Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     5788 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

ERMENİ SEVK ve İSKÂNI
Vural Gündüz

  Sayı: 66 - Ekim / Aralık 2010

Ermeni soykırımı iddiaları, ciddî mânâda bütün Türk milletini rahatsız etmektedir. Soykırım iddialarında bulunanlar, Ermenilerin toplu bir katliama maruz bırakıldığını açıkça belirten bir kaynağa dayanmadıkları gibi Osmanlı Devleti'nin de böyle bir emir verdiğini somut bir belgeyle ortaya koyamamaktadırlar.

Osmanlı Devletinin tebaasına sağladığı imkânlardan gayrımüslümler içinden en çok faydalanarak “Tebaa-ı Sadıka” konumunda rahat bir ortama kavuşan Ermeniler, batılı dostlarının vaatlerine kanıp isyan ederek Türk toplumundan koparılmaya başlandı. Kafkasya kökenli komitecilerin yönetiminde doğu Anadolu'da başlatılan ve başkent İstanbul'a kadar getirilen Ermeni isyan hareketleri geri dönüşü olmayan Türk soykırımını da beraberinde getirmiştir.

Osmanlı Devleti'nin güvenlik sebebiyle 1915'te Ermenileri Suriye'ye sevk ve iskâna tabi tutması, bazı ülkelerce siyasî bir değerlendirmeyle “soykırım” olarak kabul edilmektedir. Özellikle Türkiye'nin AB'ye giriş sürecinde baskı unsuru haline getirilmiştir.

Günümüzde sıkça kullanılan “tehcir” kelimesi, Osmanlı tarih terminolojisinde bugünkü tabirle tam olarak ülke içinde bir yerden başka bir yere nakil anlamını taşıyan “zorunlu göç” karşılığında kullanılmış olup, Osmanlı Devletince Ermenilerin zorunlu göçü, belgelerde “sevk ve iskân” olarak adlandırılmıştır. Ermeni diasporasının kullandığı, yurt dışına çıkarma anlamındaki “deportation”la eş değer değildir. Zira Ermeniler yine Osmanlı Devletine ait olan Suriye vilayetine nakledilmiştir. Türkiye'de 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşından önce bir Ermeni sorunundan söz edilmezdi. Bizansın dinsel baskısından bezen Ermeniler, Anadolu'da Oğuzların belirmesini hoşnutlukla karşılamıştır. Ermenilerin Türklere duyduğu bağlılık ve sevgi öylesine güçlü biçimde göze çarpmıştır ki Hıristiyan tarihçilerin bir kısmı Ermenileri Hıristiyanlığa ihanetle suçlamıştır.

1877-1878 Osmanlı Rus savaşı sırasında, Rus orduları Anadolu'nun kuzeydoğusundaki vilâyetlerden bazılarını işgal edince, burada yaşayan Ermenilerle irtibata geçti. Rus ordusundaki Ermeni erleri, subayları ve generalleri Osmanlı Ermenilerini kışkırtmaktan çekinmediler. Ermeni patriği Terses'i Ayastafanos'ta Grandük Nikola'nın karargâhına göndertip, Ermeniler lehine bir maddenin (Ermenilere ıslahat mad. 16) antlaşma metnine girmesini sağladılar. Ermenilerle ilgili maddenin antlaşma metnine girmesiyle ileride “Ermeni Sorunu” adı ile anılacak olaylara adım atılmış oluyordu.

1908 yılında Meşrutiyetin ilânıyla herkeste bir hürriyet sarhoşluğu başladı. Bu karışıklıktan faydalanan Ermeni siyasî suçluları, kaçakları İstanbul'a doldular. Komiteler artık ihtilâlci siyasetini bırakır gözüktüler. İttihat ve Terakkiciler, Ermenilerin yalanlarına aldanarak devletin önemli mevkilerine birçok Ermeni aydınını getirdiler. El altından Taşnak, Hınçak ve diğer komiteler yeniden örgütlenmeye, şubeler açmaya başladılar. Komiteciler, Ermeniler arasında nüfuzlarını artırmak için patrikhane ve Episkopuslukları ele geçirmeye çalıştılar.

Osmanlı Devleti döneminde 29 paşa, 22 bakan, 33 milletvekili, 7 büyükelçi, 11 başkonsolos vs olmak üzere pek çok Ermeni yüksek devlet görevlerinde yer almıştır.

I. Dünya Savaşı sırasında cephede Osmanlı askerine karşı savaşan, cephe gerisinde de savunmasız kalan Türk halkı üzerinde tarihin ender kaydedeceği katliamların uygulayıcısı yine Ermeniler olmuştur. Ermeniler’in I. Dünya Savaşı öncesi ve savaş devam ederken yaptıkları faaliyetler; Osmanlı Devletini de harekete geçmek zorunda bırakmıştır. Dünya savaşının başlamasıyla Rusya, Fransa ve İngiltere ile işbirliğine giden ve isyan ederek, Türk köylerine saldıran, halkı katleden Ermeni örgütleri böylece tehcire yol açmıştır. Ermeni örgütlerinin yaptığı zulüm ve katliamlar Osmanlı ve Rus arşivlerinde açıkça görülmektedir. Ne gariptir ki soykırım iddialarında bulunan Ermeni devleti sözde soykırımın Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından peşinen kabul edilmesi koşuluyla arşivlerini açacağını beyan etmektedir.

Sanayi İnkılâbını gerçekleştiren İngilizler; egemenlik alanlarını genişletmeye yönelik olarak, Fransızları yalnız bırakmamış, Osmanlı tebaası Ermeniler bu devletlerin ilgi odağı haline gelmiştir. Rusya’nın sıcak denizlere inmek, İngiltere’de buna karşı doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermenistan vaadiyle Ermeniler’i kullanmıştır. İngiltere, Fransa ve Rusya’nın yanı sıra, merkezleri dışarıda olan fanatik ve ihtilâlci Ermeni dernek ve komitelerinin çabalarıyla ülke çapında çıkarılan isyanlarda, komiteciler kendi soydaşlarını ve Türkler’i katlederek batılı dostlarının müdahalesini beklemişlerdir.

Osmanlı ordularının Çanakkale, Kafkasya ve Suriye cephelerinde savaştığı sırada, Ermeniler de Anadolu'da eş zamanlı olarak eylemlerini her geçen gün artırıyorlardı. Çanakkale, Kafkasya ve Suriye üçgeninde yaşayan Ermeniler birbiri ardına isyan etmeye ve silâhsız sivil halkı öldürmeye başladılar. Osmanlı yöneticileri yukarıda söz konusu olan üçgenin dışına, yani Mezopotamya bölgesine nakletme kararı aldı. Savaşın devamı süresince o bölgede kalmaları plânlanan Ermeniler 8-9 ay içinde Anadolu'dan Bu bölgeye nakledildiler. Zorunlu göç uygulaması, yaklaşık 450-500 bin Ermeni’yi kapsadı. bu sırada Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Ermeniler’in miktarı, yine yaklaşık olarak 1,5 milyon civarındaydı. Yabancı kaynaklara göre sürgün dışı tutulan Ermeniler’in sayısı ise 400 bin idi. Bu arada bazı Ermeniler’in de yurt dışına göç ettikleri, o tarihte Osmanlı limanlarından hareket eden gemilerin yolcu listelerinden anlaşılmaktadır.

Bağımsız bir devlet kurmak düşüncesinde olan Ermeni örgütler, bunun için silâhlı mücadeleyi tercih etmişlerdir. Tabiî olarak bu örgütlerin en büyük dezavantajı bir devlet kurabilmek için yeterli miktarda nüfusa sahip olmamalarıydı. Nitekim devlet kurmayı düşündükleri ve Ermeniler’in diğer Osmanlı topraklarına göre daha yoğun olduğu Vilâyet-ı Sitte (Van, Bitlis, Erzurum, Sivas, Elâzığ, Diyarbakır) de bile ermeni nüfusu ancak %19 civarında idi. Bu noktada onlar için gidilecek bir tek yol vardı; o da bu bölgedeki nüfusu kendi lehlerine çevirmek. Bunun için en kısa ve kesin yol bölgedeki Müslümanları kovmaktı. Ermeni örgütleri, Müslüman ahalinin göç etmeleri için komiteler aracılığıyla baskınlara başladılar, isyanlar, çeşitli sabotajlar ve katliamlara giriştiler. Osmanlı Devleti, Ermeni olaylarının artmasının ardından, başta patrik olmak üzere Ermeni ileri gelenlerini, çıkacak muhtemel isyanların önlenmesi konusunda uyararak, aksi takdirde sert tedbirlerin alınacağı uyarısında bulunmuştur. Ancak bu olayları başlatan ve Ermenileri silâhlandıran komite yuvalarını dağıtmak için 24 Nisan 1915'te vilâyetlere ve mutasarrıflıklara “acele ve gizli” kaydı ile bir talimat yollandığı görülür.

Göç ettirme sırasında Osmanlı Devleti işi oluruna bırakmadı. Savaş içinde olmasına rağmen, her türlü önlemi almaya çalıştı. Bu amaçla iç işleri bakanlığı 30 Mayıs 1915 tarihinde, savaş durumu ve olağan üstü politik zorluklar nedeniyle başka bölgelere gönderilen Ermenilerin barınmaları, yedirilip içirilmeleri ile ilgili konuları kapsayan on beş maddelik bir yönetmelik yayınladı. Bu yönetmeliğin çıkarılmasından 11 gün sonra hükümet, 34 maddelik yeni bir yönetmelik daha yayınladı. Özellikle taşınır ve taşınmaz malları ve topraklarının yönetimi için yapılacak işlemler saptanıp bunlar güvence altına alındı. Savaş sırasında Ruslar doğudan İngilizler ve Fransızlar batıdan, Çanakkale’den ve güneyden Osmanlı’ya saldırırken, Ermeniler de Anadolu’nun dört yanında isyan başlatarak, asker ve sivil yüz binlerce Türk insanının kanını akıtmanın cezasını tehcir edilmek suretiyle görmüştür.

Tehcir dediğimiz bu zorunlu yerleştirme, doğal olarak meşakkatli geçmiş, pek çok masum sivil Ermeni’nin mağduriyetine sebep olmuş ve yaklaşık 9-10 bin Ermeni, eşkıya saldırısı, 30 bine yakın kişi de hastalıktan ölmüştür. Buna rağmen büyük yer değiştirme olayının canlı şahitleri, naklin büyük bir düzen içinde gerçekleştirildiğini yazmışlardır. Bunların başında Amerika’nın Mersin konsolosu gelmektedir. Edward Natan, 30 Ağustos 1915'te büyükelçi Morgenthau’a gönderdiği raporunda şunları söylüyor: Tarsus’tan Adana’ya kadar bütün hat güzergâhı Ermenilerle doludur. Adana’dan itibaren bilet alarak trenle seyahat etmektedirler. Kalabalık yüzünden sefalet ve çektikleri zahmete rağmen hükümet bu işi son derece intizamlı bir şekilde idare etmekte, şiddet ve intizamsızlığa yer vermemekte, göçmenlere yeteri kadar bilet sağlamakta ve muhtaç olanlara yardımda bulunmaktadır. Sevk ve iskân sırasında Ermenilerin yollarda can ve mal emniyetlerinin sağlanması için Osmanlı devleti; yol güzergâhında ki görevlileri uyarmış, kasıt ve ihmal olmaması için sıkı ve sert tedbirler almıştır.

Osmanlı arşivindeki bu konu ile ilgili yapılan araştırmalar, görevlerini ihmal eden devlet görevlileri ile eşkıya olarak tanımlanan sivil saldırganların bizzat Talat Paşa'nın imzasını taşıyan talimatlarla “Tahkikat Komisyonları”na sevk edildiğini, devlet görevlilerinin işten el çektirilerek Divan-ı Harb'e gönderildiğini göstermektedir.

Osmanlı arşivlerinde Ermeni konusunda araştırma yapan yerli ve yabancı bilim adamları, Ermeniler’in şu veya bu ad altında sistemli bir şekilde ortadan kaldırıldıklarını söyleyememektedir. Tehcir konusunda çok suçlanan İttihat ve Terakki yöneticileri Malta’da İngilizler’e tutsak olmalarına rağmen yapılan ve İngilizler’in elinde her türlü imkânın olmasına rağmen suçlanacak delillerin bulunamaması nedeniyle serbest bırakılmışlardır. Bu olay binlerce örnekten bir tanesidir.

Her devlet kendi sınırları içinde yaşayan vatandaşlarının can, mal ve namusunun güvenliğini sağlamakla yükümlüdür. Osmanlı devletinin uyguladığı tehcir geç alınmış bir karar olmakla birlikte, Bizans, Sasani uygulamalarında olduğu gibi, mezhep değiştirmeye yönelik zorlama şeklinde değildir. Ermeniler, ilgili kanunun çıkarılmasını gerektirecek bütün fenalıkları yaptıktan sonra Osmanlı hükümeti uygulamayı başlatmak zorunda kalmıştır. Bugünkü Ermenistan'ın ekonomik durumu pek parlak değil, ülke nüfusu ülkedeki ekonomik sıkıntılardan dolayı sürekli başka ülkelere göç etmek zorunda kalıyorlar ve bu durumu herkes biliyor. Ermeniler’in dünyanın her yerine yayılması ve oralarda Ermeni kıvraklığıyla yükselmeleriyle hemen Türk milleti aleyhinde dünya insanlarının gözünde olumsuz bir düşünce meydana getirecek sözde soykırımını anlatıyorlar. Ermeniler ve Ermeni dostları tarihî belgeler göre değil de meclis kararıyla tarih yazmaya çalışarak tarihin en kara lekelerini de kendine yapıştırmaktadır.

 

KAYNAKLAR

 

-Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Cb, TTK Basımevi, Ank. 1983 s.129

-Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yy 2. Ba., İst. 1987

-Yavuz Ercan, Osmanlı İmparatorluğu Bazı Sorunlar ve Günümüze Yansıması, Milli Eğitim Basım Evi Ank. 2002 s.65

-Yusuf Hallaçoğlu, Sürgünden Soykırıma Ermeni İddiaları, Babıâli Kültür Yayıncılığı, İst., 2006 s.17-93

-Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi MEB Nisan 2005

Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Çamurdan kale... - Sayı 97
Boya sandığı... - Sayı 96
Öğretmenin anı defterinde... - Sayı 91
Türk milleti darbeyi ezmi... - Sayı 90
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (123):
"Mülteci" meselesine bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 Çok teşekkür ederim Amin hepimize🤲🤲... Ayşenur

 Çok beğendim.Buna benzer yazılar çokça işlenmeli.... mahir

 mükemmel anlatım; af etmiş olsan da gönül kırıklığı çok acı veriyor. buna öneriniz , makaleniz olur ... dr. Elvira

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun


Cinayet, hırsızlık, fuhuş, içki, kumar ve uyuşturucu karışımından ibaret düzeni ambalajlayıp medeniyetin ta kendisi diye yutturmak isteyen “tek dişi kalmış canavar”a karşı hani, “iman dolu göğsümüz” vardı?
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1993
Yalnız ve başıboş değiliz
İranın neye ihtiyacı var?
Tevhid yoksa huzur da yok
Kaleme yemin
Kardelenden Haberler


Ali Erdal - İranın neye ihtiyacı...
Kadir Bayrak - Fars irfanı var mıdı...
Necip Fazıl Kısakürek - Devletleşen şiilik
Ekrem Yılmaz - Bizden gibi görünen
Ekrem Yılmaz - Al beni
Dergi Editörü - Kaleme yemin
Site Editörü - Tevhid yoksa huzur d...
Necdet Uçak - Ömür
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
M. Nihat Malkoç - Öz musikimizin piri:...
M. Nihat Malkoç - Filistin için ne yap...
Hızır İrfan Önder - Dermansız dertlere s...
Nihat Kaçoğlu - Serçelerin sesi
Mehmet Balcı - Almanya
Ahmet Çelebi - Bilemem
İktibas - İşte Budur Humeynî D...
Muhsin Hamdi Alkış - Fars palavrası
Kubilay Ertekin - Eşek ve deve
Halis Arlıoğlu - Gülerek günah işleye...
Erdem Özçelik - Geçmişten Geleceğe
Remzi Kokargül - Çoban çeşmesi
Murat Yaramaz - Çapraz sorgu
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Sırt döndüğüm şiirle...
Mevlüt Yavuz - Umutsuz
Cemal Karsavan - Aşk uyanır sabaha
Bekir Oğuzbaşaran - Âhir zaman ümmetiyiz
Yaşar Akyay - Yalnız ve başıboş de...
Yaşar Akyay - Hayatın Kaynağından ...
Yaşar Erim - Camiler boşaldı
Cahit Can - Türk farkı
İbrahim Durmaz - Yunusca
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14591092
 Bugün : 1633
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 630544
 Bugün : 191
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 88
 122. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 5
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim