Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     594 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Babamı Kaybetmedim
İlknur Eskioğlu

  Sayı: 115 -

Elimi nereye uzatsam, elimden tutacakmışsın gibi yakınımda hissediyorum seni. Ansızın çıkıp gelecekmişsin gibi bir his doğuyor içime. Sanki çok yakın bir yerlerden, o tiz sesin geliyor kulağıma. Sonra efil efil esen rüzgâr, kokunu getiriyor bana. Gözlerimi kapatıyor, buğday teninin kokusunu içime çekiyorum. Gözlerimi açınca, yanı başımda belirecekmişsin gibi bir sıcaklık kaplıyor yüreğimi. Varlığını, iliklerime kadar öyle derinden hissediyorum ki… Varsın, benimlesin, yanımdasın… Bir o kadar da uzak, çok uzaklardasın. Böyle bir ârafın içinde kalıyorum baba. Emin olduğum bir şey var ki; her gün, bir adım daha sana yaklaşıyorum.

Baba, bir evlât için ya gönül yarası oluyor yahut yarısı… Kimisi, gönül yarasından yana, kimisi de, gönlünün yarısından yana sınanıyor. Babaların açtığı yara, evlâtlarda kolay kolay kapanmıyor. Kapanmayan yaralar açan baba, evlâdının gözünde “var iken yok” oluyor. Ölmeden evvel öldürülüyorlar. Bir insan durduk yere, yok sayılabilir mi baba? Evin direği çökünce ev, yerinde durabilir mi? Evin direği, varlığını gösterememişse direğin çökmesi, nasıl fark edilsin ki değil mi? Çökmese de, yerinden sökülüp atılması, bir kayıp olarak görülemiyor ne yazık ki! Oysa bir yerde bir eksik varsa, orası neyle tamamlanır, bir boşluğun yerini ne doldurabilir ki, boşluğa sebep olandan başka?!..

Baba, evlâdına dünyayı zindan da edebiliyor, cennet de... Kötü huylu, gayriahlâkî davranışlar sergileyen, babalık vâzifesini yapamayan, o şuura sahip olamayan ve sevgisini gösteremeyen bir babanın evlâdı için bu dünya, zindandan farksız olsa gerek… Onların, hep boyunları bükük kalıyor, içleri ise buruk… Babasını, varlığında sırtını dayayacağı bir çınar, vefat ettiğinde ise, gölgesine sığınabileceği bir sığınak gören evlât, dünyada cenneti yaşıyor. O evlâtlar, gönül ferahlığıyla başlarını dimdik tutabiliyorlar. Tıpkı senin kızın gibi…

Önüme koyulmuş bir terazi, tasavvur ediyorum. Terazinin sol kefesine, kalbime bıraktığın pıtrakları ve gönlüme açtığın yaraları koyuyorum; sağ kefesine de, beni sarıp sarmalayışını, hiçbir zaman elimi bırakmayışını, her zaman yanımda oluşunu, sevgini ve babalık vâzifeni her zaman diri tutuşunu koyuyorum. Sağ kefe, daha ağır basıyor ve sol kefede olanları, bir çırpıda siliyor. Bana açtığın yaralar, derin yaralar değildi zaten. Hattâ yara bile sayılamaz. Bedenimdeki ufak tefek çizikler, tenimdeki hafif zedelenmelerdi. Bilindik, baba-kız inatlaşmalarından ibaretti. Kimisi için de sol kefe, her zaman daha ağır basıyor. Kırgın kalıyor babaya, kalbi kırık evlât. Babasının, ne varlığını hissetmek istiyor, ne de üstünde gölgesini…

Sen, benim için gölgende dinlendiğim, gönlümün yarısı ve gönlümün biricik efendisisin baba… Bu dünyadan göç etmiş olsan da, gönlümdeki yerin hâlâ dipdiri. İlk günkü gibi… Bunu bana hissettiren sensin, çünkü o kadar çok varsın ki… Hiç gitmemişsin gibi… Seni kaybetmemişim gibi… Evet, fizikî yakınlığımız bitti, fakat ruhen hep benimlesin. Mânevi yönden, elimi uzatabildiğim her yerdesin.

Esnaf olan arkadaşının dükkânına girdiğimde, arkadaşın, “sen, buranın müşterisi değil kızısın, babanın emânetisin” derken, zamanında aynı sofrayı paylaştığımız dostlarının, beni görünce yolumu kesip “var mı bir ihtiyacın?” diye sorduklarında ve senin kızın olduğum için güler yüzle karşılandığım her yerde, sen yanı başımdasın baba. Kadim dostlarımızla ettiğimiz muhabbetlerde, hep seni yâd ediyoruz. Hepsinin de gönlüne, ayrı ayrı bir iz bırakmışsın. Seni konuşurken, kimi zaman hüzünleniyoruz, duygulu anlar yaşıyoruz; kimi zaman da, yaptığın veya söylediğin herhangi bir şeyi hatırlayıp gülüşüyoruz. Zamanında kucağına alıp sevdiğin emsâllerim, evlât sahibi oldular. Onların evlâtları, fotoğraflarını görünce sana “dede” diyorlar. Bir garip oluyorum, işte o zamanları. Dede olamadığın için hüzünlensem de; sanki öğretmişiz de o yüzden söylüyorlar gibi “dede” olarak sevilmen ve anılman çok hoşuma gidiyor.

Bütün bunları düşününce, senin gibi bir adamın kızı olduğum için binlerce kez şükrediyorum. Güzel yâd edilemeyen, iyi yürekli olamayan bir babanın evlâdı da olabilirdim. Utancımdan başımı, önüme eğmek zorunda da kalabilirdim. Bunları düşünürken de, gönlü, babalarından yana yaralı olan ve bir yanı hep eksik kalan evlâtların hüznünü, hüznüm biliyorum. Bedenen yanlarında olamasam da, ruhen yanlarında olduğumu onlara, hissettirmek isterdim. “Hiçbir baba, evlâdına, dünyayı zindan etmesin, cehennemi yaşatmasın” diye duâ ediyorum.

Başımı yastığa koyduğum, kederli düşüncelerime sarıldığım, yarı uyanık olduğum o gün… Sabaha karşı… Yanıma, birisi geldi gibi hissettim. Sanki birisi, beni izliyordu. Ipıssız evin içinde kim olabilirdi ki! Annem de kalkıp gelemezdi. Gözlerimi açıp bakmaya cesâret edemedim. Rüyâ da olabilirdi. Hayâl de… Gerçek de… Ne olarak adlandırabilirim bilmiyorum, ama bildiğim ve inanmak istediğim bir şey varsa; o da, seni kaybetmediğim baba!.. Göremesem, dokunamasam, duyamasam da senin gölgen, beni her zaman ve her yerde koruyor ve takip ediyor. Ah, ne kadar güven veriyor bana, bir bilsen… Bu şehri, terk edemeyişimi, seni buralarda daha çok “yaşayabildiğime ve yaşatabildiğime” olan inancıma bağlıyorum. Belki de, böyle teselli buluyorumdur. Her ne olursa olsun, bu diyâr, senin mânevi varlığınla manâ kazanıyor babam… Yoksa bu kadar yaşanılası olmazdı benim için. İyi ki kalbimdesin. İyi ki korunabileceğim bir gölgen var. Sığındığım tek limanım, hep vâr ol…

Gölgende huzur bulan ve sana minnet duyan kızın,


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Şehitlik oyunu... - Sayı 119
Hazır mıyız?... - Sayı 118
O Da Yetimdi... - Sayı 117
Âyet Gâyet Açık... - Sayı 116
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (123):
"Mülteci" meselesine bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 Çok teşekkür ederim Amin hepimize🤲🤲... Ayşenur

 Çok beğendim.Buna benzer yazılar çokça işlenmeli.... mahir

 mükemmel anlatım; af etmiş olsan da gönül kırıklığı çok acı veriyor. buna öneriniz , makaleniz olur ... dr. Elvira

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun


ACIYORUM

Millet, Meclis’i seçiyor...

Meclis, millet namına kanun yapıyor...

Anayasa Mahkemesi de bu kanunları bozabiliyor...

 

Şimdi söyleyin:

Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletin mi?

Hâkimiyet kayıt ve şartla mı milletin?

Hâkimiyet kayıtsız şartsız Anayasa Mahkemesi’nin mi?

Hâkimiyet kayıt ve şartla Anayasa Mahkemesi’nin mi?..

(Kardelen; 13; Mart 1997)

 

ACIYORUM

Bir takım kimselerin, yetkilerini aşarak, kanun dışı teşkilâtlar kurduğu ve kanun dışı faaliyetlerde bulunduğu artık kimsenin yok diyemeyeceği bir gerçek halinde ortaya çıktı.

Bunlar, başlangıçta en azından, kanunların kötülerle ve kötülükle mücadelede yetersiz kaldığını düşünüyor.

Böyle örgütlere karşı çıkanlar da, gizli ve kanun dışı teşkilât kurulacağına falan falan kanunlara ve filân filân mekanizmalara dayanarak şöyle şöyle mücadele mümkündür, demiyorlar...

 

Öyleyse...

Ya bu ülkede kanunlar ve işleyen mekanizma yetersizdir... Ya devleti idare edenler...

Bu işin (ya)sı, (ma)sı yok... Hem kanunlar ve işleyen mekanizma, hem idareciler yetersiz...

(Kardelen; 13; Mart 1997)
66
Yalnız ve başıboş değiliz
İranın neye ihtiyacı var?
Tevhid yoksa huzur da yok
Kaleme yemin
Kardelenden Haberler


Ali Erdal - İranın neye ihtiyacı...
Kadir Bayrak - Fars irfanı var mıdı...
Necip Fazıl Kısakürek - Devletleşen şiilik
Ekrem Yılmaz - Bizden gibi görünen
Ekrem Yılmaz - Al beni
Dergi Editörü - Kaleme yemin
Site Editörü - Tevhid yoksa huzur d...
Necdet Uçak - Ömür
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
M. Nihat Malkoç - Öz musikimizin piri:...
M. Nihat Malkoç - Filistin için ne yap...
Hızır İrfan Önder - Dermansız dertlere s...
Nihat Kaçoğlu - Serçelerin sesi
Mehmet Balcı - Almanya
Ahmet Çelebi - Bilemem
İktibas - İşte Budur Humeynî D...
Muhsin Hamdi Alkış - Fars palavrası
Kubilay Ertekin - Eşek ve deve
Halis Arlıoğlu - Gülerek günah işleye...
Erdem Özçelik - Geçmişten Geleceğe
Remzi Kokargül - Çoban çeşmesi
Murat Yaramaz - Çapraz sorgu
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Sırt döndüğüm şiirle...
Mevlüt Yavuz - Umutsuz
Cemal Karsavan - Aşk uyanır sabaha
Bekir Oğuzbaşaran - Âhir zaman ümmetiyiz
Yaşar Akyay - Yalnız ve başıboş de...
Yaşar Akyay - Hayatın Kaynağından ...
Yaşar Erim - Camiler boşaldı
Cahit Can - Türk farkı
İbrahim Durmaz - Yunusca
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14593567
 Bugün : 4108
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 631119
 Bugün : 765
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 88
 122. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 5
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim