Gökyüzüne mektuplar... Mehmet Hasret Sayı:
110 -
Sevgili Gökyüzü…
Benim can rengimden haberin var mı?
Etim, tırnağım sen, güzel hasletlerim, ufuk gibi kaçan hasretlerim, başucu kitabım, kalbimdeki yuvam sen…
Atom parçalara ayrılıyor; “gönül dağından haykırışlar geliyor”; su buhar oluyor, gözyaşı nehir; ama bu her şeyi üzerinde eritmiş gövde nereye gideceğini bilemiyor, neden…
Kelebeğin aklını bilmediğinden mi… Devler ülkesinden gelmiş bir üniforma gibi hissettiği için mi kendini… Neden…
Biz olmak bir demmiş hayata; Anadolu’nun sevdiği türkülerde şöyle demez mi hep; “benim dünyamda sen varsın”… O türküler var hep kulaklarımda, uykuda, uyanıklıkta; kuytuda, kalabalıkta; kuşların kanadında ve kursaklarında… “Benim dünyamda sen varsın”… Yıkanmış ve yıkayan ateş gibi… Her yer bize dönüşen külhan yeri… Cevherden süt misali…
Bir de bulutumuz var; gökyüzü olur da bulut olmaz mı? Biz birbirimizin kefareti ve ölçüsüyüz; birbirimize has ve temiz kalp ve gönül hediye edeniz.
Gökyüzü…
Etim, tırnağım, bir yolda olmanın emniyeti, bir yolu maya gibi tutmanın emaneti, kalpte göğü tutan elim, parmağım; bir yegânelik iklimi, bunlar benim tespihlerim, bunlar benim muhafazalarım…
Gecem, gündüzüm, her yerde menzilim… Bir ses ver, güneşin yolu açılsın, bir ses ver, yıldızlar dökülsün, bize ait olan gece parlasın…
Can mı, canım mektup oldu, güvercin ayağında asılı kaldı. Benden haber beklersen, güvercinlerin ayağına bağlı namelere baktığın gibi hızla çarpan kalplerine de bak, kalbin namesi en güzel haberdir benden.
Gökyüzü, zamanın pusula ibresi…
|