürsünüz. Yalnız bütün bunları görmek ve bilmek için yavşaklık yaparak, geçmişteki ve şu an bile millete yapmakta oldukları onca zulüm ve tahkirleri unutan ve hiçbir şey olmamış gibi davranan, o zihniyetin dışlama, fişleme ve hakâretlerini sîneye çekme zilletinde bulunan, zâlimleri tarafından adam sayılmayan ve şimdi o kesime-zâlimlerine yanaşma ezikliğin de ve onursuzluğunda bulunanlardan olmamak gerekir… Çünkü onların bunca saldırı, tahkir ve tezyifleri, tahriklerine katlanmalarının altında hep, şahsî çıkarcılık, yalakalık, yardakçılık, hasetlik ve samimiyetsizlikle, iki değil, pek çok yüzsüzlük ve hayâsızlık yatmaktadır... Ne yazık ki bu tip kimselerin durumu günümüzde gerçek mânâda tavan yapmış durumdadır. Şöyle etrâfa bir bakın... Eskiden o kesimlerce adam sayılmayan ve onlar tarafından üstlerine pislik atılan, tahkir edilen, inanç ve özel hayatlarına saldırılan nice anlı-şanlı (!) kimselerin, şimdilerde öylesi zâlimlerinin safında ve yanında yer alarak eski yol ve dâvâ arkadaşlarına nasıl bir kin ve nefretle saldırdıklarını, hattâ haset ve fesatlıkları yüzünden AYASOFYA CÂMİİ’nin açılmasına bile karşı çıkacak kadar onur ve haysiyet kaybı içinde olduklarını ibret ve dehşetle, görmekteyiz… Bir de bu şerirlerin borazanlığını yapan yazar-çizer ve televizyonlarında sürekli kışkırtıcılık yapan bir sürü yalaka ve bozguncu kesimin, müfterilerin fakir, fukara edebiyatı altında nasıl Kârunlaşıp köşk ve (kaçak) saraylarda yaşadıklarını görmek gerekir. İnanmayanlar onların medyalarına değil, bir de dürüst ve nâmuslu basına baksınlar!
Burada bir gerçeği belirtmek istiyorum. Kültür ve eğitimin çok büyük önemi vardır. Ne yazık ki, (milliyetçi iktidarlar) bunun önemini kavrayamamış, ülkenin imar ve ihyasına verdikleri değeri, ülkeye sâhip çıkacakların ruh dünyâsına veremedikleri için her alanda bolşevik baykuşlarının ötmesine sebep olmuşlardır. O yüzden bâzı kesimlerde eski ideolojik sistem aynen geçerli olduğu için bir kısım kurumlarda hâlâ aynı zihniyetler hâkimdir. Değişen iktidarlar sâdece halkın maddî durumunu temin ederek onların mide ve bağırsağına, bedenî ihtiyaçlarına hitap edip onu doyurarak, beynini boş bırakmışlar ve kendilerine düşman yetiştirmişlerdir. Bu sebeple öğrencileri geçin… Bir kısım sapkın üniversite profları ders verirken porno seyretme rezilliği içindeler. (Atılım Ü. 11/06/2020 basından) Bu açıdan çoğu yerde ve her dönemde mâhut zihniyet hâkimdir... Bir örnek olarak; Mersin Millî Eğitim Müdürlüğünde bir öğretmen, merhum İskilipli Âtıf hoca için sâdece “İslâm âlimi” dediğinden dolayı ona cezâ verilmiş..(01/06/2020 basından) Ayrıca bayan “Noyan “ için mâlum kurumun o tavrı da aynı rezâlettir. Bozguncu kesimin amigolarının; basın adı altında inanç ve millî irâdeye kin ve nefret kusan paçavraların, her gün isyân ve nefret çığlıkları atıp tahriklerde bulunan öylesi habislere sesi çıkmayan mâhut kurumun bu tavrı çok hazin ve ibretliktir. O hâinler devleti işgal için ayağa kalkacak ve benzeri zihniyettekiler bunca kalkışmaya seyir mi bakacak! Bu nasıl bir zihniyettir!?
İktidarlar, şirret kesimin çığırtkanlarına ve militanlarına güç yetirip hadlerini bildiremiyorlar. Bâri bağlı bulunduğu kurumlardakilerin, milletin onca vergileri ile semirenlerin bu küstahlıklarına fırsat vermemelidirler. Sanki bunları yapmayınca o kesimden aferin mi alıyorlar!? O habislerce hep (kötü, hep zâlim, hep tek adam, saray baskısı (!) ve diktatörsünüz) (!) Aslında bunca nankörlüğü, inanç ve millî irâde düşmanlığını Hıristiyan vatandaşlarımız bile yapmamışlardır. Nitekim ünlü bestekâr Tatyos Efendi “Biz varlığımızı ve bu şöhretimizi Türk milletine borçluyuz” demiştir. İşte bu açıdan, yoz kültürün ve sapık ideolojilerin zebûnu olan binlerce laik-devrimbazlar, inanç ve millî irâde düşmanı haşarât, bir Tatyos Efendi ve benzeri değildirler ve onların tırnağı olamazlar! Çünkü kemânî Tatyos efendiler ve diğerleri, ruh dünyâmıza hitap eden onca beste, güfte ve insanın rûhuna işleyen, gönlünü okşayan saz eserleri, peşrevleri, taksimleri ve özellikle; “Bu akşam gün batarken gel” ve “Gamzedeyim devâ bulmam” şeklindeki yüzlerce şarkı ve türküleri ile Anadolu insanına ne kadar yakın ve bizden biri ise, kendi inanç ve millî değerlerine hor bakan, düşmanca tavır içinde olan müfsitler de bize ve milletimize o kadar yabancıdır… Bizim kadîm medeniyet ve kültürümüz, aziz inançlarımız, sayısız başka ırk ve inançtan olan insanları millî-mânevî değerlerimizle meczetmiş-kaynaştırıp bizden biri yapmış, pek çoğu ihtidâ etmişlerdir. Buna rağmen (bizden olanlar) (!) bu çarpık eğitim yüzünden yabancı kültürün esiri olup millî, mânevî değerlerimize düşman olmuşlar ve PKK, DHKP-C, FETO şeklinde ülkemizle savaş hâlindedirler. Bununla yetinmeyerek İzmir’in minârelerinde millî ve dînî değerlere düşman olan devrimbaz pespâyelerin şarkılarını ve İtalyan komünist parti marşı olan “Çav Bella”yı çaldıracak kadar bu milletin inançlarına düşmandırlar. (21/05/20220 basından) Onları bünyesinde barındıran siyâsî yapının çığırtkanları bu hastalıklı beyinleri ve haytaları lânetleyeceği yerde, o alçaklığı yapan ve yaptıran yapıyı eleştiren Cumhurbaşkanına; “ Olayı abartıp-köpürtme, ne var bunda?” deme hayâsızlığında bulunarak, millete ve devlet başkanına saldırıyorlar... Bunlar sâde inanç ve tarihî devamlılık şuuruna, kültürümüze değil, millî mûsikimize de düşman olmuşlardı. Tek parti devrinin o zor şartlar altında başka inanca sâhip vatandaşlarımızla, bizim mûsikişinâslarımız, millî şef döneminde hor ve hakir görülerek dışlanmış ve radyolarda o güzel eserleri yasaklanmıştır. Buna rağmen onlar “bir lokma-bir hırka” içinde yaşayıp dünyâ güzeli mûsikimize sâhip çıkmışlar ve günümüze kadar yaşamasına sebep olmuşlardır. Onların sayısız beste, güfte, şarkı ve türküleri, kasîdeleri, gazelleri insanlarımız tarafından elden ele, dilden dile dolaşarak, dağda-bağda her zaman, her yerde hasret ve hicranlarını dile getirip, milletimizin duygu ve düşüncelerine, hislerine tercüman olmuşlar, onlarla ağlayıp onlarla gülmüşlerdir. Onların beste ve şarkıları, türküleri bu milletin duygularına ortak olmuş, bunları dile getiren nice eserleri hâlâ tâzeliğini, güzelliğini ve geçerliliğini korumakta ve onlarla teselli olmakta, sevinç ve acılarımızı, hüzünlerimizi terennüm etmekteyiz. Gerisi lâfı güzâftır…
|