AZERBAYCAN-T?RKYYE TARYH? -SYYAS? YLY?KYLERYNDE NAH?IVAN Dr. Elbrus Ysayev Sayı:
63 - Ocak / Mart 2009
Nahçıvan Devlet Üniversitesi, Uluslararası ilişkiler bölümü
Türkiye ve Azerbaycan’ı birbirine daha sık bağlayan sadece ortak medeniyet ve millî bağlılık olmamış, tarihin değişik devirlerinde ortaya çıkarılan plânlı münakaşalar da bu mücadeleyi birlikte sürdürmeyi zarurî kılmıştır.
Sadece geçen yüzyılda her iki ülkenin gerek halk bazında, gerek devlet bazında birbirine karşılıksız yardım etmesi konusunda onlarca delil mevcuttur. 1914 yılında İtilâf devletlerine karşı savaşa giren Osmanlı İmparatorluğu’nun Çanakkale Boğazı uğrundaki savaşı bütün dehşeti ile devam ediyordu. Eğer düşman o önemli toprakları ele geçirseydi. Osmanlı’nın başkenti tarihî İstanbul şehri ve İstanbul Boğazı düşmanı sıradaki hedefine yönlendirecekti ki, o da yenilgiyle eşdeğer olurdu. Böyle bir durumda Azerbaycan’dan yüzlerce insan Osmanlı’ya düşman olan Çar Rusya’sının ‘ceza destelerinin’ takibine bile fırsat vermeden, gönüllü olarak Çanakkale’ye –ateşin içine– Türklüğün şerefi uğrunda verilen savaşa katıldılar. Onlar burada kan kardeşleri ile beraber omuz omuza cesaretle savaştılar. Osmanlılar’a hem manevî hem de maddî yönden destek oldular.
Son iki yüzyıldan fazla bir dönemde bölgede meydana gelen siyasî olaylar, şunu tam olarak gösteriyor ki Türkiye ve Azerbaycan için tarihten ibret dersi çıkarmanın tam zamanıdır. Çünkü zamanla Ermeniler’e ve onları destekleyenlere beslediğimiz iyi niyet ve verdiğimiz şanslar halkımıza büyük felâketler ve ızdıraplar getirdi.
Azerbaycan Türkiye ilişkilerinde Nahçıvan konusuna bakıldığında ‘tarih tekerrür eder’ sözü yerinde bir tabir olur. Çünkü bugün Nahçıvan üzerinden oynanan oyunlara dikkatli bakarsak 1918–1920 yıllarında ve daha sonraki yıllarda Nahçıvan’a olan Amerikan, İngiliz, Rus ve nihayet Ermeni iddiaları için hazırlanmış plânlı maksatların bugün sanki farklı biçimde, aynı mazmunda cereyan ettiğini görürüz. Yine de Nahçıvan tarihine karşı sahte yayınlar, abluka durumunun devamı, en önemlisi ise Nahçıvan arazisinin hukukî garantörü ve önemli koridoru olan Türkiye ile alâkaların gerginleştirilmesi görülmektedir. Bunun için günün mevzusuna dönüşen Türkiye’nin kapı meselesi Ermeniler’in iddiaları için halen bu günün en önemli çıkış yolu gibi değerlendirilebilir. Türkiye ile Ermenistan arasında olan sınır kapılarının açılması için Ermenistan’ın ısrarlı hedeflerinden biri de Nahçıvan’ın olması hiç de sır değildir. Bunun ispatı için tarihî olaylara bakma zorunluluğu oluşur.
I. Dünya Savaşı sırasında Rusya kendi müstemlekelerini korumak ve imparatorluğun sınırlarını genişletmek amacını taşıyordu. Bu konuda Ermeniler’den de yararlanmaya çalışıyordu. Nahçıvan ve Şerur’suz yaşayamayacaklarını ifade eden Ermeniler amaçlarına ulaşmak için ifrat derecesinde faaliyet göstererek kendilerine silâhlı güçler oluşturmaya girişmişlerdi. Ermeniler bu silâhlı kuvvetleri oluşturmakla kendilerinin arazi iddialarının gerçekleşmesi için yeterli savaş potansiyeline ulaşmaya çalışmışlardır. Rus silâhlı kuvvetlerinin emri altında Türkiye’ye karşı savaşmakla gelecekte siyasî–diplomatik oyunlarına zemin hazırlıyorlardı. Azerbaycan toprakları üzerinde kendilerine devlet kurma plânı hazırlayan Ermeniler, I. Dünya savaşından önce ve Şubat inkılâbından sonra Azerbaycan’da meydana gelen köylü isyanları ile ilgilenmiş hattâ onların oluşmasında iştirak etmişlerdir. Bu sayede onlar Azerbaycan’ın ekonomik potansiyeline darbe vurarak gelecekte onun siyasî ve harbî yönden zayıflaması maksadını gütmüşlerdir.
1918 yılında Kafkas cephesinde meydana gelen değişikliklere göre Türk ordusu ileriye doğru hücuma başlamış, 4 Haziran 1918 tarihinde imzalanan Batum Antlaşmasına esasen, ahalisinin ekseriyeti Türk olan Nahçıvan, Ahıska, Ahalkelek, Gümrü bölgeleri Osmanlı devletinin eline geçmiştir (1, s. 230). Bu antlaşma ve ona ilâveten ‘bir milletin iki devleti’ arasındaki münasebetler tarihinde önemli bir hadise ve merhaledir. Bu antlaşmanın 4. maddesi Türkiye’nin Azerbaycan’a siyasî – askerî yardımı bakımından çok büyük önem taşımaktadır. Maddede yazılıyordu ki ‘eğer ülkede asayişi ve emniyeti temin etmeye ihtiyaç olursa Osmanlı devletinin Azerbaycan hükümetine silâhlı kuvvet ile yardım etmeyi kendi üzerine almıştır.’ 3. madde de Azerbaycan’ın Nahçıvan ve Zengezur bölgelerinin arazi aidiyetinin tarafsız olarak halledilmesini temin bakımından önemlidir.
Tiflis’te, Erivan’da Ermeni silâhlı kuvvetlerinin oluşturulmasına ve Azerbaycan’a karşı askerî faaliyetlerin hazırlanmasına öncülük eden, Rusya’ya bel bağlayan Andranik bu devirde Batum Antlaşmasını tanımayarak Nahçıvan topraklarına zorla girerek katliamlar yapmaya başladı. Türkiye arşivlerindeki belgelerden birinde 3. Ordu karargâhından gönderilen 19 sayılı mektupta ‘Batum Antlaşmasına esasen Ermenilerin Nahçıvan, Culfa vb. yerlerden çıkmaları gerektiği halde, hâlâ buralardan çıkmadıkları belirtilirdi’. (2, s. 195).
Bu konuda Ermeni kolordu komutanı General Nazarbeyov’un Gümrü’de olan Ermeni komisyon heyetine gönderdiği 27 Haziran 1918 tarihli mektupta ‘Rehberlik ettiğim kolorduda emirlerime itaat etmek istemeyen Andranik bütün askerleri ile Nahçıvan etrafında birçok facia ve mezalim türetmektedir.’ (3, s. 92) diye yazar.
Hem Batum Antlaşmasının şartları ve onlara esasen ADR hükümetinin Türkiye’ye müracaatı, hem de Ermeniler’in Nahçıvan bölgesindeki taşkınlıkları Osmanlı devletini sert tedbirler almaya mecbur etti. 1918 ilkbaharının sonu–yazın başlangıcı için Azerbaycan’a, ilk olarak ise Nahçıvan–Zengezur bölgelerine yeteri kadar asker göndermek mecburiyeti hâsıl olmuştu. ADR hükümeti ise o devirde Amerikan ve İngiliz kuvvetlerinin tarafsız bölge oluşturmak gayretlerine karşı Nahçıvan’ın Azerbaycan’ın bölünmez bir parçası olduğunu ve orada Azerbaycan’ın yerel idareler kuracağını bildirdi (4, s. 52).
Kafkas İslâm ordusunun başkomutanı olarak tayin edilen Nuri Paşa 20 büyük ve yeteri kadar küçük rütbeli subaydan oluşan birkaç bölükle Musul’dan yola çıkarak 9 Mayıs 1918’de Tebriz’e vardı. 16 Mayıs’ta da Nahçıvan’a geldi. O, Ermeniler’in saldırılarını def etmek maksadı ile birkaç subayı Nahçıvan’da bırakarak Gence’ye gitti (5, s. 79–80).
Ermeniler ise kendi hayalî plânlarını gerçekleştirmek için sıradaki çirkin plânlarını hayata geçirmeye başladılar. Ermeniler Nahçıvan bölgesini ele geçirerek hem geniş tahıl sahasına sahip olmak, hem de Türkiye’nin Azerbaycan ve bu yolla Orta Asya ile alâkasını temin eden tek koridoru kapatmak istiyorlardı. Ancak Kurtuluş Savaşı’nın liderleri Mustafa Kemal ve Kâzım Karabekir Paşalar Nahçıvan’ın siyasî önemini anlıyor ve onun elden çıkmasını istemiyorlardı. Andranik’in çapulcularının bölgede yaptığı vahşilikleri gören ve Azerbaycan halkını kurtarmaya çalışan Türkiye, 1918 yılının yazında Nahçıvan bölgesine yeteri kadar asker –Kâzım Karabekir Paşa’nın kumandası altındaki silâhlı kuvvetlerin öncü kuvvetlerini– getirdi. Burada onun karargâhı kuruldu. (6, s. 18–19)
Bölgeyi çok yakından tanıyan, Ermenilerin Müslüman ahaliye göstereceği tesiri ve Türkiye tarafına vereceği zararı anlayan Kâzım Karabekir Paşa’ya göre Nahçıvan, doğunun kapısı olduğu için onu muhafaza etmek zaruri idi. K. Karabekir Paşa Azerbaycan’a ve bu yolla Orta Asya – Türk Dünyası’na açılan tek koridor sayılan ve ahalisinin ekserisi Türk olan Nahçıvan bölgesinin ehemmiyetini önceden anlamış ve bu bölgede yerli ahaliden gönüllüler alayı oluşturmuştu.
Paşa, hem Müslüman ahalinin özgürlüğü hem de Ermenistan’a karşı savunma maksatlı Nahçıvan’ı elde tutmak istiyordu. Bu dönemde Nahçıvan’ın Türkiye için taşıdığı ciddî stratejik öneminden biri de bağımsızlığın kuvvetlendirilmesinde bu araziden faydalanmak meselesi idi. Şöyle ki, Türkiye’de, TBMM hükümetinin hâkimiyeti ele alması, Nahçıvan’a olan ilgiyi daha da arttırırdı. Bağımsızlık mücadelesini devam ettirmeyi göz önünde bulunduran TBMM’nin yardım alması lâzımdı. Bu dönemde onun yardım alabileceği tek ülke Sovyet Rusya’sı idi. Ermeni engelleri yüzünden Kars yolu kapanmış, neticede geriye tekbir yol olan Nahçıvan – Zengezur yolu kalmıştı. (1, s. 231)
Sovyet Rusya’sı ile antlaşma yapmak için Moskova’ya gitmeden önce Mustafa Kemal Paşa ile vedalaşan Yusuf Kemal Bey: "Paşam, Ruslar Nahçıvan üzerinde ciddi dururlarsa ne yapayım?" diye sormuş ve şu cevabı almıştı: "Nahçıvan Türk kapısıdır. Bu yönünü dikkate alarak elinizden geleni yapın." (7, s. 5–6)
Böylelikle Nahçıvan, Kâzım Karabekir’in ifadesi ile söyleyecek olursak Doğunun kapısı, Mustafa Kemal Paşanın dili ile dersek Türk kapısı idi. Nahçıvan kapısı Türkiye ile Azerbaycan’ı ve bu yolla Orta Asya Türk Dünyası’nı birleştirirdi. Bütün bunlara göre de Nahçıvan Türkiye ve Orta Asya Türkleri için büyük önem taşıyordu.
Nahçıvan, bir Türk toprağıdır ve burada yaşayan halk ile Türkiye arasında sağlam bağlar vardır. Türkiye’deki gelişmeler Nahçıvan’a, Nahçıvan’daki gelişmeler de Türkiye’ye kısa sürede yansımaktadır. Tarihî Moskova ve Kars antlaşmaları Nahçıvan ile Türkiye’yi birbirinden ayrılmaz bağlarla birleştirmiştir. Nahçıvan’ın Azerbaycan’ın egemenliği altında olan özerklik durumu RSFSR ile Türkiye arasında imzalanmış Moskova antlaşmasında belirtilmiştir. Tarihî mecburiyetten doğan özerklik meselesi Zengezur bölgesinin Ermenistan’a verilmesi hadisesi olmasaydı belki de hiç lâzım olmayacaktı. Azerbaycan toprak bütünlüğüne sahip olan bir ülke idi. Nahçıvan’ın durumunun ilk uluslararası antlaşmada belirtilmesi hem o dönemde, hem de Azerbaycan’ın şimdiki döneminde büyük siyasî önem taşıyan bir gerçek olarak ortaya çıkmıştır. Sadece hukukî olan bu bağ, çok önemli bir bağdır. Bu hukukî bağ Türkiye tarafına Nahçıvan meselesinde hak ve sorumluluk verir. 13 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Kars Antlaşması Türkçe, Fransızca, Rusça, Ermenice, Gürcüce dillerinde hazırlanmıştır. Antlaşmaya sonradan konulan üç temel mesele –ki bunlar sınırlar, Türk – Sovyet ilişkileri ve Nahçıvan toprağının en son hali özel önem taşımaktaydı (8, s. 350).
Tarihi sahteleştiren Ermeni siyaset cambazları, süresiz imzalanan ve tek taraflı olarak lâğvedilmesi mümkün olmayan Moskova, Kars antlaşmalarının lâğvedilmesi için mesnetsiz iddialarla gündeme gelmektedirler. Ancak Ermeni siyasetçileri bilmelidirler ki bu antlaşma bozulursa Aleksandrapol ( Gümrü ) antlaşması devreye girerek şimdiki Ermenistan topraklarının yaklaşık yirmi bin km2’lik bölümünü Azerbaycan’a, Türkiye’ye ve Gürcistan’a geri vermek zorunda kalacaktır. Aynı zamanda Gümrü Antlaşması Türkiye’yi Sovyetler Birliğine bağlayan Erzurum–Bakü demiryolunun yeniden faaliyete geçmesini ve iki devlet arasında köklü ilişkilerin kurulmasına olanak sağlamıştır (9, s. 19).
Her iki antlaşmanın Kafkaslar’da milletlerarasındaki savaşlara son verdiğini, barış ve dostluğun hâkim olacağı bir dönemin açıldığını Kars’ta bulunan katılımcılar tarafından tek tek kabul edilmişti. (10, s. 261)
Geçen asrın sonlarında ülkemiz kendi bağımsızlığını kazandığı zaman halkımızın bu tarihî başarısına en çok sevinen kardeş Türkiye Cumhuriyeti oldu. Azerbaycan’da diplomatik temsilciliğini açan ilk ülke Türkiye’dir. 25 Mayıs 1991 tarihinde başkonsolosluk seviyesinde Azerbaycan Cumhuriyeti’nde temsil edilen Türkiye Cumhuriyeti’nin 14 Ocak 1992 tarihinde büyükelçilik faaliyete başlamıştır. Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Türkiye Cumhuriyeti’ndeki büyükelçiliği ise Ağustos 1992 tarihinde açılmıştır. Hattâ aynı yıl Azerbaycan’ın İstanbul ilinde başkonsolosluğu faaliyete başlamıştır. 5 Şubat 1993 tarihinde Nahçıvan ilinde Türkiye’nin, 2004 yılından itibaren ise Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Türkiye’nin Kars ilindeki konsolosluğu faaliyete başlamıştır. (11)
1990’lı yıllarda Türkiye’nin dünyadan tecrit olunmuş Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’ne göstermiş olduğu karşılıksız yardımlar zihinlerimizde silinmez izler bırakmıştır. Ermeni silâhlı çeteleri kapalı bölge durumunda yaşayan Nahçıvan’a birbiri ardına hücumlar ediyorlardı. Amaçları Dağlık Karabağ’ı işgal ettikleri gibi Nahçıvan’ı da ele geçirmekti. Bu zor şartlarda tarihî Nahçıvan’a gelen Haydar Aliyev’in etrafında kenetlenen Nahçıvanlılar bütün zorluklara göğüs gererek düşmanın iğrenç emellerini altüst ettiler. Ümummillî liderimiz Haydar Aliyev halkın yoğun isteği neticesinde Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti meclis başkanlığına seçildikten sonra Türkiye ile ilişkilerin kurulması yönünde çok önemli adımlar attı. Karşılıklı gayret neticesine tarihî Nahçıvan’ı kardeş ülke ile birleştiren ‘Ümit’ köprüsü açıldı. Köprünün açılışına Türkiye’nin o dönemdeki başbakanı Süleyman Demirel ve diğer üst düzey devlet adamları ile birlikte yüzlerce kan kardeşimiz de gelmişti. 3 Eylül 1991 tarihinde Ümummillî lider Haydar Aliyev Ali Meclisin başkanı seçildikten sonra Nahçıvan-Türkiye ilişkileri süratle gelişmeye başladı. "Naçıvan Türk–İslâm dünyasına açılan bir kapıdır" diyen Haydar Aliyev bu yönde birbiri ardına çeşitli faaliyetler göstermeye başlamıştır (12). Bu siyasî kursun bugüne dek devam etmesi neticesinde bölgede her yönden ilişkilerle çevrelenmiş örnek bir komşuluk politikası devam etmektedir.
KAYNAKÇA
Atnur İ. E. Özerklik öncesinde Nahçıvan. NDU Gayret Neşr., Nahçıvan 1999.
«Askerî Tarih belgeleri», sayı: 85 Ank., Ekim 1985
Karabekir. K. 1917-20 arasında Erzincan’dan Erivan’a Ermeni mezalimi. İst., 2000
Nesibzade N. Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti. Bakü, İlim, 1990
Musayev İ. Azerbaycan’ın Nahçıvan ve Zengezur bölgelerinde siyasî vaziyet ve dış devletlerin siyaseti. Bakü, 1998
Kırzıoğlu. F. Kazım Karabekir (Kendi Eserleri, Tercümeleri ve Arşiv belgelerine göre). Ankara, 1991
Mustafa Kemal Paşa. Nahçivan Türk kapısıdır. Türk dünyası tarih dergisi. ? 64, Nisan 1992
Millî mücadele tarihi // Makaleler. Ankara, 2002
Gönlübel. M., Sar. C. Atatürk ve Türkiye’nin dış politikası. Ank, 1997
Öke. M. K. Uluslararası boyutlarıyla Anadolu-Kafkasya ekseninde Ermeni sorunu. İst., 1999
http://library.aliyev-heritage.org/az/4610295.html
http://www.azerbaijannews.az/index.php?Lng=aze&year=2008&Pid=243
|