Mizah Ciddî Bir İştir! Altan Atan Sayı:
113 -
Evet, mizah ciddî bir iştir ve bu işin şakası yoktur. Kitabını yazabilirsiniz; ama yapamayabilirsiniz. Ciddiyet, asık yüzlü, kem sözlü olmak değil; ancak samimi olmaktır. Şakanın amacı da insanları güldürmektir. Kısaca mizah sevgiden sonra en kolay ve hoş gelen anlam aktarımıdır.
Hoş geldiniz, umarım hoş gidersiniz…
Mizah her şeyden önce bir edebiyat türüdür. Onun da kaynağı evrensel ahlâktır. Bu eksende insan ve millet karakterlerine göre şekillenir. Bu açıdan bir karakter yansımasıdır. Diğer açıdan çaresizlik sonucu da ortaya çıkar. Samimiyetin olmadığı ortamlarda son çaredir. Ancak genel olarak anlaşılması zor olan ağır konuları veya anlamazdan gelinen haksızlıkları diğer sanat dalları gibi kolaylıkla ortaya koyar. Yine açık olmanın kırıcı olma ve edep dışına çıkma risklerine karşı koruyucudur. Ahlâklı bir insan onun kurallarını iyi bilir ve iyi kullanır bu da mizahı bir sanat dalı yapar.
Elbet zekâ ve akıl işidir. Sadece zekâ kontrolsüz bir güç. Susmak da yerine göre bir mizah.
Bir olayı, kavramı ve bir insanı olduğu gibi görebilmek ve anlayabilmek çok zordur. Bu nedenle Mevlâna, “ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol” diyerek insanların işlerini kolaylaştırmak gerektiğine işaret etmiş. Yoksa Allah her şeyi bilir!
Uzun yıllar öncesinde yaşamış/yaşanmış olması bir yana, bugün yaşanan veya yaşamış birisini bile anlayıp tanımlayabilmek çok zordur. İşte mizah bu zorluğu kolaylaştıran önemli ve ciddî bir araçtır. Bu mümkün değilse susmaktır gerek olan.
Metafor denen benzetmeler mizah olabilir mi? Neden olmasın? Onlar, daha kolay anlaşılacak ifade ve konularla anlaşılması zor konuları açıklamaya çalışmak, soyutları somuta indirgemek demektir ve mizah da bunu yapar zaten. Ciddî bir iş olduğu için de her işte olduğu gibi elbet liyakat gerektirir, şakası da yoktur. Yazılı olmayan kuralları vardır çünkü süregelen ve giden hayatın içinde durumlara göre yapılan ve hele ki anlık-zamanında yapılan/yapılması gereken mizah, bir “kurallar-nedenler- nasıllar” kitabına bakılarak yapılmaz. Ürünlerin her biri köklü bir ağacın meyvelerinden birisi gibidir. Bu insanlık ağacıdır ve her ürünü faydalı olmayabilir hatta zehirli de olabilir. Yerli yersiz ve dikkatsizce yenmez. Kaynağını bilmediğin ve samimiyetle verilmeyen hiçbir şeyi yememelisin.
Mizah aynı zamanda, sürekli kullanılmayan veya kullanılmaması gereken bir iletişim türüdür. Bir amacı vardır; iletim ortamı, alıcısı ve geri bildirimleriyle bir döngü oluşturarak sonuçta bir anlaşma sağlamayı hedefler. Bu bilimsel kalıba uymayan söz ve davranışlar mizah olamaz. Ancak kişisel tatmin ve art niyetini dışa vurum şekli olabilir. Anlayış kıtlığında, anlamak istenmediğinde, zaman darlığında, zor zamanlarda, ortamın rahatlaması gerektiğinde, işlerin kolaylaşması için zorlu konu ve durumların anlaşılmasını, aktarılmasını sağlayan ve ancak böyle ihtiyaçlar gereği kullanılarak psikolojik denge sağlayan bir ilâç gibidir. Bir ilâcı şifa ya da zehir yapanlar ise kullanım zamanı, tazeliği, kullanım süresi ve dozudur.
Ayrıca, kendisiyle ilgili mizah yapabilenlerin ruhen sağlıklı olduğu söylenir. Bu cesur davranışın aslı her şeyi olduğu gibi görüp kabullenmiş olmaktır. Yoksa insanları en az risk alarak kendi üstünden güldürmek değil, bu şakanın amacıdır. Bunun en çirkini de başkalarını bu yönde araç olarak kullanmaktır. Evet, mizah cesaret ister, gerçekler insana cesaret verir, cesaret de öncelikle “her şeyi olduğu gibi görüp kabullenmektir”. İşte bu olguyu yani “doğru ve tam görerek anlayıp kabullenebilmeyi” başkalarına aktarmanın belki de en iyi yollarından biridir mizah.
Meselâ, “din nasihattir” diye başkalarına yerli yersiz sürekli öğütler verdiği için itici ve sevilmez olan birisi eğer mizahı kullanmış olsa hiç olmazsa hoş gelen birisi olabilirdi. Hoş geldiği gibi hoş da gitmek istiyorsa bu sözdeki nasihatin anlamını doğruca bilmesi gerekir çünkü nasihatin buradaki anlamı samimiyet demektir. Din samimiyettir ve samimiyet de bir cesarettir ve o da her şeyi olduğu gibi görebilmek ve kabullenebilmektir.
Anadolu’da Müslümanlığın ve Türklüğün maya tutmaya başladığı zamanların yıldızlarından biridir Nasreddin Hoca; tıpkı Hacı Bektaş Velî, Mevlâna, Yunus Emre, Somuncu Baba, Hacı Bayram Velî ve diğer bilinen, çok bilinmeyen yıldızlar gibi… Her biri farklı bir iletişim modeli ile aynı amaçla farklı dünyalara hitap etmiştir. Her biri birer kitaptır okunması gereken. Gerek aralarındaki etkileşimler gerek disiplinler arası ortak üretimlerle oluşan Anadolu İrfanı bu zengin çeşitliliğin bir kıvamıdır. Ancak okuma ve yazmayı unuttuğumuz için güncel anlamları anlayamıyor ve onları yaşayarak veya ret ederek yeniden üretemiyoruz. Doğru soruları soramıyor, doğru cevaplar veremiyoruz. Okul da bizim değil, pazar da…
Ahlâksızlığın her türünün hayatlarımızı kapladığı zamanların içinde ilerlerken hoş geldik ve inşallah hoş gideriz…
Ağaçtan öte bir yol var!
|