Eskidik?e de?erlenir k??e minderi Bilal Atış Sayı:
61 - Ekim / Aralık 2009
Çok değil bundan 10-15 sene öncesine kadar hem tanıklık ettiğim hem de çok eskilerde içinde yer aldığım bir seremoni yaşanırdı; bahar temizliği. Kıştan çıkan tozlu, isli ve iç içe geçen yaşanmışlıkların ağırlığından kirlenmiş evler dip bucak temizlenir, bütün eşyalar havalandırılır, yıkanır, silinir, aklanır paklanırdı. Bütün yorgunluğa rağmen bu işin bitiminde evin kadını erkeği, çoluğu çocuğu, ninesi torunu rahat bir nefes alırdı. Bahar temizliği bugünün haftada bir iki yapılan temizliğine benzemezdi. Öyle tek başına girişilecek türden bir iş değildi. Evin erkeği soba, baca temizliğinden işe başlar, iri kıyım mobilyalara taşımacılık yapar, dış ilişkilerle ilgili sorumluluk alır, detayları hanımlara bırakırdı. Bu günlerde anlardık ki, yuvamız dediğimiz evimizi bizden fazla kullanıyor mobilyalar. Varsa hısım akraba, yoksa konu komşu veya emektar bir yardımcı günler sürecek bu seremoniye gönüllü bir davetli olarak katılırdı.
Bahara girerken yapılan bu temizlik bana hep gizemli ve büyülü bir içsel arınmayı çağrıştırmıştır. Yaşamın bir kış mevsiminde içimize doldurduğu bütün gam ve kasavetinden kurtulduğumuz, komşularla iş birliği yaparak husumet ve rekabetten uzaklaştığımız, el birliğiyle yaralarımızı sardığımız bir tedavi sürecini anımsatır. Bu arınma seremonisinin en ilginç tarafı, evdeki bazı eşyaların yıllarca hüküm sürmüş egemenliğine son veren evden uzaklaşma, eskiciye yolculuk serüvenidir. Yıllardır evde duran bir takım eşya nedense aniden fazlaca göze batar olup alelacele evden gönderiliverir. Hattâ bazen bu eskiciye yolculuk serüveni o eşyaya özel olarak ilgi duyan bir babanın veya çocuğun hanemizin dışında olduğu saatlere denk getirilir ki işlem çatışmasız gerçekleşsin. Bazen de ev halkı basit bir biblo, bir battaniye veya bir çift ayakkabı üzerine saatler süren toplantılar gerçekleştirir. Atılması konusunda karar verilemeyen eşya antreye gider, sonra yerine geri döner, tekrar antreye gider ve sonunda kapı dışına çıkarılır. Kimi zaman birkaç saat orada bekletilip kendisini sevmiş olan bir komşuya emanet edilir, kimi zaman ihtiyaç sahibi bir tanıdığa.
Miadını doldurmuş eşyalardan kurtulma sürecinin en ağrılı deneyimi bir köşe minderinin evden çıkarılmasıyla yaşanır. Yüzü eskimiş bir köşe minderi genellikle ilk gözden çıkarılan olur bu bahar temizliklerinde. Biz onu terk etmezsek bizi asla terk etmeyecek o en kadim, en vefalı dost başka fazlalıklardan kurtulmaya çalışırken kurunun yanında yaş misali kapının önünde bulur kendini. Oysa o hiç de kaybedilecek bir değer değildir, çünkü giden bir köşe minderinin yerine yenisini bulmak imkânsızdır. O zaten var olandır; genellikle ne zaman gelip ne zaman evimizin başköşesine yerleştiğini fark edemediğimizdir. O, varlığını ancak yokluğunda hissedebildiğimizdir. Yaşamın bize ne zaman sunduğunu bilmediğimiz kocaman rakamlı değerli bir çek, bir hediye âdeta bir nimettir. Tutkuların karmakarışık sokaklarına sapınca göz alabildiğine uzanan o ıssız, ağaçlıklı ve nerden zuhur edeceği belli olmayan tehlikelerin şerrinden sığınılan sakin liman, nereye varacağı belli dümdüz yolun mutlu rehberidir köşe minderi.
Köşe minderi sözü aklınıza evde herhangi bir köşeye konmuş bir minderi getirebilir. Oysa köşede olmaktan çok daha fazla özelliklere sahiptir. Her köşe yazan kişinin köşe yazarı olamayacağı gibi köşeyi tutan her minder de köşe minderi olamaz. Köşe minderi birikimlidir, donanımlıdır, bilgin ve bilgedir, korur, gözetir, avutur ve dinler. Ve karşılında kendisine ayrılan ufacık bir yerden başka bir şey istemez. Mütevazıdır, doyumsuz ve talepkâr değildir. Uyumludur, sessizdir. O kadar saygılı ve efendi bir yer alışı vardır ki yaşamımızda, bazı zamanlarda orada olduğundan emin olmak için gidip bakmamız gerekebilir. Kimdir bu köşe minderi? Bazen bir kardeş, bazen bir arkadaş, bir kuzen, bazen de bir baba. Bazen sık sık arayan eski bir dost, bazen "bu bana yazıyor" dediklerimizden biri, bazen de daha uzaklardan bir tanıdık. Birisi size iyi davranır ve sonra yine iyi davranırsa dikkat edin. Bu nokta, eski köşe minderlerini kaybetmekte ve yenilerini ıskalamakta sıkılıkla yanılgıya düşülen noktadır. "Demek ki ben çok değerliyim ki bu beni elinde tutmak için iyilik yapıyor" diyorsanız gitti köşe minderleri. Vah ki ne vah! Siz değerli olduğunuz için iyi değildir o, o iyi olduğu için siz değerlisinizdir. Çünkü o bir köşe minderidir, karşılıksız sever ve sabırla verir. Siz onun için değerlisiniz, herkes için değil. Ve aslında değerli olan da odur, çünkü yalnızca değerli olanlar değer verir.
Peki, evden çıkarılmış bir köşe minderi için ne yapılabilir? Bırakın evden atmayı, yeri değiştirilerek tenzili rütbeye tabi bir köşe minderi artık bir köşe minderi değildir. İçinin pamuklarını parçalayarak size ve kendine küsen bir köşe minderi sizi kıymet bilmezliğinizin suçluluğuyla ezebilir. Tabiî her küsmüş köşe minderinin öfkesi ilâhî bir güçle peşimize düşmez. Bazısı çöpe atıldığında dönüp kapıya bile bakmaz. Öyle bir kırgınlık sızlıyordur ki içinde, saklı ve yüklü bir kederle geçmişinizdeki yerini alarak, kaderine razı onurlu bir dost gibi sessizce kaybolur. Biz terk etmezsek bizi asla terk etmeyecek o eski dost artık çağırsak da geri gelmez. Yine de tatlı dilin gücünü kullanarak af dilemek işe yarayabilir. Her şey eskisi gibi olur mu bilinmez, çok kırgın bir köşe minderi "affetmek Allah'a mahsustur" da diyebilir, ama herkes bilir ki, insanı insan olarak affedecek biri varsa, o bir köşe minderinden başkası değildir.
Köşe minderinin taahhüdü kısa ve nettir; koşulsuz şartsız sevmek, iyiliğinize hizmet etmek, iyi ve kötü günde hep yanınızda olmak. Ondan veremeyeceği kadar çok şey istemeniz onu çok üzebilir. Nasıl ki o, sizi olduğunuz gibi kabullenir, sizin de onu olduğu gibi kabullenmenizi bekler. Bu nedenle, köşe minderinin tipine, görünümüne, parasına puluna bakılmaz. Ona, "başına saç ektir, saçını sarıya boyat, daha çok para kazan, göbeğini erit, zayıfla" denmez. Tornacılar köşe minderi imal etmediklerine göre, varsa elinizde olanla yetinmelisiniz. O, kucağına oturttukları arasında âmir memur farkı gözetmeksizin misafirperverliğini gösterir. Evin kızı da olsak, kedisi de bize aynı şefkatle kucağını açan bir köşe minderine yapabileceğimiz en büyük haksızlık onu yıpranmış veya modaya uymayan kılıfına bakıp itmek, aşağılamaktır. İlâhî adaletin tecellisi durumunda başımıza gelecekler bizi kahredebilir. Bahar geliyor, aman dikkat! Güneşli havalara aldanıp, cilveli bir sevda uzaktan göz kırptı diye köşe minderinizi ayağınızın ucuyla ittirmeye kalkmayın, yoksa ömrünüzün kalan sonbahar ve kışlarında içinizin eksiğini arar durursunuz.
Oysa o ne vefalı dostumuzdur. Ortalıkta gözümüze ilişen tüm pislikleri bir süre bizden uzak tutmak istercesine ardına alır. Zamansız esen fırtınalarda sığındığımız liman, yüzme bilmediğimiz zamanlarda çocukluğumuzun vak vaklı can simidi, yüreğimizin en kederli anlarında karşılıksız sarıveren en konforlu kucaktır. Selâm vermek için bile insanların birbirine bin kriterli sınavlara tâbi tuttuğu, statü bağımlılığına esir hallerimize bakarsak ne erdemli, ne mütevazı ve olgun bir dosttur köşe minderlerimiz. O acıları, ağıtları her zaman dinlemeye hazır olandır. Maskeli baloda eğlence vakti, bir yerlerde unutulduğunuzu hissederek, dost kostümlü birinden arda kalan hayal kırıklığından omuzlarımız çökmüş bir halde, külkedisi gibi gece yarısından önce kendi yangınınıza dönerseniz, sizi yine ve yalnız o karşılar. Kendilerini gelecek tüm günlerinize sığdırdığınız arkadaş ve akrabalar, sizi bir çay içme zamanı kadar masalarına sığdıramadıklarında dönüp başınızı yaslayarak ağladığınız omuzdur o.
Köşe minderleri. Sadece insanlar değil, belki ilişkiler, belki biraz geçmişimiz, eski tarihlere emanet çocukluk yıllarımız veya içimizde her ne varsa hepsinden birer parça. Biraz ihmal edilen bir çocuk veya evin düzenini bozan arsız bir yeğen gibi. Büyüyüp gittiğinde aslında onun varlığının bizim varlığımızın vazgeçilmez bir unsuru olduğunu anlarız. Evden taşınan ne akar ne kokar diye düşündüğümüz o silik komşunun yerine parıltılı bir aile geldiğinde anlarız ki bu işe yaramaz dediğimiz köşe minderimiz çoktan gitmiştir. Yanlış değerlere yatırım yaparak kaybettiğimiz gençlik, kıymetini bilmeyerek iyi koruyamadığımız bedenimiz, kütüphane zamanı kitaplara, aşk zamanı sevgililere ayırdığımız yıllar. Hayat yolunda bir zamanlar değerli olan ne varsa bir köşe minderidir aslında ve devamlı vefa doludurlar. Vefasızlık minderde midir, yoksa sende mi, bende mi?
|