De?i?im mi? Dergi Editörü Sayı:
55 - Ocak / Mart 2007
(Mouse)u, (lcd) ekranı, işletim sistemini, (office)i, (word) belgesini, (q) klavyeyi, yazılımı, kurulumu, sistemin çökmesini, (format) atmayı kısacası bilgisayar denen nesneyi, kavramı hayatını evine ve çocuklarına vakfetmiş annem anlamıyor. Allah onlara uzun ve hayırlı ömürler versin, eminim bu yazıyı okuyanların pek çoğunun anne ve babası da anlamıyor, anlayamıyor. Bu kavramlar onlara o kadar uzak ve yabancı ki...
(Msn)yi, (chat) yapmayı, sohbet odalarını, (google)ı, (facebook)u, emayil atmayı dolayısıyla interneti de bilmiyorlar...
Cep telefonu kullanmaktan, mesaj atmadan, mesajlarda kullanılan o ucube dilden, çağrı bırakmadan, (bluetooth)tan da bîhaberler muhakkak...
Bizden önceki nesil ulaşımda, iletişimde, ekonomide, üretimde, tüketimde kısacası maddede, insanlığın bugün geldiği noktayı idrakte zorlanıyor. Hayret tavrı içinde olup biteni izliyorlar.
Oysaki evlatlarımız için bu sayılanlar su içmek, ekmek yemek, nefes almak gibi olağan şeyler. Bilgisayar, internet, cep telefonu hayatlarının vazgeçilmez parçaları. Doğduklarında hepsini kucaklarında buldular. Asıllarını edinene kadar, oyuncaklarıyla oynadılar. Bilgisayarsız, internetsiz ev, cep telefonsuz öğrencinin istisna olduğu günlerden geçiyoruz.
Bunun adına ister değişim, gelişim; ister dejenerasyon, kuşaklar arası çatışma deyin, dedesi ve nenesiyle torunu aynı zaman ve mekânda farklı dünyaları yaşıyorlar.
Sadece maddeyi, dış dünyayı algılamakta kalsa bu farklılık keşke... İnsanî ilişkilerin tamamında, akraba ve arkadaşlık münasebetlerinde, komşuluk anlayışında, bayramlarda, düğünlerde, cenazelerde, misafirlikte, ahde vefada ve daha nelerde Himalayalarla Lut Gölü kadar fark var aralarında.
Ve birbirine bu kadar uzak iki nesil arasında kalan ben ve emsallerim. Tek kanallı televizyonun hâkim olduğu zamanlara gözünü açan, en son sözü sağsa dedenin, değilse babanın söylediği hanelerde büyüyen, bayram gelince mâaile memlekete, köye giden, cenaze ve düğünlerde olsun akrabaların varlığından haberdar olan, ayda yılda bir de olsa komşuları ziyaret eden, hâsılı atadan, dededen gelen güzel hasletleri, âdetleri, geleneği, göreneği, terbiyeyi evlâdına aktarmakla mükellef bizler...
Düşünüyorum da dünya kuruldu kurulalı birbirine bu kadar uzak, anlayışları birbirinden bu kadar farklı dedeyle torun yaşamış mıdır ve onların arasında sıkışıp kalmış bizim gibi başka bir nesil var mıdır, Allah aşkına!
Küresel ısınmayı işlediğimiz bir sayıda, bunların konuyla ne alâkası var demeyin, lütfen. Hayatımızı kolaylaştırma, hayat standardımızı yükseltme, dünyayı yaşanabilir bir yer yapma iddiasındaki icatlar, gelişmeler, iddiasının aksine hem dünyayı hem de sunduğu yeni hayat tarzıyla insanlığı ve bizim insanımızı olumsuz yönde etkiledi. Bizdeki etkileri böyle mi olmalıydı, nerede hata yapıldı ve şimdi nasıl hareket edilecek hususları ayrı bir yazı, belki de ayrı bir dergi konusu. Ama en azından üzerinde yaşadığımız dünya için yapılacak pek çok şey var, hâlâ. Onları da elinizdeki sayıda okuyacaksınız.
55. sayısıyla karşınıza çıkan Kardelen’de bütün gönüldaşlar selâmlar...
|