Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     3679 kez okundu.     6 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

YUSUF’un gülüşü
Ahmet Alp Atay

  Sayı: 64 - Nisan / Haziran 2010

Şehrin sokakları güzel ve düzenliydi. Yayaların gezebilmesi için iki araç yolunun arasına, iki yanı da ağaçlarla kaplı olan yollar inşa edilmiş. Bu ağaçlar hem uzun hem de sıklardı. Neredeyse yaya yolunun yanlarından geçen araçları görmek mümkün değildi. Bahar mevsimiydi ve ağaçların üzerine tünemiş kuşlar şakıyorlardı. İnsanlar etraflarına bakarak ve arkadaşlarıyla konuşarak bu güzel günün tadını çıkarmaya çalışıyorlardı.

Ilık bir meltem yüzüne vurdu Hakan'ın. İçinde kıpır kıpır duyguların varlığını derinden hissetti. Şehrin canlılığı bu havada daha da bir belirli olmuştu. Aklına talebeleriyle güzel bir piknik yapmak geldi. Hemen plânlayıp haber vermek lâzım ailelerine ve sonrada çıkmalı güzelim Tanrı dağlarının eteklerine. Hem geçen sene yaptıkları piknik hâlâ talebelerinin hafızalarında canlılığını koruyorken bu tam da vaktinde olacak. Akşamdan etleri güzelce sirke ve de kefirle terbiyelemek lâzım, diye düşündü. İleri de yolun üzerine kurulmuş çadırları gördü ve merakını celbettiği için oraya doğru yöneldi.

Yolun iki kenarına yerleştirilmiş çadırların içinde ressamlar kara kalemlerini beyaz kâğıda dokunduruyorlardı. Öyle güzel resimler çıkıyordu ki ortaya. Bazı insanlar oturmuş resimlerini çizdiriyorlar, bazıları ise daha önce çizilmiş portreleri seyrediyorlardı. O kadar çok at resmi çizilmişti ki, bu durum tam da ülkenin at sevgisini ortaya koyuyordu. Eski eğitim sistemlerinin de sayesinde sanata olan merak bütün ülkede vardı. Bu resim çizmede göründüğü kadar her evde bulunan piyanolara kadar belli oluyordu. Kendi talebelerinin çizimlerine bile yetiştiremiyordu çiziklediklerini.

Bu ülkeye geleli iki yıl olmuştu ama çoktan memleketi gibi hissediyordu. Bunda talebelerinin büyük payı vardı. Hele aileleri! Evlerine davetli olarak her gittiğinde karşılaştığı o ilgi ve misafirperverlik kendisini çok mahcup ederdi. Eve girer girmez misafiri 'dastarkon' dedikleri sofraya alırlardı ve kalkana kadar da ikramdan patlayacak hale getirirlerdi. Yeter de denemezdi ki bu güzel insanlara. Çünkü yemediği zaman beğenmedi zannedip üzülürlerdi. Hepsiyle de şimdi tek bir aile gibiydiler.

Bu düşüncelerle arşınlıyordu yolları. Cebindeki walkmanını çıkarıp içine Kur'ân kaseti yerleştirdi. Kulaklıklarını da taktı ve dinleyerek yürümeye devam etti. Kâinat kitabına bir de Kur'ân dinleyerek bakmak istemişti. Uzun yolu böyle daha rahat geçiyordu. 'Kur'ân okuyan kari 'hâlâ akledip düşünmez misiniz?' ayetini okurken acaba şu ana yolun sonunda zirvesinde karlarla eteğine kadar görünen dağı görseydi nasıl okurdu bu ayeti' diye düşündü.

Uzun yolu bitmiş, eve varmak üzereydi. Mahallede tanışık olduğu insanlara selâm verip ilerliyordu. Arkadaşlarıyla beraber oturduğu bina 9 katlıydı ve kendileri 8. kattaydılar. Apartman kapısını açtı ve içeriye girdi. Asansöre yöneldi ve düğmeye basıp çağırdı. Birazdan asansörün kapısı açılmıştı. İçeriye girmişti ki kapı kapanırken biri durdurdu. Bu kapı komşuları olan ailenin kızıydı. Selâm verip asansöre o da binmişti. Hakan utanarak inmek istemişti ama kızın kapıda duruyor olması buna engel olmuştu. Çıkacakları katın düğmesine basmışlardı. O kadar utanmış ve de sıkılmıştı ki, yüzünün yandığını hissediyordu. Biran önce bitseydi şu hal.

Asansör sanki her zamankinden daha yavaş hareket ediyordu. Başı yerde olmasına rağmen beraberindekinin ona baktığını fark edebiliyordu. Daha önce de ona evden çıkarken rast gelmişti ve her seferinde kızın gülümseyerek selâm vermesi karşısında yüzünü başka yöne çevirip selâmına karşılık vererek yürüyüp gitmişti. Hele bir seferinde bu bakışların biraz da farklı şeyler yüklü olduğunu mimiklerinden anlamıştı. O gün bugündür görmemeye çalışmıştı onu. Ama bugün mukadderat ikisini aynı asansöre koymuştu.

Asansörün hareketi iyice yavaşlamış gibiydi. İçerideki lâmbanın ışığı titriyordu ve sonunda tamamen söndü. Asansör sert bir hareketle durdu ve içeridekileri sarstı. Bir anda Hakan boynunda iki kol olduğunu fark etti. Sarsılmanın etkisinin bahanesiyle beraberindeki Hakan'ın boynuna sarıldı. Biran ne olduğunu anlayamayan Hakan da asansörün duvarına dayandı. Yüreği küt küt atıyordu. Bir an böyle geçti. Ellerini süremiyordu ona. Asansörün lâmbası titreyerek tekrar yandı. Durumu gözleriyle de görebiliyordu artık. Elini cebindeki walkmanına götürdü zorla. Dinlediği Kur'ân ayetlerinin sesini daha da açtı. Yusuf suresi okunuyordu. O iffetli Yusuf'un kıssası. Sesler kulağından yüreğine akıyordu. Dolduruyordu orayı. Başkasına yer kalmamıştı. Ellerini bir hışımla muhatabının omuzlarına değdirdi ve itti kendisinden onları.  Şaşkın bakışlarına kendi sert bakışlarıyla karşılık verdi.

Kat 8. Asansör kapıları açılmıştı. Bir duvarda Hakan bir duvarda da diğeri vardı. Hemen atıverdi kendini dışarıya. Anahtarı çıkarıp kapıyı açtı ve içeriye girdi. Kapıyı kapatırken bulunduğu tarafa bakan o gözleri gördü. Kapatmıştı kapıyı onların üstüne. Sürgülemişti hem kapıyı hem de yüreğini onlara.

Hakan, odasından sabaha kadar çıkmadı o gün. Kapısına gelen arkadaşları içeriden gelen hıçkırıkların anlamını bilemediler hiç. Ertesi gün ise ona bakanlar yüzünde tatlı bir tebessümün olduğunu gördüler. Ama içindeki saadetin sebebini melekler bile çevresinde dolaşırken bilemiyorlardı. Kimse tahmin edemedi o gece rüyasında Hz. Yusuf'un (as) ona nazar edip gülümsediğini. Kimse bilemedi artık Hz. Yusuf (as) ile dost olduklarını.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : emrah    25.01.2011
Yorum : ahmet beyin hikayeleri tadımlık oluyor herzaman. gene tadı damağımızda kaldı. kitabınızı da heyecanla bekliyoruz.




Ekleyen : hakan öztürkmen    02.08.2010
Yorum : Orta asya ya gidip de oralarda şu müslüman türk halkını temsil etmek işte ancak böyle babayiğitlerin karıdır. allah razı olsun yazandan ve ondan önce , yaşayandan..




Ekleyen : Erol kaplancan    30.07.2010
Yorum : konu orta asyada ki bir hizmet erinin başından geçmiş anlaşılan. kaleminize sağlık.




Ekleyen : zeynep karaaslan    29.07.2010
Yorum : çok güzel olmuş. allah razı olsun




Ekleyen : rukiye amanlı    29.07.2010
Yorum : ELLERİNİZE YÜREĞİNİZE KALEMİNİZE SAĞLIK.....




Ekleyen : ni ben kar    10.06.2010
Yorum : yusuf yüzlüler yusuf gülüşlü olurlar





 
YUSUF’un gülüşü... - Sayı 64
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (123):
"Mülteci" meselesine bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 Çok teşekkür ederim Amin hepimize🤲🤲... Ayşenur

 Çok beğendim.Buna benzer yazılar çokça işlenmeli.... mahir

 mükemmel anlatım; af etmiş olsan da gönül kırıklığı çok acı veriyor. buna öneriniz , makaleniz olur ... dr. Elvira

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun


ACIYORUM

Millet, Meclis’i seçiyor...

Meclis, millet namına kanun yapıyor...

Anayasa Mahkemesi de bu kanunları bozabiliyor...

 

Şimdi söyleyin:

Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletin mi?

Hâkimiyet kayıt ve şartla mı milletin?

Hâkimiyet kayıtsız şartsız Anayasa Mahkemesi’nin mi?

Hâkimiyet kayıt ve şartla Anayasa Mahkemesi’nin mi?..

(Kardelen; 13; Mart 1997)

 

ACIYORUM

Bir takım kimselerin, yetkilerini aşarak, kanun dışı teşkilâtlar kurduğu ve kanun dışı faaliyetlerde bulunduğu artık kimsenin yok diyemeyeceği bir gerçek halinde ortaya çıktı.

Bunlar, başlangıçta en azından, kanunların kötülerle ve kötülükle mücadelede yetersiz kaldığını düşünüyor.

Böyle örgütlere karşı çıkanlar da, gizli ve kanun dışı teşkilât kurulacağına falan falan kanunlara ve filân filân mekanizmalara dayanarak şöyle şöyle mücadele mümkündür, demiyorlar...

 

Öyleyse...

Ya bu ülkede kanunlar ve işleyen mekanizma yetersizdir... Ya devleti idare edenler...

Bu işin (ya)sı, (ma)sı yok... Hem kanunlar ve işleyen mekanizma, hem idareciler yetersiz...

(Kardelen; 13; Mart 1997)
66
Yalnız ve başıboş değiliz
İranın neye ihtiyacı var?
Tevhid yoksa huzur da yok
Kaleme yemin
Kardelenden Haberler


Ali Erdal - İranın neye ihtiyacı...
Kadir Bayrak - Fars irfanı var mıdı...
Necip Fazıl Kısakürek - Devletleşen şiilik
Ekrem Yılmaz - Bizden gibi görünen
Ekrem Yılmaz - Al beni
Dergi Editörü - Kaleme yemin
Site Editörü - Tevhid yoksa huzur d...
Necdet Uçak - Ömür
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
M. Nihat Malkoç - Öz musikimizin piri:...
M. Nihat Malkoç - Filistin için ne yap...
Hızır İrfan Önder - Dermansız dertlere s...
Nihat Kaçoğlu - Serçelerin sesi
Mehmet Balcı - Almanya
Ahmet Çelebi - Bilemem
İktibas - İşte Budur Humeynî D...
Muhsin Hamdi Alkış - Fars palavrası
Kubilay Ertekin - Eşek ve deve
Halis Arlıoğlu - Gülerek günah işleye...
Erdem Özçelik - Geçmişten Geleceğe
Remzi Kokargül - Çoban çeşmesi
Murat Yaramaz - Çapraz sorgu
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Sırt döndüğüm şiirle...
Mevlüt Yavuz - Umutsuz
Cemal Karsavan - Aşk uyanır sabaha
Bekir Oğuzbaşaran - Âhir zaman ümmetiyiz
Yaşar Akyay - Yalnız ve başıboş de...
Yaşar Akyay - Hayatın Kaynağından ...
Yaşar Erim - Camiler boşaldı
Cahit Can - Türk farkı
İbrahim Durmaz - Yunusca
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14593426
 Bugün : 3967
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 631106
 Bugün : 752
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 88
 122. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 5
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim