Muhkem Kaleler Nureddin Es'ad Sayı:
63 - Ocak / Mart 2009
Bir ülke zaptedilmek istendiğinde onu koruyan kaleleri ele geçirmek gerekmektedir. Eğer kaleler düşerse ülke savunmasız kalacaktır. Şöyle bir benzetmeyle "İslâm hakikatler ülkesi, kutsal kitaplar onu güneşi, peygamberler sultanları ve âlimler de onun kaleleri" diyebiliriz.
Geçmiş dinler muhkem kaleleri olan din âlimleri bâtıl tarafından ele geçirilmek sureti ile aslından uzaklaştırılmışlardır. Hahamlar eli ile Tevrat ve Zebur, rahipler eli ile İncil Rahman î kitap olmaktan çıkarılmıştır. Bu hususu Kur’ân-ı Kerîm birçok ayette beyan etmektedir.
Dini aslından uzaklaştıran ve kendinde Allah’tan korkmadan onun ayetlerini değiştirme yetkisi gören bu âlimler, nefislerini ilâhlaştırmışlardır. Dini nefislerinin arzu ve isteklerine göre değiştirmeye başlayınca ahlâken de çöküntü başlamıştır. Toplumların sevip saydığı, güvendiği ve kendilerine rehber ettiği bu âlimlerin çirkin işlerini görünce; bunalıma girmesi ve bildiği doğrular hakkında tereddütler yaşaması sonucu dinden uzaklaşmalar pekte zor olmamıştır.
İncil de tahrip edilince insanlık büyük bir karanlığın içine girmişti. Allah u Tealâ tüm peygamber ve kitaplar aracılığı ile müjdelediği, Kur’ân’da "âlemlere rahmet olarak gönderdiğini" beyan ettiği son peygamber Muhammet (sav)i göndermiştir. Bunun üzerine, Allah’ın ifadesi ile hak gelmiş batıl zail olmuştur.
Allah’ın koruması altına aldığı Kur’ân-ı Kerîm hiç bozulmadan günümüze kadar gelmiştir ve ışığından hiçbir şey kaybetmeden insanlığı aydınlatmaya devam etmektedir. Her ne kadar bâtılın mücadelesi ile insanlar zaman zaman hidayetten uzaklaşsalar da, Ebu Hanefî, İmam Rabbanî, Ahmed-i Yesevî, Mevlâna Celaleddin-i Rumî, Hacı Bektaşi Velî gibi pek çok âlimler sayesinde bâtıl başarılı olamamıştır.
Bu şahsiyetler İslâmiyet’in muhkem kaleleridir. Hattâ eğer İmam Hanefî, Hz. Musa’nın veya Hz. İsa’nın ümmeti olsaydı o dinler bozulmazdı denmiştir. Nasıl ki dağlar dünyanın çivileridir, muhkem kale olan âlimler de dinin çivileridir.
Allah’ın nurunu söndürmek isteyen batıl, önceki dinlerde olduğu gibi bu dinin âlimlerini ele geçirememiştir. Bunun üzerine, özellikle son yıllarda bâtıl, insanların derin bir sevgi duyduğu âlimler hakkında bir sürü iftiralar atmaktalar. Nereye hizmet ettiği bilinmeyen (!) bazı basın ve yayın organları aracılığı ile ortaya çıkan âlim kisvesindeki insanlar, yaptıkları açıklamalarla toplumu derinden sarsmaktalar. Sahabelere varıncaya kadar birçok İslâm âlimi hakkındaki iftiralarla, insanları tereddütlere düşürmek ve dine olan bağlılığı zayıflatmak istemektedirler.
Bu amaç uğruna kurdukları vakıf ve derneklerde sözde profesör, bazı kişilerin seminerlerinde, özellikle bu topraklarda çok sevilen Mevlâna Hazretleri ve bazı âlimler hakkında ipe sapa gelmez sözler sarf etmektedirler. Bu çirkin sözlere bazı safdilli arkadaşlarımızın kandığını acıyla müşahede etmekteyiz.
Müslümanların dinine sahip çıkması gerekiyor demiyorum. Çünkü Din Allah’ındır ve "onu Ben koruyacağım" diyor. Müslümanların ise imanlarına sahip çıkmaları gerekiyor. İmanınızın elinizden alınmasına sebep olacak oyunlara karşı uyanık olmalıyız. Bu dinin bize kadar ulaşmasına vesile olan İslâm âlimlerini iyi tanıyalım ve onlar gibi olmaya çalışalım. Bâtılı susturacak en büyük cevabımız bu olacaktır.
Biliniz ki, bâtıl karanlıktır. Karanlık ise aydınlığın yokluğudur. Güneş ortadan çekilince karanlık hayat bulur. Karanlığın şiddeti arttıkça, en cılız ışıklar bile onun bağrına hançer gibi saplanır. Aydınlıkta fark edilmeyen bu cılız ışıklar, karanlığı yırtmaya başlar ve yol gösteren kandiller mahiyetine bürünür. İslâm âlimleri de birer kandil gibidirler. Saygı ve Selâmlarla
|