YOL ay-ry-myn-da... Dergi Editörü Sayı:
61 - Temmuz / Eylül 2008
Geçen sayımızda bu köşeden size seslenirken "Ortalık fena halde karıştı, yine... Siyaset arenasından yükselen toz, duman bütün memleketin üstüne çöktü. Böylesi zamanlarda değil yazı yazmak, bir şeyler okumak, haber seyretmek bile içimden gelmiyor. Neyi okuyayım, hangisini seyredeyim ve asıl önemlisi kime güveneyim... Okuduklarım, seyrettiklerim neyi, ne kadar biliyor ve/veya bildiklerinin ne kadarını bana aktarıyor ki... Memlekette genel bir yılgınlık, ümitsizlik meydana getirmeyi birileri çok iyi beceriyor." demiştik. Bugün memleketin içine düştüğü durum, yukarıdaki satırları kaleme aldığımız günkü memleketin ahvalini mumla aratır hale geldi, maalesef...
Siyasîleri geçtik kurumları bile birbiriyle didişen, gözaltıların, tutuklamaların havalarda uçuştuğu, darbe plânlarının günlük gazetelerin eki olarak okuyucuya sunulduğu bir ülke haline geldik.
Biz bunları öngörmemiştik ama çok öncelerden hazırladığımız kapağımız gündemi tam da ortasından yakaladı: Yol ayrımında Türkiye; ya demokrasi ya diğerleri...
Demokrasi... Üzerinde bu kadar tartışmalar yapıldığına göre netameli bir kavram. Körlerin fili tarifi gibi kim neresinden tutuyorsa ona göre şekil alan bir hayat tarzı mı yoksa iki kere iki dört kesinliğinde bir yönetim biçimi mi?
Bir yanıyla kendi icadımız olmadığı için en azından bize yabancı, fikir yönüyle soyut, milletten millete uygulama farklılıkları gösteren bu kavramı nasıl anlamalı ve nasıl izah etmeliyiz? Bugüne kadar nasıl anladık ve izah ettik, bundan sonra hayatımıza nasıl tatbik edeceğiz? Kültüründe Manga Carta'sı olan bir İngiliz'e, Fransız İhtilali olan bir Fransız'a demokrasi neyi ifade eder de, geçmişinde demokrasi deyince kırata veya altıoka oy vermeyi anlayan, üstelik bir de seçtiği başbakanı asılana ne anlatır?
Bu bir tespittir ve bunda ne İngiliz'i, Fransız'ı övmek ne de içinden çıktığımız milleti yermek niyet ve iddiası yoktur. Şunu kabul etmek gerekir ki istişare ne kadar bize aitse, demokrasi de onlara yani batıya aittir ve onların icadıdır, tarihî seyrini orada tamamlamıştır, dolayısıyla kavram da onlarındır.
Sorulara buladığımız sohbetimizde bence demokrasi nedir, ne değildirden çok işin sırrı işte bu zikrettiğimiz "tarihî seyir"de saklı. Eğer bu demokrasi dedikleri iyi bir şey de biz bundan faydalanamıyorsak bunun da vardır bir sebebi. Elin oğlu demokrasiye ulaşana kadar ne ortaçağ karanlıkları, ne engizisyonlar, ne reformlar, ne Rönesanslar, ne ihtilaller atlattı da bugünlere geldi. Binbir badireden sonra nimetse -ki onlar için nimettir- bu nimete kavuştu. Dünyanın yaratılış kanunu bu; zahmetsiz nimet yok, armut piş ağzıma düş yok. Önce çilesini çekeceksin...
Yazımızın girişinde ucundan dokunduğumuz, tozu dumana, sapı samana karıştıran hadiseler de inanıyorum ki işte bu çilenin sancıları... Varsın biz polyannacılık oynuyor olalım ama bizce millet vicdanında yaralar açan bütün bu hadiseler daha güzel bir demokrasinin habercisi.
Bu sebeple işi müşahhasa dökmedik. Oysa ki tam da demokrasiyi konu edindiğimiz sayıda yazılacak, çizilecek, söylenecek ne kadar da çok şey vardı. Bunlar hakkında fikrimiz olmadığından değil, detayların peşinden koşmak, karışık ilişkileri çözmeye çalışmak bizim işimiz değil. Eldeki bilgilerle zaten mümkün görünmüyor.
Mübarek üç ayları idrak ettiğimiz şu günlerde Allah'ın fert fert her birimize ve topyekün milletimize rahmet nazarıyla tecellisini ümit ve dua ediyoruz.
Görelim Mevlâm neyler, Neylerse güzel eyler...
|