Ya Tutarsa Dergi Editörü Sayı:
113 -
Özel televizyon kanallarının mantar gibi bittiği doksanlı yılların sonları benim de üniversite tahsilimi tamamladığım zamanlara denk gelir. O yıllarda memleketim Bilecik’te Türk vatandaşı olmayan bir yabancıyı görmek büyük hadiseydi. Bırakın yabancıyı, il dışından görev icabı gelenler, tayin olanlar bile hemen fark edilirdi. Bu hal üzere gittiğim büyük şehirde, tabir yerindeyse 72 milletten farklı insanları tanımak unutulmaz bir hayat tecrübesi oldu.
Kaldığımız yurt, biraz az biraz fazla beş yüz kişilikti. Neredeyse yarıya yakını yurt dışından gelen öğrenciler. Onların da çoğunluğu Türk cumhuriyetlerinden gelenler. Şimdi her evin her odasını süsleyen televizyonlardan beş yüz kişilik yurtta sadece bir tane var… Özel kanalların hemen her akşam rahmetli Kemal Sunal’ın filmlerini yayınlandığı o günlerde Türk millî takımı başta, futbol kulüplerimiz de Avrupa’da destanlar yazıyor.
Yurdun kantininde, her gün, her akşam televizyona en yakın sandalyeleri, okulda bulundukları süreden çok daha fazlasını Kemal Sunal filmi izleyerek geçiren Türk cumhuriyetlerinden gelen öğrenciler işgal ediyor. Futbol maçının olmadığı günlerde problem yok. Ama maçın olduğu akşam kızılca kıyamet kopuyor; maç mı izlenecek, Kemal Sunal filmi mi… Şimdi kimler arasında oynanmıştı hatırlamıyorum ama çok önemli bir maç öncesi Türk cumhuriyetlerinden gelen öğrencilerin komedi filmini açıp televizyon kumandasını sakladıklarını, ortamın gerildiğini, neyse ki büyük bir hadise yaşanmadan zorla şerle kumandanın getirtildiğini ama maçın da ilk dakikalarının kaçırıldığını hatırlayıp gülümsüyorum…
Rus zulmü altında yetişen o nesillerin komedi filmlerine, gülmeye ihtiyaçlarını o gün idrak edememiştim. Sosyolojik bir hadise olarak kabul edilmesi gereken bu tavrı bugün daha iyi değerlendirebiliyorum. İnsan bedeninin gıdaya ihtiyacı kadar ruhunun gülmeye, zekâsının da mizaha ihtiyacı var.
Kardelen, elinizdeki 113. sayısında zekânın tabiî hakkı olan mizahı ele aldı. Meseleye, yazarımız Muhsin Hamdi Alkış’ın harika buluşuyla “Türk mizahı, hikmettir.” zaviyesinden bakmaya gayret etti. Senfonik bir orkestranın büyük bir sanat eserini icra etmesi gibi Kardelen yazarları bu sayımızda da konuyla alâkalı eserler kaleme aldı. Mizah gibi mücerred bir mesele, sayfalarımızda ete kemiğe büründü.
Okuyucusu kadar yazarlarının da yetişmesine imkân sunan dergilerin bugün idrak edilemese bile Türk kültürü, irfanı, fikir hayatı yönünden çok kıymetli bir vazife gördüklerini –tarihe not düşmek adına- bir kere daha bu satırlardan ilân edelim. Evet, hayatın ekonomik kriz, hayat pahalılığı, savaşlar, salgın hastalıklar gibi farklı mecralarda aktığının biz de farkındayız. Böyle bir zeminde ve derin düşünmeyen toplumlarda ilk bakışta yazı yazmanın, dergi, kitap çıkarmanın, fikir eseri ortaya koymanın akıntıya kürek çekmek olduğu, hadi daha anlaşılır bir kavramla ifade edelim, boş iş olduğu zannedilebilir. Nasreddin Hocanın göle maya çalmasını da o gün gerçekleşmesi mümkün olmayan bir işe kalkıştığı zannıyla komik bulanlar olmuştu… Göle maya çalmanın hikmetine vâkıf, yaptığı işin arifi olan Hocadan aldığımız ilhamla bugün biz de fikir hayatımıza maya çalıyoruz. Dilimizde de şu dua; ya tutarsa…
Hocamızdan aldığı ilhamla yoluna devam eden yazarımız Sinan Ayhan’ın “Kritikler” isimli beşinci eseri 112. sayımız matbaaya verildiğinde yayınlanmıştı. Yine yazarımız İlkay Coşkun’la beraber kaleme aldıkları “Tekrarın Tiryakisi Zaman” isimli altıncı eseri de bu sayımıza yetişti. Sosyal medya hesaplarımızdan haberlerini verdiğimiz eserlerin okuyucusunun, istifade edeninin bol olmasını temenni ediyoruz.
Önceki sohbetlerimizde yayınlanacağı haberini verdiğimiz ama kâğıda gelen zamlar ve basım maliyetlerinin artması sebebiyle basılamayan, Ali Erdal’ın “Türk Kimliği” isimli eserinin de basıldı haberini bir sonraki sohbette vermeyi arzu ediyoruz.
Türk milletinin tefekkür kaleleri dergilerin ve Söğüt’te kurulup dünyaya nizam veren devletin doğduğu topraklardan seslenen Kardelen’in sesinin bütün insanlığa ulaşması temennisiyle okuyucularımıza selâmlar.
İyi okumalar…
|