Mesut teselli Hüma Sunguroğlu Sayı:
120 -
“BİR MESUT TESELLİ İÇİNDE HERKES, HERKES KENDİ AZİZ BAHANESİNDE” (Necip Fazıl KISAKÜREK) Hayat hengamesi içerisinde, her güne açılan yeni gözlerle, hissedilen acılarla, yahut yaşanan mutluluklarla insan; kendinde kendini kaybetmişti. Tüm bir yükü omuzlarında taşımıştı. Dünya hayatı denilen şu tarlada bazen mutluluğu tüm bir âlemi saracak iyilikler ekmiş, bazen yalnızca buğday ekmiş, bazen ise ekecek hiçbir şey bulamamış bir gün batımında umutlar ekmişti… İnsanoğlu… Kendi hayatının çiftçisi olamadan üç günlük yol kenarlarının çiftçisi oldu. Sonra suladı, âşina olmadığı dağların zirvesinden getirerek suyunu. Rastladığı çiçeklere dokundu, hiç bilmeden zehirli olduğunu. Fakat zehirlenmedi insanoğlu. Zaten yerlileşme çabası içerisinde debelenen kelimeler ile doluydu. Zamanı idrak edemedi. Damarlarında gezinen kan değil, afyondu. Gülümsüyordu oysa. Her günün başlangıcında iyi niyetler ediyordu. Kalbi müsterihti ya! En azından o, öyle sanıyordu. Halbuki bir yol kenarında açan papatya, ardında ölümü gizliyordu. İşte sana aziz bahane: “Ya ölüm yoksa?” O halde biz de papatya toplarız. Taç yapar hırslarımızla vardığımız sarayın hükümdarı oluruz!... Şimdi teselliden bahsedin bana. Nedir bu mesut teselli? İnsanlar bana acıyarak bakıyorlar. Nem kokulu sarayımda ağlaşıyorlar. Her gün beş defa sarayımda yankılanıyor; yüreğime dokunan hitap. Arıyorum ama bulamıyorum. Aramaktan kafa kemiklerim ağrıdı. Hayır, olamaz! Meğer başımın altında topraktan yastık varmış. İşte o an her şeyin farkına varıyorum; ölmüşüm ben. Nem kokulu sarayım kabrimmiş. Ya yüreğe dokunan hitap? “Ezan.” İşte mesut teselli: “Namaz…” Bahane tesellilerin tam tersi... “Eti zehir, yağı zehir, balı zehir dünyada” da, gerçek dünyada gerçek teselli...Gerçeği, ebedî âleme gitmeden anlayalım.
|