Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     7160 kez okundu.     2 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

TABUTUN ARKASINDAN YÜRÜMEK
Kürsü Nizam

  Sayı: 66 - Ekim / Aralık 2010

(Dünya bahsi devam ediyor)

(Cenaze bahsi devam etmektedir)

Cenazeyi arkasından kadınların takip etmesini “tahrimî/harama yakın” mekruh olarak kaydetmiştik. Ancak erkek bulunmadığı zaman kadınların kaldırabileceği ve kılabileceği cenaze namazına ait bu müsaade, cenaze takibinde hüccet yerine geçmez.

Enes Hazretleri'nin nakli: “Bir gün Allah’ın Resulüyle beraber bir cenazeye gittik. Birtakım kadınlara rastladılar. Cenazeyi götürüp götürmeyecekleri, defnedip defnetmeyecekleri sualine menfi cevap aldıkları halde onlara şöyle buyurdular: Ecr kazanmak yerine evinize günahkâr olarak dönünüz!”…

Zikir ve Kur'ân ile ses çıkararak cenaze götürmek harama yakın mekruhtur…

Cenaze arkasından feryat ve figan, birtakım sözler ve lâkırdılar mekruh… Tek doğru tavır sükût ve içten tefekkür…

Cenazeyi görenlere, yürüyüşe katılmayacaklarsa ayağa kalkmak mekruh ve “bu hususta verilen emir de mensuh”… Kabirde, cenaze indirilmeden oturmak, sonra da ayakta kalmak mekruh… Gece gömmek mekruh…

 

KABİR

Yerden bir karışı geçmez yükseklikte bir hudut çerçevesi… Çerçevenin başucunda çıplak bir taş ve yalnız isim… Kabrin toprak üstü manzarası bu kadar…

Mezar taşı üstünde her türlü ayet ve ilâhî isim caiz değil… Taşın tepesinde, heykelvarî kadın veya erkek remzleri de sevimsiz…

Çukur, ayakucuna göre sol yanı Kıbleye doğru, insan boyu derin, yarım boy genişliğinde kazılacak, temizlenecek ve tabut, sol yanı yine Kıble yönünde, yerleştirilecek…

Tabutun kapağı açılacak ve mevta sağ yanına, yüzü kıbleye yönelmiş yatırılacak…

Hadis meali: “Sağlığınızda ve ölümünüzde Kıbleniz Kâbe'dir.”

Cenazeyi tabutsuz yere uzatmak daha yerinde olmakla beraber tabutiyle gömmekte de mahzur yoktur. Naşın altına hasır, kilim, pamuklu eşya gibi şeyler serilemez.

Kabre bir veya birkaç kişi iner. Allah Resulünün Ravzelerine sahabelerden dört kişi inmiştir. Amcaoğulları Hazret-i Ali, amcaları Hazret-i Abbas, yine amca oğulları Hazret-i Fadl… Dördüncüsü üzerinde üç ayrı isim rivayet ediliyor.

Kabre inenlerin cenazeye en yakın kimseler olması güzel… Kadın, cenazenin en yakını olsa bile kabre inemez. Cenaze kadınsa en yakınının inmesi tercihli…

Bütün bunlar yerine getirildikten sonra kefenin düğümleri çözülür, tahtalar çaprazvarî dizilir ve üzerine toprak atıp doldurulur. Toprağın, çukurdan çıkan miktardan fazla olması mekruh… Kürekle toprak atanların yanında, elle, üç kere, baş tarafa doğru toprak atmak müstehap…

Toprağı yerden bir karış yükseklikte ve hörgüç şeklinde kümbetleştirmek de mendup…

Toprağın pekleşmesi için üzerine su serpilir.

Bir kabre, kat'i zaruret olmadıkça iki ölü konulamaz; ve böyle vasiyetler kaale alınamaz. Kabirleri açmak esastan yasak…

Kabirde sevdiğiyle kucak kucağa yatmak manevî yakınlığı göstermez ve madde alâkasını muhafaza etmek olur.

Hele şatafatlı kabir ve taşın üstünde ölenin kabartma heykeli ve fotoğrafı gibi uydurmalar ve yakıştırmalar iğrenç mi iğrenç!..

Çırçıplak ve üstü açık kabir, kubbe ve türbe şeklinden daha faziletli…

Keçi ve köpeklerin tasallutundan korunmak için parmaklık münasip... Kabirden ot ve bitki koparmak caiz değil… Üstüne çiçek dikmek ve buket bırakmaksa İslâm'ın her şeyi mücerrede götüren (estetik) telâkkisine yabancı âdetlerden kaçınma ölçüsüne aykırı…

Kabir mutlak bir sadelik ve tevekkül ifadesi arzedecek ve her çizgisiyle yeryüzünden silinme teslimiyetini fısıldayacak…

Ölüm karşısında bu ulvî teslimiyeti anlayamayan, o kadar derinlere inemeyen ve hayatı boyunca bekâr kalan meşhur Şair Maarri'nin mezar taşında, kendisine ait şu iki mısra yazılıdır: “Bu kabir babamın bana cinayetidir. Ben bu cinayeti kimseye işlemedim…” Ne korkunç güvensizlik Allah'a … Doğ ki, ölesin; ve öl ki, bir daha ölmemek üzere doğasın!..

“Allah'adır tevekkülümüz, itimadımız” diyen Şair Baki bu sırrı sezenlerden…

Ölüm döşeğindeki Kâinatın Efendisi karşısında “bir daha ölmeyeceksin!” diyen büyük sahabî Hazret-i Ebu Bekr ise sırrın tam sahibi…

 

NOKTALAR

Ölü duyar, yaşayan onun duyduğunu anlamaz, onu bir madde parçası, bir posa farzeder. Onun içindir ki cenazeye, maddî müdahalelerde eziyet vermekten çekinmelidir.

Kemiklerin kırılması ve başka yerlere nakli caiz olamaz.

Mevtanın öldüğü yerde gömülmesi, eğer bu yer herhangi bir sebeple uygun değilse ancak o takdirde memleketine nakli doğru olur. Uhut şehitleri Medine'ye yakın iken vuruldukları yerde defnedilmişler, gurbet illerinde vefat eden sahabelerden hiçbiri de öz yurduna nakledilmemiştir…

Defn işi bittikten sonra kabir başında Kur'ân okumak müstehaptır. “Yasin”, “Tebarekellezi” sureleriyle 11 adet “İhlâs”, “Felâk”, “Nas” ve “Fatiha” sureleri, “Bakara” suresinin baş ve son kısımları okunur ve sevabı mevtaya hediye edilir.

Mevtanın başından, defn işi biter bitmez ayrılmamak ve onu kabre alıştırmak gerektiğini de gösteren bu edepler sünnet icabıdır. Allah'ın Resulü defn işinden sonra kabri hemen terk etmezler ve etraflarındakilere cenaze için dua etmelerini ve Allah'tan huzur ve temkin istemelerini emrederlerdi.

Amr Bin As Hazretleri'nin vasiyeti: “beni gömdükten sonra yanımda, bir deve kesip etini paylaşacak kadar bir zaman boyunca oturunuz!”… Mevtanın kabirle ünsiyet peyda etmesi için bu bekleyiş çok yararlıdır.

En nihayet sıra “telkin”e gelir. “Telkin”, halkın “talkın” dediği, ölüye sual meleklerini cevaplandırma talimi… Telkin veren ölünün başına geçer, yüksek sesle ona üç kere ismi ve annesinin ismiyle (ya Fatıma oğlu Ahmet, şekliyle) nida eder; rabbinin Allah, dininin İslâm, resulünün M……. Ve imamının Kur'ân olduğunu, bu hayatın son ve o hayatın ilk anında bildirir. Batıl “Mutezile” mezhebince kabul edilmeyen “telkin” son imdat…

Defin işi bitince en kısa zamanda cenazenin yakınlarına teselli ziyareti gerek… Buna “taziyet” derler; “başsağlığı” hodbince ve cenazeyi mevzu dışına atarcasına bir tekerleme… “Kral öldü, yaşasın kral” gibi bir şey… Hâlbuki taziyette sabır dileği ve mevtaya rahmet temennisi vardır. Cenaze sahiplerinin ölüye hayrı dokunur zannıyla ziyafetler vermesi, helvalar ve lokmalar dağıtması mekruh… Yapılacak şey sadaka vermek… 7 gün üst üste sadaka…

 

ZİYARET

Kabir ziyareti, mevtanın göğsü hizası veya ayakucunda oturmak, onu selâmlamak, 1 Fatiha ve 11 İhlâs okuyup ruhuna hediye etmek suretiyle olur. Eğer kabirde üstün bir veli bulunduğu kanaati varsa, aynı icaplardan sonra gözler yumulur ve velinin ruhaniyetine teveccüh edilir ve bir tesir beklenir. Veli üstün derecedeyse tesir yavaş yavaş gelir ve devamlı olur; iptidaî seviyedeyse tesir çabuk gelip geçicidir.

Ayrıca kabre hiçbir şey bırakılmaz, kabirden hiçbir şey alınmaz, duada daima Allah murad edilir; veli vasıta sayılır ve her türlü edep muhafaza olunur.

Kabir çiğnenmez ve üzerine oturulmaz. “Ateşe basmak mezara basmaktan ve kor üstüne oturmak kabre oturmaktan hafiftir” ihtarı Peygamber tembihidir.

Ziyaret ayakta da olabilir, fakat “Yasin” gibi uzunca bir sure okunacak ve kabirdekinin ruhaniyetine yönelinecekse oturulması veya çömelinmesi tercih edilir. Ziyarette kabir üstündeki kuru bitkiler temizlenebilirse de yeşillikler koparılamaz.

Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : Dergi Editörü    02.12.2013
Yorum : Şeyhmus Bey, Kardelen, bu bölümdeki yazıları Necip Fazıl’ın “İman ve İslâm Atlası” isimli eserinden aktarmakta. Cenazenin nakli konusunda bahsi geçen eserin 336. sayfasında şöyle denilmekte: “Ölü duyar, yaşayan onun duyduğunu anlamaz, onu bir madde parçası, bir posa farzeder. Onun içindir ki cenazeye, maddî müdahalelerle eziyet vermekten çekinmelidir. Kemiklerin kırılması ve başka yerlere nakli caiz olmaz. Mevtanın öldüğü yerde gömülmesi, eğer bu yer herhangi bir sebeple uygun değilse ancak o takdirde memleketine nakli doğru olur. Uhud şehitleri Medine’ye yakın iken vuruldukları yerde defnedilmişler, gurbet illerinde vefat eden sahabilerden hiç biri de öz yurduna nakledilmemiştir.” Ömer Nasuhi Bilmen’in “Büyük İslâm İlmihâli”nde de özetle şöyle denilmekte: Ölüyü bulunduğu yerdeki mezarlıklardan birine defnetmek müstehaptır. Bir iki mil mesafedeki mezara defninde de beis yoktur. Daha uzak mesafelere naklinde farklı görüşler vardır. Sonuç olarak, bulunduğu yere gömülmesi makbul, bazı geçerli sebeplerle ve cenazeyi taciz etmeden nakil caiz...




Ekleyen : şeyhmus güneri    29.09.2013
Yorum : bu konularda biz muslumanları aydınlattığınız için sonsuz teşekkürler ederim lakin cenaze nakli caiz olup olmadığı senetleriyle detaylı bir şekilde yazarsanız minnettar kalırım örneğin benim babam benim gurbette ki evimde vefat etti benim abim de memleketim olan mardin dedir aramızda 1600 km yol var beni babamın canazesini mardine götürmem için zorluyor bunuda hatırlatıyım mardin kaldığım şehrin doğusunda kaliyor bu durumda babamı götürmem caizmi veya götürmemin bir yolu varmı dinen yani götürürsem bana vebalı nedir veya götürülmesine sebep olana vebalı nedir ayriyeten mevtaya herhangi bir vebal varmı şimdiden teşekkür edrim eyer bu konu başlıklı ele alırsanız bütün müslümanlar aydınlanacaktır.





 
Gıda... - Sayı 94
GIDA... - Sayı 93
MEVLİT... - Sayı 68
D?NYA... - Sayı 67
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (123):
"Mülteci" meselesine bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 Çok teşekkür ederim Amin hepimize🤲🤲... Ayşenur

 Çok beğendim.Buna benzer yazılar çokça işlenmeli.... mahir

 mükemmel anlatım; af etmiş olsan da gönül kırıklığı çok acı veriyor. buna öneriniz , makaleniz olur ... dr. Elvira

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun


Günümüzde kitaba nazaran paraya rağbeti; mide gurultusunu beyin sancısı zannederek, Tanzimat’tan bu yana, hiçbir şeyin çilesini çekmeden, her şeyi, Avrupa’dan monte eden(alan) yazarlarımıza borçluyuz.
Borcumuzu ödemesek de olur.
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1993
Yalnız ve başıboş değiliz
İranın neye ihtiyacı var?
Tevhid yoksa huzur da yok
Kaleme yemin
Kardelenden Haberler


Ali Erdal - İranın neye ihtiyacı...
Kadir Bayrak - Fars irfanı var mıdı...
Necip Fazıl Kısakürek - Devletleşen şiilik
Ekrem Yılmaz - Bizden gibi görünen
Ekrem Yılmaz - Al beni
Dergi Editörü - Kaleme yemin
Site Editörü - Tevhid yoksa huzur d...
Necdet Uçak - Ömür
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
M. Nihat Malkoç - Öz musikimizin piri:...
M. Nihat Malkoç - Filistin için ne yap...
Hızır İrfan Önder - Dermansız dertlere s...
Nihat Kaçoğlu - Serçelerin sesi
Mehmet Balcı - Almanya
Ahmet Çelebi - Bilemem
İktibas - İşte Budur Humeynî D...
Muhsin Hamdi Alkış - Fars palavrası
Kubilay Ertekin - Eşek ve deve
Halis Arlıoğlu - Gülerek günah işleye...
Erdem Özçelik - Geçmişten Geleceğe
Remzi Kokargül - Çoban çeşmesi
Murat Yaramaz - Çapraz sorgu
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Sırt döndüğüm şiirle...
Mevlüt Yavuz - Umutsuz
Cemal Karsavan - Aşk uyanır sabaha
Bekir Oğuzbaşaran - Âhir zaman ümmetiyiz
Yaşar Akyay - Yalnız ve başıboş de...
Yaşar Akyay - Hayatın Kaynağından ...
Yaşar Erim - Camiler boşaldı
Cahit Can - Türk farkı
İbrahim Durmaz - Yunusca
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14590937
 Bugün : 1478
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 630421
 Bugün : 68
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 88
 122. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 5
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim