Bizden gibi görünen Ekrem Yılmaz Sayı:
122 -
Senden görünüp, seni arkadan vuran, sinsi, gizli düşmana karşı savaşmaktan; cepheden vuran, göğüs göğüse vuruşan düşmanla mücadele daha kolay. Atalar, ‘hırsız içerden olunca kapı kilit tutmaz’ demişler. Harbi düşman var, dostmuş gibi görünüp düşman olan ve düşmana çalışan hainler var. Hem cemiyet plânında ve hem devletler arası ilişkilerde tarihte ve günümüzde örneğini görmek mümkün. Hep olmuş, bitmemiş, herhalde kıyamete kadar da bitmeyecek.
Bunları bize söyleten çok sebebimiz var. Yakın tarihimiz darbelerle dolu maalesef ve hele en sonuncusu sözümona hoca denmiş ama en sinsi ihanet şebekesinin reisliğini yapmış ve en acımasız darbe girişimiyle insanına kurşun sıktırmış, bomba attırmış bir yapı oluşturmuş birine ait: FETÖ… Resmen terör örgütü… Bu içteki bizden görünene örnekti. Bir de dışta bizden gibi görünen var: İRAN… İslâm alemindenmiş gibi görünüyor, amma öyle mi? Mizacı, içte uygulamaları, diğer dünya ve Müslüman ülkelerle ilişkileri nasıl ve neyi işaretlendiriyor ve neyi ispat ediyor? Bütün bunlara bakıldığında hakkında ne söylenebilir?
Baştan hüküm cümlemizi verelim: İran (Fars) bizdenmiş gibi görünen ve bizden olmayan bir unsurdur. Şunu çok duymuşuzdur: İran tarihi boyunca hep müslümanlarla savaşmıştır. Müslümanların düşmanlarına kılıç doğrultmamıştır. Bu nasıl bir iş ve nasıl bir mizaçtır. Müslüman olduğunu iddia edeceksin ve yine hep o müslümanlarla uğraşacak ve çıban başı olacaksın. Yavuz Sultan Selim han bile İran yüzünden yüzünü Batıya dönememiş ve yine o kudretli zamanlarımızın heder olmasına sebep olmuştur.
İtikadî açıdan ve mezhep yönünden de İslâm âleminin kahir ekseriyetinden ayrı düşen İran’a bu açıdan yaklaşmayacağız. Ancak siyasî ve milletler arası ilişkilerdeki konumu ve aldığı tavır açısından teşrih masasına yatırmak istiyoruz.
İran yakın tarihte, son yıllarda dosta tedirginlik ve düşmana güven veren siyaset izliyor. Oysa düşmana korku ve dosta güven vermek işin doğrusu, olması gereken. Peki bunu nasıl başarıyor?
ABD’ye, İsrail’e düşmanım diyor, tehditler savuruyor; Amerika büyük şeytan, İsrail yok olacak derken icraatları ile onların ekmeklerine yağ sürüyor. Âdetâ onlar için çalışıyormuş görüntüsü veriyor. Komutanları suikasta uğruyor, intikamını en şiddetli şekilde alacağını iddia ediyor. Sözde… Karşılık olarak Amerikan üssünü vurmaya kalkıyor ve bunu karşı tarafa bildiriyor. Füzeleri ateşliyor, bir tek Amerikalı asker ölmüyor. Devrim muhafızları komutanını İsrail suikastla topraklarında öldürüyor, intikamdan bahsediyor, netice fos… Sadece esip gürleme var, başka icraat yok. Cumhur başkanını bir helikopter kazasında kaybediyor. Arkasında birçok soru işaretiyle olayın üstü kapatılıyor.
İran istihbaratının başında bulunmuş isim diyor ki: “Mossad öyle yerleşmiş ki içimize, hiçbirimiz güvende değiliz.” Bu nasıl bir itiraftır, nasıl bu kadar acziyete düşülür ve bu ifade edilebilir? Buna ortam sağlamak içerden bir organize olmadan mümkün müdür? Birçok uzman çok şey söylüyor. İran İsrail’in soykırım cürmüne ve savaşın bölgeye yayılmasına âdetâ yardımcı oluyor, çanak tutuyor. İsrail’e füze atıyor, kimse ölmüyor. Sanki bir tiyatro ile karşı karşıyayız. Esip gürlerken karşıdaki asıl düşmana alan açıyor, fırsat veriyor, işini kolaylaştırıyor.
Gelelim en dramatik suikast girişimi hadisesine: Hamas lideri İsmail Heniye Tahran’da Devrim Muhafızlarına ait bir konutta nokta atışıyla vurularak şehit edildi. Bu konutun da cumhurreisinin sarayına çok yakın olduğu ifade ediliyor. Bu nedir? Bir ihmal mi? Bir ihanet mi? Buna ihmal demek mümkün değil. Âdetâ kurban vermek için bir mizansen tertip edilmiş. Ordusu, istihbaratı, her tür alınması gerekli güvenlik önlemi hakkında yapabilecekleri bir savunma mı var? Yok. Ama bir şey söylüyorlar, hep söyledikleri gibi: Kanı yerde kalmayacak, intikamını en şiddetli şekilde alacağız. Evet evet hep gördük ve alacağınız çok intikam vardı, söz de vermiştiniz, hepsini aldınız da bunu alacaksınız. Ağlanacak hallerde güldürmek mi istiyorlar dünyayı? Bu ne komedi... İran, İslâm âleminin dünyaya karşı güvenirliğini zedeleyici bir çıban başı olduğunu çok açık ispat ediyor. İran’a güvenip de bundan sonra kim Tahran’da misafir olur? Eğer misafir olmayı kabul edecekse neyi göze almalı?
Şehit İsmail Heniye Katar’da bulundu, bir şey olmadı, Türkiye’ye geldi bir şey olmadı da İran’da bu nasıl oldu? Kimler işbirlikçi? Hizbullah lideri Nasrallah da törene katılmak için İran’a gelecekmiş, uyarılmış, güvenli değil denmiş ve gelmekten vazgeçmiş. Hakeza Yemen’den gelecek olan lider de vazgeçirilmiş, güvenli değil diye… Bu bilgiler İran ve bağımsız haber kaynaklarında duyuruldu. Bunu da duyunca her şey açıklanmış olmuyor mu, Heniye nasıl kurban verilmiş?
‘Huylu huyundan vazgeçmez’ demiş atalarımız. İran’a güven olmaz, o güvenilmez dost: İran bizden görünen, içimizdeki yabancı, onun ipiyle kuyuya inilmez. ABD ve İsrail düşmanlığı dilinden düşmüyor ama bütün işledikleri ile onların ekmeğine yağ sürüyor. Hem fert plânında ve hem devlet düzeyinde İslâm Âlemi uyanık olacak ve İran mı, aman dikkat ölçüsü ile ona yaklaşmayı şiar edinecektir. Öyle zararlar veriyor ki, en hafifi Gazze’deki soykırımı gözden uzaklaştırıp, gündemden düşürmektir. Gazze toplumunun umudu Hamas lideri topraklarında şehit ediliyor. Bu leke tarihten gelen birikimle beraber İran’a yeter.
İran güvenilmez dost(!)tur. Müslümanların, bilhassa Gazze’nin İran gibi bir dostu varken düşmana ihtiyacı yoktur!
|