Umut Akın Fişek Sayı:
65 - Temmuz / Eylül 2010
Umut bazılarımız için tenceredeki kuru aş, bazılarımızın hastanelerde gözyaşı silen buruşuk yaşlı elleri... Umut bence insana yapışmış bir kene gibi fakir olursan hiç bırakmaz seni zengin olursan kesilip atılır tenden her biri... Umutsuz bir insan düşünülemez bence umut kaybedildiği zaman yerine acı, üzüntü ve keder alır... Konuk olur insan vücuduna ikiyüzlü ve tutarsız bir halde... Acıtır insan tenini, yaş akıtır gözlerden vahşi bir ırmak gibi. Ansızın kapılmış gibi sele tutulursun umut dalına... Tutunduğun dal, mutluluğun huzurun kapı koludur belki...
Ben umutsuz bir birey düşünemiyorum.
Bir işçinin gece karanlığında parlayan terinin, makine tutarak boyalanan elinin, gece yatağa yatarken düşündüğü hayalin ve her eve geldiğinde yemek yemesinin ve hâlâ içinde taşıdığı yaşama umudu olmak isterdim... Ve bir iki mahalle ileri gidip trene binerdim belki tan ışığının vurduğu vagonlarda, oturup yollarda koyun sürülerine bakardım belki kafamı etrafa çevirip çapa yapan kadınları görürdüm... Ne bileyim daha sonra içinde büyütüp yaşama umudumu ansızın çekip giderdim tozlu yollarda sevdiklerime, belki canım sıkılırdı kuru ellerimle bir sigara yakardım kafamı arkaya dayanıp düşünürdüm geride bıraktıklarımı, belki bir of çekip sayıklardım sevdiklerimin adını ama hâlâ bitirmezdim içimde bir gün onlara kavuşacağımın umudunu... Belki çok uzaklarda bir alzihemer hastası olurdum hayat, sevgi, acıma duygum olmadan evin kenarındaki çitlere tutunurdum... Boş boş bakardım doğaya ılık esen rüzgârın tenime dokunuşunu izlerdim saatlerce bilmem ki belki bir kaç km uzağa gidip bir memur olurdum göz feri döküp çalışarak akşama kadar beyin yoğurarak küçük bir maaşla masalarda dirsek çürüterek çalışırdım... Ama yine de kaybetmezdim umudumu ailemi çocuklarımı en iyi şekilde gözetecek bir memur olmak isterdim... Odamın camında değişen güneş hareketleri görmezdim bile belki vücudum yorgun düşüp oracıkta uyuyuverirdim gözlüklerimin camını silerdim belki daktilo benzeri ellerimle... Belki kapıdan dışarı çıkar bir çöpçü olurdum... Vardiyamı beklerdim bittiğinde eve doğru yol alır mahalle bakkalından 2 tane ekmek alırdım... Kesik elektrikli bir gecekonduda otururdum ama yaşama umudu, sevgiyi, asla kaybetmez, içimden süpürülmesine izin vermezdim... Belki bir hastanenin 2. katında yatan ağır bir hasta olurdum... Yatağa mahkûm bir vaziyette hayata küsmüş bir yatalak olurdum... Hayattan soyut ve somut olarak elimi ayağımı kesmiş... Hep bir iyileşme umudu taşırdım içimde âleme bakarak umudumu kaybetmezdim... Beni hayata küstüren o karamsar suratları bir daha görmezdim belki... Mavi melekleri görür işte o zaman bile umudumu kesmezdim çünkü umutsuz bir hayat ağaçsız bir ormana benzer birey için umudunu tüketmek ormanların kesilmesi gibidir...
|