Hayallerim, Oklarym ve Ben Mustafa Kınıkoğlu Sayı:
57 - Temmuz / Eylül 2007
Efendim, malûmunuz Kardelen’in bu sayısının konusu “Mücerret Mânâda Devlet Başkanlığı”. Klavyenin başında, bu konuda neler karalayabilirim diye düşünürken, aklıma “mücerret bir röportaj” yapmak geldi.
Genelde röportajın zor kısmı, röportaj yapılacak kişiyi bulmak, randevu almak gibi işlerdir ama mücerret olunca bunlar çok sorun değil. Sadece kim ile yapılacağının bulunması yeterli…
Kim olsun, kim olsun diye beynime jimnastik yaptırırken, konu ile ilgisi olması bakımın- dan son cumhurbaşkanlığı seçimini gözümün önüne getireyim dedim. Nasıl olsa bu manzaradan röportaj yapacak biri kesin çıkar. E mücerret de olunca seç istediğini… Adana karpuzu gibi...
Meclise bir göz atalım en iyisi... Bahçe hayli kalabalık… Hayret, başkanlık seçimi yok mu Meclis’te? Bu kadar kişinin dışarda ne işi var? Bu elinde sopa ile bekleyen de kim ola? Dayanmış Meclis’in kapısına, elinde sopayla… İçeri girmek isteyen adamlarına fiske vurmaktan da çekinmiyor ha…
Tamam, tamam… Ben adamımı buldum. İşini bitirsin de yanına gideyim.
*
–Efendim, ilk olarak dergimiz adına röportaj teklifimizi kabul etti…
–İlk önce şunu belirtmem gerekir ki, ülkemiz son derece laik, bir o kadar da demokratik bir hukuk devletidir. Bundan kimsenin bir an bile şüphe etmemesi gerekir. Şüphe edenin de söz konusu şüphesinden bir an önce arındırılması gerekir. (Bu esnada elindeki sopayı gösteriyor.) Ayrıca belirtmeden geçemeyeceğim, hattâ söylemezsem çatlarım; ülkemiz, hukuk devleti olmakla kalmayıp üstelik de anayasal bir hukuk devletidir.
–Neyse, ben yine de teşekkürümü tamamlayayım. Bahsettiğiniz hususlara kimsenin itiraz ettiği yok zaten. Hal böyle iken, neden sürekli bunları ön plâna çıkartıyorsunuz? Meselâ ne zaman sizler gibilerin ağızlarından ilk söz olarak, “Ülkemiz, teknolojik, modern, bilimsel bir uzay devletidir” lâfını duyacağız. Hoş uzay kelimesi biraz garip oldu ama neyse…
–Bakınız... Anayasa kuralları çerçevesinde her türlü bilimsel çalışmanın yanındayız. Ama devletin bekası ve demokrasinin sürdürülebilir olması için bu kuralların dışında kalan çalışmaları, Sayın Başkan’ın veto edeceğinden adım gibi eminim. Yani öyle ki, etmeyen benim gibi olsun, burnu muhalefetten kurtulamasın, o derece yani. Ayrıca, kimse ülkenin bölünmez bütünlüğünü, bilimsel çalışma adı altında bu tür davranışlarla tehlikeye atmasın.
Milletimiz, bilimsel çalışmanın ne demek olduğunu Tandoğan Meydanı’nda metrekareye düşen kişi sayısının hesabında görmüştür. Ha, çalışmalar olmayacak mıdır, olacaktır; ama dediğim gibi demokratik, lâik, anayasal hukuk devletimizin mahkemeleri vardır. Biz gerekirse mahkeme kapısında yatar yine bu tür buluşların patent almasını engelleriz. Zaten engellemezsek kaos olur maazallah.
–Efendim dergimizin bu sayısının konusu “Nasıl Bir Devlet Başkanı”. Size göre devlet başkanı nasıl olmalıdır?
–İlk olarak belirtmeliyim ki, başkanı bu meclisin seçmemesi taraftarıyım, hem de fanatik taraftar, doğuştan bir nevi. Ayrıca halkın seçmesinin de sakıncaları olabilir. Şimdi ek bir seçim, sandıklar, gözlemciler... Boşuna masraf. En iyisi yeni meclis seçsin... Yok yok, o da seçmesin. Ya şundadır, ya bundadır mı yapsak? Yazı tura atsak, orda bile yüzde elli kaybederiz... Hmm.. Neyse, seçimi bir tarafa bırakalım. Şartlar olgunlaşınca seçilirim aman seçilir nasıl olsa. Peki, başkan nasıl olmalı demiştiniz değil mi? Efendim, bildiğiniz üzere ülkemiz demokratik, lâik, anayasal bir hukuk devleti olduğu kadar bir de modern bir devlettir. Ee, modern devletin de bıyıklı başkanı olmamalı. İlk şartım budur, bıyıksız olacak, evet evet kesinlikle bıyıksız.
–Anlayamadım, bıyıkla modern olmanın ne gibi bir ilgisi var?
–Bıyıkla yok zaten, bıyıksızlıkla var. Ne o, itirazın mı var yoksa? (Sopa yine devrede) Modernizm ile bıyığın alâkası olduğu gibi aynı zamanda etek boyunun, yaka açıklığının ve başörtüsünün de direk alâkası olduğu yönünde ciddi şüphelerimiz var.
–Peki onu anladık, başka şartlarınız yok mu? Sadece bu şartla önemli adayları elediniz ama yine de risk var?
–Elbette olacak. Biliyorsunuz ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili. Yani denizcilik çok önemli… O yüzden seçilecek kişinin, denize kıyısı olan illerimizden olması gerekir. Böylece deniz konusunda tecrübesi olmuş olur. Ancak, Karadeniz ve Marmara’nın iç deniz olması, Ege’nin de Akdeniz’in devamı olması hasebiyle, burada söz konusu olan deniz elbette Akdeniz’dir. Ancak, Akdeniz’in başındaki “Ak” kafaları karıştırmasın, benim belirtmek istediğim Akdeniz’e kıyı olan bir ilden çıkmalıdır. Bu arada, hemen belirtmeliyim ki, Akdeniz’in başındaki Ak’ın değiştirilmesi ile ilgili de Anayasa Mahkemesi’ne başvurduk. Sonuç bekliyoruz.
–Akdeniz’e kıyısı olacak, öyle mi? Peki Antalya nasıl sizce? Bu arada “Deniz” takıntınızı da anlamadım ama hayırlısı…
–Hay yaşa! (Bir anda sopayı gerilere attı) Elbette, Akdeniz’in incisi Antalya olacak. Aklın yolu bir zaten. Hoş bir olmasa da, biz Anayasa Mahkemesi kararı ile bir haline getiririz. Ne de olsa ülkemiz neydi, evet hep beraber tekrarlıyoruz, anayasal bir hukuk devletidirrrr..
–Sayenizde aday profili kafamda oluştu, hatta öyle oluştu ki, tam karşımda hayal edebiliyorum desem abartmış olmam. O derece yani... Peki ya halk, sizce “Mücerret mânâda Halk” nasıl olmalı?..
–Ahh ahh.. Yaramı deştin evlâdım şimdi. Bu halk yok mu, bu halk... Adımız bile haykırıyor, “biz sizin partiniziz” diye ama.. Ne fayda.. Halk nasıl olmalı biliyor musun? Bir kere başkan seçmemeli… En azından benden gayrısını... Metrekareye en az 22 kişi sığabilmeli. Sığabilmeli ki milyonluk sayım yapabilelim. Zaten iktidara gelirsek, nüfus sayımı için tüm ülkeyi Konya ovasına toplayıp “google map” ile sayım yapmayı düşünüyoruz. Bu metotla yeni nüfusumuzun yaklaşık 192 milyon çıkmasını umuyoruz. Neyse, konuyu dağıtmayayım, ne diyordum; halkımın aklında devamlı ülkenin demokratik lâik olduğu olmalı. Her sabah, demokratik, lâik, hukuk devletine uyanmanın mutluğu ile günde belirli kereler bunu tekrar etmeli. Zaten Anayasa Mahkemesi’nden bu şekilde bir karar çıkartmak da istiyoruz.
–Anlaşıldı efendim. Bize zaman ayırdığınız için tekrar size teşekk..
–Bakınız; medya, demokratik, lâik anayasal bir hukuk devletinin vazgeçilmezidir. Âdeta dördüncü bir kuvv…
–Röportaja girerken kestin sözümü bir şey demedim, adı üstünde mücerret röportaj bu, mücerretsin kabul et artık bunu... Kestim röportajı... O kadar...
|