Ramazan Ayynyn D???nd?rd?kleri Mustafa Kınıkoğlu Sayı:
63 - Ekim / Aralık 2008
Onbir ayın sultanı" ifadesini ilk kim dile getirdi acaba? Ne kadar yerinde, ne kadar güzel bir tespit...
Ramazan ayı, Kur'ân'ın ifadesi ile mübarek bir vakittir. Herkes, bir şekilde üzerinde bu mübarekliğin etkilerini görür. Zaten, bir hadisten hareketle görmemem mümkün değil bile diyebiliriz. Elbette değerlendirenler için...
Benim için 1429'un Ramazan ayı diğerlerine göre biraz farklı geçti... Yoğun, koşturmacalı ve her zamanki gibi düşündürücü. Yine kafama takılanlar, cevap aramalar, vs...
Özellikle iki konu vardı kafamı kurcalayan. İlkinden başlayalım...
Ramazan ayı, Kur'ân'ın Rasulullah'a ve O'nun aracılığı ile insanlığa inzal olmaya başladığı bir ay. O yüzden "Kur'ân ayı" diye de isimlendirilir. Bu dönemde hemen hemen herkeste cüz okuma telâşesi vardır. Kimisi camilerden veya televizyonlardan mukabele takip eder, kimisi kendi okur. Devletin dinle ilgili resmî kuruluşu Diyanet de bu hareketliliğe destek olur. Camilerde günde birkaç kere mukabele okunur, bazı camilerde hatim ile teravihler kılınır.
Kur'ân'ın anlamı bilinsin bilinmesin harflerinin okunmasının sevabı ve insan üzerindeki manevi etkisi kesinlikle hissedilir derecededir. Bir "kul" birkaç haftalık dönemde Kur'ân okumasını artırsın, üzerine yoğunlaşsın hemen etkisini görecektir.
Ancak, daha önceki bir yazımda da belirttiğim gibi bu güzel ilgilinin "anlama bakan yönü" eksiktir. Dili Arapça olmayan diğer müslüman ülkelerde nasıldır acaba? Ama ülkemizdeki Kur'ân'a samimi bağlı insanların anlam üzerinde aynı ilgiyi göstermediği çok rahat gözlenebilir.
Nedenini bilemiyorum, sadece camilerde anlatılanlar mı yetiyor bize, yoksa düsturumuz "kıl beşini bil işini" mi oldu? Yoksa Kur'ân bizim için o kadar kutsal ki sadece lâfzen okuyup, öpüp işlemeli kılıfına geri koymak mı en üstün ibadet?
Ülke çapında bir kampanyaya ihtiyaç var bu konuda. Başlarımızı ellerimizin arasına almalı ve "Bizden ne istiyor, bize ne diyor?" diye sormalıyız bence.
Geçtiğimiz günlerde bir web sitesi hakkında e-posta almıştım. "Kur'ân'ın Anlamıyla Buluşma Platformu" isminde bir çalışmadan bahsediyordu. Çok sevindim bu çalışmayı görünce. Demek ki bu derdi çekenler var. İnşallah muvaffak olurlar. (www.kuranimiz.net) Sitenin çarpıcı reklamını mutlaka izlemenizi tavsiye ederim. (www.animaturk.com/films/oku.htm).
Ayrıca Kadir gecesi münasebeti ile Diyanet İşleri Başkanı Sayın Bardakoğlu'nun dile getirdiği şu cümleler de umut verici: "Kadir Gecesini gereği gibi anlayıp hakkıyla değerlendirmenin yolu, Kur'ân'ı lâfzıyla okumanın ve dinlemenin yanında, yaptığı çağrıyı anlamaktan, üzerinde derin bir şekilde düşünmekten ve mânâ ikliminde yol alarak hayatımızda onu rehber edinmekten geçer."
Bir kul için, Rabbi'nin ondan neyi istediğini ve nasıl olması gerektiğini öğrenmemenin zararı çok büyük. En başta kulluk sınavımız tehlikeye giriyor, ayrıca örnek bir müslüman birey, toplum olamıyoruz. Bazen düşünmeden edemiyorum, Avrupalılar müslüman olsaydı nasıl bir yaşamları olurdu acaba? Bizler bırakın "müslüman nasıl olura" örnek olmaya, âdeta "nasıl olmaza" örnek oluyoruz.
Evet, bu da ikinci mesele... Ramazan ayında açlıktan veya nikotinsizlikten insanlar daha bir sinirli oluyor. Özellikle büyük şehirlerde trafikte bu çok hissediliyor. Ama bir insanın karşısındakinin hakkını gasbetmesine, binlercesinin hakkına girmesine neden olacak kadar mı etkili? O zaman tutma demek geliyor insanın içinden. Hoş, Hoca'nın dediği gibi "ben sizin gençliğinizi de bilirim" durumu da yok değil.
Servis aracı ile eve doğru gidiyoruz. İftara yaklaşık yarım saat var. Yol iki şerit, bir gidiş bir geliş... Tek şeritte iki araç yan yana duramıyor ama bizim milletimiz engel tanır mı? Ne ikisi, üçüncü araç bile var şeritte... Haliyle karşı yönden gelenin "yol hakkını" gaspediyor bu üçüncü şerit kahramanı... Tabiî kendisi ile aynı yönde giden ve kurallara, haklara saygı gösterip bekleyen binlerce kişinin "hakkını" da...
İçimden böyle bir haksızlıkla karşı karşıya kaldığımda şu senaryoyu uygulasam mı diye geçiriyorum: Peynir ekmek gibi "kul hakkı" yiyen kişiye hiç sinirlenmeden diyeceğim ki "beyefendi, bu günler müslümanlar için çok değerli günler, bu güzellikleri sizin de yaşamanız için sizi müslüman olmaya davet ediyorum". Şaşkın şaşkın "ne diyorsun kardeşim, ben zaten müslümanım" derse, "Aa, çok şaşırdım, ben bir müslümanın bu kadar kişinin "yol hakkını" gasp edip kul hakkı yiyeceğine ihtimal vermemiştim. Kusura bakmayın..." Artık mesajı alırsa ne alâ!!
Kimi muhabbetlerde Aziz Nesin'in Türk halkının zekâ düzeyi ile ilgili bir sözüne atfen şöyle derler: "Arkadaş, Aziz Nesin ne kadar haklıymış, hattâ az bile söylemiş." Benim de aklıma Abdülhakîm Arvasî Hz.'nin bir sözü geliyor ama ekleme yapacak cesaretim yok. Hazrete demişler, "dua buyurun, ümmet-i Muhammed kurtulsun!" Cevap üzerinde ne kadar düşünsek az: "Ümmet-i Muhammed'i gösterin dua, edeyim".
Rabbim, Seni hakkıyla bilip, Sana hakkıyla kul olmayı bizlere kolaylaştır.
|