Türk Kimliği Ekrem Yılmaz Sayı:
114 -
Edebiyatçı, yazar, mütefekkir Ali ERDAL’ın birkaç kitabı hakkında yazılar yazdım. Kardelen Dergisi’nde de yayınlanmıştı. Bu birkaç yazıda değerlendirme yaptığım kitaplardan pek alıntı yapmadan sadece kitapları kendi kelimelerim ile eleştirmiştim. Aslında çok alıntılar yapılabilirdi. Fakat hocamın son kaleme aldığı Türk Kimliği kitabı hakkında eserinden alıntı yapmadan, buluşlarını dile getirmeden, her bir kıymet hükmü eksik kalır diye düşünerek, bolca tırnak içi aktarmalara yer vermeye çalıştım.
Türk Kimliği zengin muhtevası ve hacmiyle yedi fasıl, yüz on başlık ve üç yüz doksan iki sayfadan müteşekkil; çile, çaba, bilgi, tefekkür verimleri ile dolu “Taç Eser” nitelemesini hak edecek, Üstad Necip FAZIL’ın haberini verdiği beklenen tefekkürün bizlere bir müjdesi, ayak sesi…
Müfredatlara girmesi gereken, tarihimizde sultanlara yazılmış siyasetnâmelere eş, zamanımızın idarecisine ışık olacak, yol gösterecek bir eser...
Başkan ERDOĞAN’a birileri bir önceki eser Mübareze ile birlikte Türk Kimliği’ni tavsiye etmeli; hattâ kendilerine hediye edilerek bir şekilde ulaştırılmalı… Ayrıca her Türk’ün okuması gereken bir kitap… Hiç olmazsa öğretmenlerin, hiç olmazsa münevverlerin, hiç olmazsa yöneticilerin, hiç olmazsa bakanların, özellikle dış işleri ve haliyle büyükelçilerin, ki nasıl bir milleti temsil ettikleri idrak edilsin.
Kitap, içinden bir İmam-ı Gazali, bir İmam-ı Rabbani çıkaramamış bir toplumu düşünmeye ve hattâ “sistemli düşünmeye” yani yazmaya davet ediyor. Evet herkesi… Hiç olmazsa eli kalem tutanlarını… “Bu devrin cihadı: Söz ve fikirdir” hatırlatmasını yaparak.
Biz düşünmeyen, yazmayanlara; tembelliğimizi yüzümüze vuruyor. “Türk Kimliği hakkında şudur budur diye ahkâm kesmek yerine muradım; sadırlarda ve satırlarda hissetmek ve hissettirmek, Türk kimliği üzerinde düşünmek ve düşündürmek…” diyor. Ne nazik ve güzel murat bu böyle…
Eserde de hakikaten bunu başarmış. Bir ömür çilesini çektiği birikimi meyvesini vermiş. Destan ve Kurşun, Ertuğrul Gazi ve Mübareze bunun ipuçlarıymış.
Türk’ün ve Türklüğün muhasebesini derinlemesine bu çapta ele alan bir eserin kaleme alındığını duymadım, görmedim. Bir ilk; yeni şeyler söylemek lâzım cancazım, dediği gibi Mevlânâ’nın, yeni şeyler söylemiş Ali Erdal. (Kaynağı Bulan Adam) Ertuğrul Gazi, bu eserin işaret fişeği kabul edilebilir. Türk Kimliği, Türk’ün kafakâğıdı olmayı hak ediyor. Biraz uzunca olsa da…
Kitabın ismi ilk görüldüğünde akla bir ırktan bahsediyor gibi geliyor insana… Fakat okuyunca görülüyor ki, hiç de öyle değil. Bir imân, bir din, yani İslâm ile hemhâl olmuş, onda fena bulmuş bir milletin ismi o… Okuyunca anlıyor insan. Hattâ muarızlarının ifadesi ile böyle kıymetlendirilmiş.
Hem usûl hem esasın hakkını vererek düşünmüş ve düşünmeye davet ediyor, etmekle kalmıyor düşünmeye ortak ediyor: “…Yaratılanların detaylarını idrak ile yaratılışı, dolayısıyla yaratıcıyı tefekkür ediyor insan farkında olmasa bile… Yaratıcı, yarattıkları üzerine dikkatimizi çekerek; müessir, eser vereni, kendisini düşündürüyor.” açılımı kitapta.
Kitabın içindekiler kısmına bakıp, başlıkları okumak bile bir yazı okuyormuş gibi geliyor. Meselâ, bir başlık: “Ya bir de Türkçe’nin kahramanları olmasaydı?” derken. Türkçe yaşayamaz, Türk yok olurdu dedirtmiyor mu? Yunus Emre olmasaydı, eser vermeseydi, Türkçe nasıl yaşardı? Bugün bile halâ Yunus’u anlayabiliyoruz. Bu Türk’e ve Türkçe’ye cansuyu değil de nedir? Anlatıyor.
“En mühim hadise insanlığın büyük vahye muhatap olması… Her devrin en mühim hadisesi de peygamberlerin zuhuru… Peygamber aksiyonlarından sonra insanlık tarihinin en mühim hadisesi de Türklerin Müslüman oluşudur.” Bu ne büyük iddia? Okumak lâzım ki anlaşılsın! Bu tespit teknolojide tekerleğin icadı neyse, tefekkürde de o kadar orijinal bir buluş. Bunu daha önce söyleyebilen olmuş mudur? Bilmiyorum. Ama eser böyle tespitler ile de dolu.
Üstad Necip Fazıl bu eserini eline alıp görseydi bahtiyar olurdu, ektiğim tohum bitmiş, toprak utanmasın; küheylan koşmuş, çatlamamış, doğuran kısrak utanmasın derdi herhalde.
“Bir gün anlaşılır şiir
Çoğu gitti azı kaldı”
Demişti ya. Şiirin anlaşıldığı gündeyiz. Ne mutlu, ne saadet bize bu günleri gördük; huzur içinde gözlerimizi yumabiliriz artık: Ölsek de ne gam…
Eserde zerreden kürreye doğru; varlıkların orjinalitesinden, kimliğinden başlayıp topluluklara ve milletlere, oradan insan ve sonra Türk’e varan kimlik arayışı yolunda varılan sonuç laboratuvar netliğinde gözler önüne seriliyor. Bütün varlık teşrih masasında; insanlık, insan ve Türk, hattâ diğer ırklar analitik tahlile tabi tutulup mizaçları levhalandırılıyor.
“Allah bir kavme verdiğini o kavim kendini bozup değiştirmedikçe, değiştirmez.” (Ra’d, 13) “İşte Türk kimliği; o değiştirilmemesi, korunması gereken!.. Değiştirmememiz ihtar edilen… Can vermeye değecek olan… İşte onun üzerine tefekkür. Milletin her ferdine hele eli kalem tutan, dili dönenlere -milletini putlaştırmadan- vazife...”
Türk’e neden bu kadar önem atfediyor. Çünkü: “Hiç şüphe yok ki, Türk kimliğinin kaynağı İslâm… Kimliği; imân ve fikir kazandırır.” Türk de: “İslâm ne diyorsa o…Şöyle olmaz mı demeden: baş üstüne!” der.
“Batıya, Avrupa’ya gittiğinizde hangi millettensin diye sorduklarında eğer Türküm dersen, ikinci soruya muhatap olmazsın. Çünkü bilirler ki, sen Müslümansın. Türk demek Müslüman demektir.” (Seyyid Ahmed Arvasi) “Öyle bir hayat yaşamışız, nizâmını kurmuşuz ki, İslâm iliğimize kemiğimize işlemiş. Bize dostluk ve düşmanlık, bizim şahsımızda İslâm’a… Bize küfrün nefreti ve bizi ortadan kaldırmak istemesi de; Müslümanların sevgisi ve bize ümit bağlaması da aynı sebepten.” Müslümanlığımızdan…
“Pakistanlı Tebliğ Cemaati mensubu bir öğretmen niye tebliğ için Türkiye’yi seçtiniz soruma:
-İslâm dünyasını bir aslan olarak düşünürsek, Türk aslanın başı… Kuyruk vesaireyle vakit harcamak boşuna… O uyandı mı mesele yok, dedi.”
Bizi niye bıraktınız diye ağlayandan, Türkiye Avrupa’nın kuyruğunda sürünmektense Türk dünyasının önünde gitsin diyenlere kadar; daha birçok ifade örnekleri deryadan damla gibi eserden düşenler.
“Ne mutlu sağlam, doğru, fikir ve imânın küheylanı olabilen milletlere!..”
Türk’ün:
“Davası: İ’lâyı Kelimetullah… Canını vereceği…
Ordusu: Peygamber ocağı…
Askeri: Mehmetçik…
Arzusu: Şehadet şerbeti…
Azmi: Napolyon: “Başka milletler için müdafaanın bittiği, yenilginin mutlak olduğu yerde, Türk milletinin taarruzu başlar.” Onun için destanlar yazmış kahramanları mahcup.” Tespiti…
Bu milletin gücü; silah, ordu ve benzeri imkân “paradan” önce ve onlardan çok imân ve fikir sayesinde insanı kazanmış, mekânı ve zamanı zapt etmiş köklü müesseselerindendir.”
Allah Allah… Zayıflık ve çaresizlik zannedilen Osmanlı’nın Fetret Devri’ni Kampenella’nın güneş devlet ütopyasının yaşanmış hali diye örnek veriyor. Güzel buluş. Oysa öyle bir zamanda bir devletin parçalanması, yağmalanması beklenir. Yazar: “Fetret Devri’nde Türk irfanının nasıl bir zafer kazandığının farkında değiliz” diyor.
Ertuğrul Gazi İhtifali Osmanlı’nın kuruluşundan önce başlamış, yıkılışından sonra da devam edişindeki hikmet?
Kırkpınar, Kore Destanı, sadaka taşı, Osmanlı Tokadı… Ayrı ayrı kitaplık çapta konular. Darbeleri tahlil… Ve hüküm: “Ben Allah’ın Türk milletini koruduğu kanaatindeyim. Fikirci yok. Fikir zaafımız bizi kargaşaya sürüklemez inşallah. Ama Allah bizi koruyacaktır. Bu milletin mayası sağlam.” Zira, maya İslâm’dan. Zira, “Canan, can vermeye değer.”
Ölmeye giderken veya bir yakını şehit düştüğünde: “Allah devlete, millete zeval vermesin! Vatan sağ olsun! diye dua eden başka millet var mıdır?” diye soruyor.
Kısa ömürlü devletleri, İslâm’dan sonra devlet-i ebed müddet oldu.
Irkçılık, toplum kibridir. Irkçılık, Müslüman Türk’ün ayakları altındadır.
Bayrağındaki hilal İslâm’ı, yıldız Türk’ü temsil eden bir millet… Ve bu bayrak yere düşmez, bu bayrağa basılmaz. Büyük Türkçe Sözlük teklifi müthiş… Türkçe konuşan milletleri duyumuyla bile heyecanlandıracak bir adım.
Resulullah diliyle “Müjdeye mazhar olmuş bir millet… Baş şehri: İstanbul… Onu fethetmiş. Müjdeyi ve fetih emrini verene minnet ve şükran… O’na salât ve selâm. Ayasofya da fethin sembolü, İslâm’ın zaferinin remzi… İstanbul’a sahip olduğumuz için Türklük dünyasının tabiî lideriyiz, İslâm âleminin kezâ…
İstanbul… “Canım İstanbul”!.. Dünümüz, bugünümüz, yarınımız!.. Varlığı varlığımız, elden çıkışı yokluğumuz!..”
Son olarak:
Tarih, kültür, sanat, dil, edebiyat, hikmet, muhasebe, ahlâk vs. ile Türk kimliği, bütün değeri İslâmlığında parıldayan bir güneşin portresi olan bir eser.
Hayal değil hocam; temennileriniz, teklifleriniz, dilekleriniz gerçekleştirilmesi mümkün, HATTÂ ŞART olan tedbirler. Bugün değilse yarın muhatabını bulur. Kahramana zuhur eder; uyuyan dev uyanır.
Nasıl olsa “Dünya beşten büyüktür”, Yiğit düştüğü yerden kalkar! Tüm mazlumlar da yolunu gözlüyor. Ümitvarız.
Yüreğinize, kaleminize sağlık, ömrünüze bereket…
|