Yeniden Soruyoruz: Bir Dergi Ne İşe Yarar? Dergi Editörü Sayı:
116 -
“Bir dergi ne işe yarar?” başlığıyla kaleme aldığımız 111. sayımızın sohbetinde şu ifadelere yer vermişiz:
“… Hâk bir iman ve doğru bir fikir üzerindeki bir dergi çok işe yarar. Bir dergi, milletinin, kanayan beyni, duyan kulağı, gören gözü, hisseden kalbi olur. Milleti adına tefekkür eder, geçmişin muhasebesini yapar, geleceğin hedeflerini ortaya koyar. Milletinin rotasını çizer, ona yön tayin eder. Kısa vadeli, günlük, küçük menfaatleri peşinde koşanlar bu sebeple dergiyi, dergiciliği anlamaz, anlayamaz. Bu elbise onlara bol gelir ama milletin maşeri vicdanı bunu hisseder, anlar. …”
Kayıtlara, Türkiye ve dünya tarihinin en büyük felâketlerinden biri olarak geçen 06 Şubat 2023 tarihli Kahramanmaraş merkezli iki depremle sarsıldık. Allah, deprem, sel, yangın ve benzeri âfetlerle milletimizi imtihan etmesin, duamız budur.
Depremden birkaç hafta önce matbaaya teslim ettiğimiz ve depremden hemen sonra okuyucusuyla buluşan 115. sayımızda Türk mimarîsini ele almıştık.
Peygamber müjdesine muhatap, Avnî mahlâslı cennetmekân padişahımız Fatih Sultan Mehmed Han’ın;
“Hüner; bir şehir bünyad etmektir;
Reaya kalbin âbâd etmektir!”
Mısralarına yer verdiğimiz kapağımızda, göklerden uzanan bir el kubbesindeki hilâlden tuttuğu camiyi, huzurun, sıhhatin, adaletin, yeşilin ve bütün güzelliklerin hâkim olacağını hayal ettiğimiz, tasavvur ettiğimiz şehrin merkezine yerleştiriyordu.
Gelin o sayımızda kaleme aldıklarımızı, deprem tecrübesinden sonra bir kere daha okuyalım:
● “… Bundan dört asır önce Sultan Ahmet camiini inşa eden bir milletin bugün yaptıkları kibrit kutusu gibi yıkılıp gidiyorsa kaybedilen ruhun, şahsiyetin, medeniyetin muhasebesi doğru bir şekilde yapılmadan özellikle teknik mevzularda söyleneceklerin bir ehemmiyeti olmadığı kanaatindeyiz.” (Bakî olan Allah, Dergi Editörü)
● “…“Temel sağlam mı” sorusu, hem bir yapıya hem bir insana sorulabilecek bir soru. İnsan ve mimarî arasında öyle bir ortaklık var ki, bu soru insana veya binaya sorulsa ve “evet” cevabı alınsa diğeri de sağlamdır diyebiliriz.” (Temel Sağlam mı?, Site Editörü)
● “… Sanki Kâbe’den çıkan nurdan eller, mâbetlerimizin üstündeki hilâllerden tutmuşlar, etrafındaki medeniyet yuvaları, kültür müesseseleri ile kıbleye göre kurulmuş evleri ile masal âleminden alıp serpiştirivermişler dünya üzerine yıldızları... Cami güneşi etrafında ilim yuvaları, temizlik ve sağlık tesisleri, irfan ocakları, alışveriş, zanaat ve sanat merkezleri, yardımlaşma kurumları… Güneş ve gezegenleri… Sistem... Cemiyet başıboş değil. Hâsılı insan gibi yaşamayı sağlayan bir hayat kurulmuş. Yaşanmaya değer bir hayat… Uğruna ölünmeye lâyık bir hayat… Saadet, denize atılan taşın halkaları gibi mâbedimizden cemiyete yayılıyor...” (Güneş Meydanda!, Ali Erdal)
● “… İnsan, güneşin doğduğu topraklardan, son ışığının görüldüğü coğrafyaya kadar, tek metrekaresini, tek zerresini ihmal etmeden dünyasını Kâbe’ye, Kâbe’nin temsil ettiği mânâya göre inşa ve imar etmeliydi. Küfürde kalan kısmına hak vermemekle birlikte onları anladığımızı farz edelim; en azından İslâm’la şereflenen kısmı, mezarlıklarında ölülerinin yüzünü döndürdüğü istikâmete, asıl hayattayken dönmeli ve yaşanmaya değer hayatın her alanını o istikâmete göre tanzim etmeliydi.” (Dünyayı İmar, Kadir Bayrak)
● “… Mimar Sinan Ayasofya’yı görüyor, hattâ onarıyor ve öyle bir eser vereyim ki, kıyamete kadar yaşasın ve Ayasofya’yı da aşsın, diyor. Ve Süleymaniye’yi inşa ediyor büyük Mimar. İçini dışa öyle yansıtıyor ki, kubbe büyüklüğü, ihtişam ve birçok başka mimarî özellik olarak Ayasofya’yı aşıyor. Şu modern zamanda bile yapıların ömrü yüz yıl olarak öngörülürken o muhteşem Süleymaniye zamana meydan okuyarak yüzyıllardır ayakta ve bin yıllara yürüyecek inşallah.
Şimdi bugünün mimarîsi ne durumda diye soracak olursak, cevabı olan var mı? Bir örnek, bir şaheser, bir icat?
Mahcubuz: Yok!
Niçin?
Bir eser, özelde bir mimarî yapı, öncelikle insanda ve cemiyette şahsiyet ister. Sinan’ın içi-dışı donanımlı, yaşadığı cemiyet mükemmele yürüyen bir toplumdu. Devrinde her sahada san’at ve ilim zirvedeydi. Her istidat kendisi ile yarışıyor; hoş seda ve eserler bırakıyordu. İçi ve dışı donatılmayan, madde ve ruh olarak doymamış insan neyi becerebilir ki. “Dış hareketler, iç bereketlerin doğurucusu” ve “asıl hayat ruhta, iç çizgilerde” bilerek “yaşanmaya değer hayata” ulaşmadan mimarîde değil sadece, hangi sahada veya san’at dalında kalıcı bir iz bırakacak eser verilebilir ki?" (Misâlsiz Yaratandan Kuluna Düşen Hisse, Ekrem Yılmaz)
● “… Meselâ Alâüddevle lâkabı ile meşhur Ebülmekârim’in şu sözünü; tarım, ekonomi, siyaset, çevrecilik, israf, vazifesini doğru yapma, imar, kul hakkı; kısaca her alana teşmil edebilirsiniz. Ayrıca “İki gününü eş geçiren aldanmıştır” ve “İşini iyi, güzel ve doğru yapanı Allah sever” hadislerinin ve “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya, hemen ölecekmiş gibi âhiret” sözünün de izahı: “Allah bu yeryüzünü ve istihsal sahalarını hikmetle yaratmıştır; mamur, semereli ve faydalı kılınması hikmetiyle… Eğer halk dünya mamurluğundan ne fayda erişeceğini ve yeryüzünü kupkuru bırakmaktan ne günah doğacağını bilseydi, gayesini ve vücut hikmetini tamamıyle anlamış olurdu. Toprağından bin batman mahsul çıkacak bir insan, eğer ihmal ve isteksizlik yüzünden dokuz yüz batman mal elde edecek olur ve aradaki yüz batman fark insanların istifadesinden uzak kalırsa biliriz ki, bunun hesabı kendisinden sorulacaktır. İnsanların faydasına sarfedecek bir vaziyeti bulunduğu halde bundan kaçan yeryüzünün umranında pay sahibi olmak istemeyen ve üstelik bunun ismini, dünyayı terk, züht ve takva koyan insan, şeytandan başka kimseye tâbi değildir.” (Veliler Ordusundan 333 hakkında, Ali Erdal)
Bir mıh bir nalı, bir nal bir atı, bir at... İlanihaye… Hâk bir iman ve doğru bir fikir üzerindeki bir dergi çok işe yarar. Bir dergi, milletinin, kanayan beyni, duyan kulağı, gören gözü, hisseden kalbi olur. Milleti adına tefekkür eder, geçmişin muhasebesini yapar, geleceğin hedeflerini ortaya koyar. Milletinin rotasını çizer, ona yön tayin eder. Kısa vadeli, günlük, küçük menfaatleri peşinde koşanlar bu sebeple dergiyi, dergiciliği anlamaz, anlayamaz. Bu elbise onlara bol gelir ama milletin maşeri vicdanı bunu hisseder, anlar.
Depremde vefat eden bütün kardeşlerimize Allah’tan rahmet, kalanlara ve milletimize sabır niyaz ediyoruz. Allah, deprem, sel, yangın, savaş ve benzeri âfetlerle milletimizi imtihan etmesin. Deprem sonrası yardım faaliyetlerinde destanlar yazan milletimizi her türlü belâdan korusun ve muhafaza etsin.
Fikrin anlaşılıp ahlâk haline dönüşeceği günlere duyduğumuz özlemle bütün okuyucularımızı selâmlıyoruz…
|