Jaspers: Bir "Varolu? Kreasyoncusu" ?zerine Konu?malar William Earle Sayı:
58 - Ekim / Aralık 2007
Türkçe Söyleyen: Sinan AYHAN Jaspers'in peşinde olduğu dünya, fiziksel dünyanın eskizi olan bir canlandırma sahnesi ve bu sahnenin içinde insan doğasının bir çerçevesini çizip bırakma işi değildir. En nihayet yeni bir metafizik kurgusu çatmak gibi bir amacı da yoktur onun. Onun yaşam felsefesi daha çok, sarih, güvenilir ve özgün "insanlık durumu"nu, insan hassalarında yeniden uyandırmak veya tekrar ayaklandırmak üzerine kurgulanmıştır. Aslında o, bu insanlık durumunun bir şekilde kavramlaştırılıp kesinleştirilebileceğine, herhangi bir çabayla ayırtlarının etraflıca ortaya konabileceğine, sonra tanıdık veya bilinen bir şeye dönüştürülebileceğine, bunların kendiliğinden veya sadece bize özgün olanların imkânlarına bağlı bir çözülmenin içinde bir durumdan diğerine geçme şeklinde sonlandırılabileceğine de inanmıştır.
Soyutlamanın bir gereği olarak bilginin sınırları üzerine yoğunlaşılması, şüpheci eğilimleri toptan bünyeden söküp atmak anlamına gelmese bile, mevcut bilgi sınırları üzerinde bir an parlayıveren belli iç gerçeklikler panoramasına bağlı olarak bir hedefi işaret eder. İşte Jaspers'ın feylesofyası, içine dahil olan ve olmayanlarıyla birlikte bahsedilen o sınır düzenekleri, o sınırların elbisesi olan iç gerçeklikler üzerinde yaşar. Bu sınırlar üzerinde yükselen yeni hal, teoriyi aşan ne varsa o ilkeleri keşif noktalarını kurcalar. Felsefeyle edinilen üstünlük ve kendi ilkelerini kanunlaştırabilme süreğenliği böyle bir şeydir onun elinde. Bizim bu değişken perspektiflerimize, görece ufkumuza veya kavramsal şemamıza adını veren şey "das umgreifende-kuşatma" ifadesidir. Bu adlandırma pek bir şey sayılmaz belki, ama en azından bir dizine veya bir eğilime işaret eder. Evet, belki bu sabit ölçülere sahip bir kelime veya bildik bir "isteme kudreti" değildir. Ama bu da, hiçbir zaman kavrayamadığımız, kavramsal kökeni bizde olan ve ana ilkesi her daim yenilenen bir varoluşun bize bahşedilmesi anlamına gelir. Jaspers'in felsefe diline ait olan bütün özel kavramlarında olduğu gibi, nesnel bir içeriğe sahip olmasa da, buradaki varoluşa işlerlik kazandıran kelimeyse "kılgı"dır.
Kuşatıcı kılgı, görünen dünyanın verimlerini değiştirmekle kalmaz; Jaspers'ın anlayışına göre, benzer kılgı örgüsünü insanın kendinde, varoluş düzeneğinde de ortaya koymasına yol verir. Yani Jaspercı bir bakış, kuşatmayı sadece görünen dünyada ve varlığın kendinde görmez; bizzat insanı edinilmiş bir kuşatma olarak ifade eder. İnsan, her zaman kendinde bilebileceği unsurlardan daha fazla bir delile sahiptir çünkü. Çünkü insan, sadece kavramsal veya bilimsel bir çerçeve değildir. Onun üzerinde içsellik bir etkidir, onun üzerinde özgürlük bir ülkedir; özgünlük onda bir devlettir. O kendini inşa ederken, kurulan yapılar içinde veya çizilen yeni resimlerin çizgileri arasında kendini kaybediverir. İşte bu onda hemen kaybolacakmış gibi olan şey, Jaspers'ın düşüncesine şekil veren, onları benimsenmiş kılan moral değerlerin geldiği yerdir. Bunun yanı sıra ona karşıt kuramlar karşısında her an kaybolup gidecekmiş gibi duran bu şey, mevcut kılgısal kuşatmanın içinde insanoğlunun anlamlandırma hassaları tarafından her bir düzeyde, kuraldışı da olsa yürütülmüş, insanın doğası olarak ifade edilebilir.
Jaspers, kişiyi üç düzeyde ele alır. İlk olarak ona göre, insanın deneye ve gözleme bağlı (ampirik) bir mevcudiyeti vardır; yani "Dasein"; diğer şeylerin ötesinde olan şeydir bu… İkinci olarak insanda, keza matematikte olduğu gibi, insanın sonsuzca gelişen hakikat boyunca gerekli bağları kurarak ve bunları öğrenip pekiştirerek gerçekleştirdiği, gerçekleşeni bir bakıma özetledikten sonra olgun bir temsil muhakemesi sayesinde tüm olup biteni bir soyutlama sezgisiyle çerçevelediği bir bilinç(şuur) halinin varlığından bahsedilebilir; yani "bewusstsein uberhaubt"… Son olarak ise, insanın ruhundan, yani "Geist"dan söz açmak gerekir; bu ancak, insanoğlunun deneyimi, ömrü ve kültüründeki her bir "idea" bilgisi toplamının insanda kuşatılmış haliyle betimlenebilir bir şeydir. Bu üçlü yapıya "kuşatma kartezyeni" gibi özel bir ad verebiliriz, sonuçta kendine has özellikleri olan Jasperscı düşünce dilinde bu, her birinde sonsuz ve tükenmez bir karşılıklı "örücü ve örülenci kurgusu" olan ve ancak öyle anlamlanan bir kuşatıcı usuller çizgisi anlamına gelecektir. Her şeye rağmen şimdiye kadar, bu ana öğe her bir insandaki özgünlüğüyle ortaya konmamışsa bile; kişisel olarak eşsiz bir iç alemin varlığı ve bir iç hikâyelendirmenin olması temelde bir "varoluş" vurgusudur.
Jaspers'ın düşün kreasyonunda "varoluş", karakterize etmeksizin yapılan bir dizinleştirmedir. Özgünlüğün ve özgürlüğün deneyüstü fazdan önceki hali… Kişisel bir organikliği olmayan… Ruhun bir halden diğer hale geçtiğinin izlendiği faz… Her hangi bir "idea dizisi"nin içeriği bu olmasa bile, her bir iç hikâyelendirmenin ulaştığı son nokta, köken veya temel bu… Varoluş… Varoluş'u ete kemiğe büründüren, onu bir "fenomen-görüngü" haline getiren şey; kendi üzerindeki dikkat ve kendine dair bir farkında olma hükmü taşımanın getirdiği özgünlüktür, bahsedilen… Bu, varoluş olarak bir bilincin diğerlerinden kopuşudur. Varoluş, bir olasılık üzerinden kendini aykırıca ortaya koymaktır, yani sanıldığı gibi doğanın bize bahşettiği bir hediye değil; bir bakıma insan için onca olasılık içinde olası bir seçimle yapılan aykırı bir ispattır bu… Eğer hiçbir zaman olmamışa olan ihtiyaçtan doğmuşsa o oluş, odur başka bir şekli olmayan oluş ve bir ruh halidir bunu kanunlaştıran bir şekilden bir şekle, bir usulden diğerine… Jaspers felsefesinde, varoluşun hüküm dili, bütün dillerin ötesindedir çünkü.
Varoluş, bir eşi olmayandır, bir hikâyelendirme halidir ve her şeyden öte her şeyini kendinden alan bir tecrittir. Aslında içten gelen, benmerkezci, meydan okuyucu bir bozunmadır. Yeri ve zamanı geldiğinde; tekrar deneysel olana bulaştırılmış bir oluştur. Ama Jaspers için başat kanun, sebepler üzerinden akıl yürütmektir. Sebepse, bağ ve ayrılıktan doğan bir nispettir. Jaspers'ın çözümlerinde gerçeklik idealar serisi üzerindeki bağla veya bir hikâyelendirme tarzı olan bir iletişim eşiğiyle açıklanır. Bu öğretide esas olan sebeplerin bir arada kutuplaşabilmesidir; birbirleriyle zıtlaşması değil; kendine özgü bağlarını kutuplaşma şeklinde korunabilmesi yani… Her bir sebep bir sınara işaret eder; kuramsal bir mesele olarak da ele alınmaz. Her bir ilkenin olasılık olarak dökümü, bir hikâyesi olan her bir eşsiz zamanda ve özgün kişiler arasında yaşayan bir sebep alanı tarar. Bu durum, ne bir kurama sığar, ne bir doktrin olarak öğretilebilir bir şeydir.
Jaspers felsefesi, tamamen bir varoluş felsefesidir. Bu felsefede varoluş, her meseleyi kuşatan bir alakadır. Tek başına dünya, karar verilmiş bir şey olarak tanımlanamaz; ancak dünyadaki varoluşla birlikte bir şeyin oluşmasından gelen hamle eşiği, ondaki yönelim, karar verilmişliğin bir hafıza olarak onda canlanmasına sebep olur. Jaspers, düşüncesinin bu fazını dünya yönelimi, "Weltorientierung" diye adlandırır. Onun felsefesi böylece gelir, varoluşun ilham eşyasına ve bunlara dair açıklamalara odaklanır; "Existenzerhellung". Jaspers, bir tanımlama üzerine gitmez veya salt neden gösteren kuramların peşinde de değildir; onda apayrı bir tarzda olasılıklar, diğer varoluş biçimleri ve deneyüstücü karakter anlayışı başattır. Varoluşu bir psikoloji olarak görmekten kaçınır; daha çok onu, olası bir vuku hali veya deneyüstücülükle diğer varoluşlar boyunca yürütülen bir gerilim hali olarak görür.
Jaspers düşüncesinin son fazı, varoluşu dizayn eden sembollerin keşfidir; yani "Metafizik" bir hassasiyet… Mevcut tariflerinde, sadece varoluşu temsil eden sembollere değinir ve varoluş ehliyetine dair ifadelere yer verir.
Varoluş felsefesinde, prensip olarak bütün ifadeler aslında muğlaktır. Bu konuda illa ki, göstergeler üzerinden bir terminoloji kurmak gerekmez; ama olanı biteni kelimesi kelimesine yerine oturtacak bir izah gerekir. En azından bir yargının beyanı, bilginin bir eşyası gibi tarafsız bir iddia olarak ileri sürülebilir. En nihayet, böyle yanlış yorumlamalar veya çözümlemeler her zaman mümkündür ve böylesine yanlışlıklar başkaca ifade etme usulleri, uyarı ve talimatlarla önü alınası şeyler değillerdir. Jaspers'ın tarif ettiği gibi belki, varoluş felsefesi insanlara, ancak deneyüstücü yasaların sırrını örgüleştirebilmeyi telkin edebilir. Bu durum, sanıldığı gibi mistisizme delalet etmez; varoluşun varoluş olarak anlaşılması bakımından sadece bir takdir unsuru olarak görülebilir. Jaspers için önemli olan mevcut kurgunun nesnel bir şekilde kurulmuş olmasıdır, o kadar. Böylece var-oldukça bir erginliği, bir düzene ermeyi vurgulayan ifadeler "kendine özgü olan varoluş"un sahnesi olmaya başlar.
"Varoluş" nedir, "kuşatma kurgusu" nedir, "deneyüstücülük" nedir? Bunlara bir de Jaspers'ın gözüyle bakmak lazım gelir. Yani bunların söz ve oluş bakımından insan üzerindeki rolleri nedir? İlk defa deneniyor olmaktan gelen "şekil vermeyle sınanabilir şey", varoluşcu dilin ve varoluşçu imlanın asıl anlamı budur. Durmadan çelişen yanlarla boğuşma ve öyle bir tanımları canlandırabilme halini yaşama; işte varoluş bu gerilimlerdedir. Sebeplerle, istemle, dokunma kudretiyle bir anda sınırlanan o hal, her şeyin ötesinde duygularla oluşumuna devam eder. Jaspers'a göre mevcut durum, küçük bir ışık halesi içinde duran insanın koyu bir karanlık tarafından kuşatılmış olmasına benzer. Kimi korkar bu karanlıktan ve bağırır, kimi meşalesini alır, bir ışık yakar kendinden, ışığın olmadığı yerde karanlığın kuşatmasını görür, bir de aydınlanan alanlarla karşı karşıya bir karanlık… Görünen karanlık, kelimesi kelimesine bir görme değil de, sadece bir farkındalıktır. Işığın anlamını korumak için karanlığın farkında olmak lazım gelir. Eğer karanlık ve aydınlık bir mutlaklık belirtisiyse; aralarındaki çözülmeler, gerilimler bizim ilmimiz olur. Sonra bizim küçük ışık halelerimizle taranan alanlar ve diğerlik hükmündeki karanlık, ikisi birlikte birden, bizi kuşatan gerçek ışığımız olur.
Jaspers felsefesi, yeni bir dünya kurmaz, dünyanın imgelerini değiştirmez; mutlu hayatın bir reçetesini de vermez bize; ama onun kurguladığı cevapları sayesinde bir duygu olarak, bir devrimci bakış olarak varoluşun bizi kuşatmasını, durmadan çeşitlenen bir kreasyon gibi yeni sınırlarına çekilmesini izleyebiliriz içten içe. Burada iyimserliğe de yer yok, kötümserliğe de; en azından insan kof tutkulardan ibaret bir yığın da değil. Sınırlarını, yordamlarını etraflıca bilen bir insan var ortada; anbean tükendiğini, bir gemi gibi battığını, bir çiçek gibi solduğunu bilen bir insanoğlu var… Ama bu arada özgünlüğün sahibi, varolan bir insan…
Daha fazla ne söylenebilir, deneyüstü bu hal için, yeni bir öğreti olarak… Jaspers felsefesinde dogmatizme yer yoktur zaten. Ama yine de, bu anlatılamaz olanın ayrıntılarını algılamamıza yardım eden bir hünerdir onun yaptığı, yepyeni bir kreasyon… İşte tam bu yüzden, Jaspers felsefesi bir özgünlük çağrısıdır, diyebiliriz; her şeyin içyüzünü ele veren, canlandırıcı bir macera… Jaspers varoluşu, bir hikmet değil; ama insanoğlu için hikmet dostluğunu canlandıran kılgısal bir insanlık kanunudur.
|