Edep Kürsü Nizam Sayı:
57 - Temmuz / Eylül 2007
SÜNNET EDEBİ
Bu bahis, mücerret ahlâkın müşahhas plânını gösterici ve İslâm’ı bütün renkleri ve çizgileriyle billûrlaştırıcıdır. Her şeyi Allah’tan getiren Resuller Resulü’nün sünnetidir ki, İslâmî edebin tek eksiği olmayan manzumesidir ve bu manzumeyi yakından görebilmek için onu sınıflara ayırmak lâzımdır.
İbadet sünnetleri, içtimaî ve umumî hayat sünnetleri, ferdî ve hususî hal sünnetleri.
Bunlardan ilki, asker üniforması gibi sabit, kat’î ve mecburîdir. Hiçbir düğmesi öbür düğmenin daha üstüne, altına, sağına, soluna geçirilemez. Yerlerinde gösterilmiş olan bu sünnetlerden ötesini “Sünnet edebi” veya “Edep sünneti” olarak isimlendirebiliriz.
Sünnete riayet, kutsîliğini ve üstünlüğünü doğrulama şuurunu asla kaybetmeksizin, her zaman ve mekânda yerine getirilmeyebilir. Sünneti red ve istihkâr küfür, tatbik edememekse sadece o faziletten mahrumluktur. Sünnete uymayanların şefaatten mahrum kalacakları hükmü ise, belki iyi niyetli, fakat gerçeğe zıt bir yobaz iddiası… Allah’ın Resulü, küfür müstesna, cinayetlerin en korkuncunu işleyenlere bile şefaat edeceklerini birçok hadislerinde ifade buyurmuşlardır. Bu rahmeti “suret-i hak” edasiyle kısmak kimin haddine!..
Sünnete riayette usul, onu dış şekliyle yüzde yüz bağlı kalarak içi ve muradiyle benimsemek ve muradın tam gerçekleşip de şekilde bazı farklar olabileceği yerlerde hududu korumayı bilmektir. Diş temizliği ve duş altında gusül buna misal… Yoksa tatbiklerin kabuk tarafında kalıp cevherine ulaşmamak, hiçbir netice elde edememeye varır. Kâinatın Efendisi kabak yemeyi seviyordu diye onu seven ve yiyene ne mutlu!.. Fakat bir garazı olmadan “benim tam’ıma uymuyor” diye yemeyeni suçlandırmak ve onun ferdî hürriyet hakkını kesmek de sünnet sahibinin rızasına uygun değil…
“Benden size bir hadîs nakledilir ve o sizin içinizi açar, sizi ferahlatır, size hoş gelirse, bilin ki, o benimdir; aksine içinizi kapar, sizi sıkar, size giran gelirse benim değildir” mealinde bir mucize hadîs vardır ki, sahibinin hak Peygamber olduğunu gösterir bir (fors) gibi hakikat kalesi üstünde dalgalanmakta… Gerçeği müminin vicdanında arayan böyle bir sözü Peygamber’den başka kimse söyleyemez.
O halde umumî ve hususî edep sahasındaki sünnetlerde vicdanî bir mutabakat şartı aramak ve bazı yerlerde naz edası gösteren ferde rahmet göziyle bakmak ve yobazın kızılcık sopasını kırıp yerine yalnız rüzgârı olan güvercin tüyünü vermek en derin bir idrak eseri olur. Din böyle yürür ve sünnetten gaye böyle devşirilir.
ŞEKİLDE EDEP Dava, insana ve insanlığa nihaî örnek diye yaratılan Resul’e her tarafiyle uymaya çalışmak ve O’nu her kemalin nirengi noktası bilmek… Böyle olunca O’nun hilkatin getirdiği şekil içinde ilk imtisali, “sünnet olmak” dediğimiz ameliyede buluyoruz. Bir uzvun muayyen bir kısmını kesip atmaktan ibaret bir ameliye bunun için sünnet ismini alıyor ve erkek çocuk, teklif çağından önce, sünnete uydurulmakla işe başlatılıyor. Vücutta ilk olarak devamlı sünnet damgası… Bu İslâm markasıdır ve onu taşımayan kimse yoktur. Sonradan unutulan bir marka…
Tırnak kesmek kadar basit, küçük ve tabiîleşen bir fiil ifadesi sünnet, her ferdi müslüman diye damgalar da, sonradan bu damganın silik bir yazı haline mâni olamaz. İnsanın “zalûm ve cehûl” olduğunu Kur’ân’da kaydeden Allah’ın şekilde yarattığı cilve…
Malûm fiiliyle sünnet dışından yapıştırılmış bir bandroldür ve içindeki malı her zaman teahhüdü altına almaz. Ama mutlaka yapılması gerekir. Esas, bandrolsüz de olsa malın mal olmasında…
Ondan sonra sakal geliyor. Sünnete uygun sakal, bıyık kısmının iyice kırkık, alt kısmının da aksine uzun bırakılmış olması… Bektaşî bıyığı şeklinde pos, yahut yeniçerivârî burmalı bıyıkların sünnetle alâkası yoktur. Ve esasen bıyık tek başına sünnet değildir; ha bırakılmış, ha kesilmiş… Pos bıyıklı bir erkeklik cakası… Yemek yerken bir cakacının bıyıkları üstünde kalan nesneler, kerahati göstermeye yeter. (Favori) dedikleri, üstten yarım veya sadece çene üstü alttan bücür sakallar, kendilerini ne şekle sokacaklarını bilemeyenlerin karnaval eşyası… Moda saçlarsa kulak memesini aşan kadın saçlarına uygun şekliyle maskaralık… Ve İslâm ahlâk ve edebine uygunsuz eda olarak göze çarpma gayreti… Böylelerine benzemek veya benzer görünmektense sakalını keseceği gelen, fakat elbette şiarında sabit kalması gereken müslümana hak vermek lâzım...
Bir gün birden bire sakalını kesmiş olduğu görülen derin ve gerçek din bağlısının özrü: “Yolda giderken bazı gençler sakalımı göstererek benimle alay ettiler; ben de böylelerinin küfrüne vesile olmamak için kendimi o faziletten mahrum kılmayı tercih ettim.”
İslâm’ı, emirlerinden susam tanesi feda etmeden kalplere yerleştirmek dururken işini gücünü bırakıp dâvayı sakal meselesine döken gafillere acıyınız; ve sünnet olarak sakalı mübarek bildiğimiz kaydı altında, onlara keçileri, (Ortodoks) papazlarını ve (Karl Marks) modacılarını gösteriniz!
Din ölçüsiyle yasak ifade etmediği halde, yine din ruhuna bağlı böyle tavır edepleri vardır ki, başlıca kaynağı Efendimiz, Kurtarıcımız ve Müjdecimizin tavırları olmak üzere selim duyguya ve cemiyet geleneklerine havale edilmiştir. Bunları en derin bedî idrakiyle ve titizlikle tatbik ederken, içtiği suyu yere çömelerek ve başını eliyle örterek boğazına akıtan sığ anlayışlı insandan olmamaya ve mutlaka muvazeneyi korumaya da dikkat… Şekle uy, fakat şekilde kalma!.. Kabuk ve cevher bir arada…
|