Ramazan kokulary Fatma Pekşen Sayı:
46 - Ekim / Aralık 2005
Çarşıdan geçersiniz... O zamana kadar hiç sesi çıkmayan, siz geçtiğiniz zaman ardınızdan “Ben buradayım” diye haykırmayan kokular çıkar gün yüzüne...
İlk ses çoğunlukla fırınlardan yükselir... Nefis bir somun veya pide kokusudur seslenen...
“Bu kadar güzel kokuyordun da Ramazandan önce niye sesin soluğun çıkmıyordu?” diye sormaya kalkmayın... Alacağınız cevap şudur:
–Benim kokum her zaman aynı ama, ancak sen oruçlu olduğun zaman bu kokuyu duyabiliyorsun ve ancak bu zamanlarda, ramazan günlerinin ikindilerinden sonra ne kadar güzel koktuğumu farkedebiliyorsun?
İftar için lokantalara takılan dönerler usuldan usula kızarmaya, kesilerek tabaklar içinde müşterilere sunulurken, yanık et kokusunun dayanılmaz cazibesi size dönüp baktırır... Sanki ömrünüzde hiç döner yememişsiniz gibi özlersiniz... O size bakar, siz ona bakarsınız... Ama sizi evde sizinkilerin yaptığı yemekler bekler ve oyunbozanlık edip onlardan ayrı olarak lokantada iftar etme hakkınız yoktur... Aslında en güzel iftar, zeytin ekmekle de olsa evinizde, eşinizle dostunuzla yaptığınız iftardır... Bunu düşünürsünüz ve oruçlu olduğunuz için size öylesine hoş geldiğini anladığınız döner kokusunun “Lokantaya buyurun” davetini kibarca reddedersiniz... Ama aklınızın bir ucu da orada kalır hani...
Sahi, siz ramazanın dışında turşuların koktuğunu, böylesine davetkâr olduğunu hatırlıyor musunuz?.. Efendim tenekeleri yeni açılmış kornişonlar, biber turşuları geçit resmi yaparlar... Kurumuş dudaklara rağmen ağzınızın sulandığını hissedersiniz... Uzmanlar derler ki; “Aç karnınızla alışverişe çıkmayınız... Önünüze çıkan her yiyecekten bol bol alırsınız da evin yolunu unutursunuz.” diye... Aslında Ramazanda da, özellikle ikindiden sonra, hele hele açlığın zirvede olduğu topa yakın zamanlarda alışverişe asla çıkmamalı... O köftehor turşular albenili kaplarında “Benden kilolarca al” Hattâ “Tenekesiyle götür” naraları atıp durur... Neredeyse kanacak olursunuz da, bazan cebiniz, cüzdanınız izin vermez... Ama hiç değilse bir iftar sofrası için tadımlık olarak da olsa almadan geçemezsiniz...
O meşhur Türk kahvesinin satıldığı köşedeki dükkâna daha elli metre kala, nefis bir taze kahve kokusu gelir burnunuza... Tansiyonunuzu biraz yükseltmesine, uykunuzu biraz kaçırmasına rağmen, şöyle küçük bir kesekâğıdı kahve almadan geçemezsiniz... Anneniz de sever hani... Teravihten sonra yaşlılarla içilen bir Türk kahvesinin yerini ne tutar ki?
*
Biz bu çay ve kahve sohbetlerini bir kenara bırakarak Ramazan kokularımıza yine dönelim...
Evin dış kapısına geldiğinizde, pilavın üstüne yakılmış bir yağ kokusu buyur eder sizi içeri.
Sizin uzmanlılık alanınızdır hani... İçeri girip havayı şöyle bir kokladığınızda sizinkilerin ne pişirmiş olduklarını hemen anlarsınız... Bazan helva ile erişte kokusunu karıştırdığınız olur ama olsun... Genelde isabetli tesbitlerde bulunursunuz... Biber dolmaları, yeşil fasulye, kuru fasulye, mercimek çorbası hiç şaşırmadan bildiğiniz türlerdir... Bazan kadayıfı bile tahmin edersiniz ama onu kokusundan değil, yapılışında kullanılan aracı, gereci evde gördüğünüzde anlarsınız sofranızın tatlanacağını. Sizin evinizde, kadayıfın yapıldığını jurnalleyen baş araç yörenizde “dibek” diye de anılan havandır... Havan sizin evde, kadayıfa konulacak cevizlerin biraz ufaltılmasında kullanılır ninenizin gününden beri.
Evde bir iftar verecek olursanız, kokudan geçilmez... Birbirine karışa karışa yoğunlaşan ama bu karışıklığa rağmen yine de güzel olan kokteyl yemek kokusu sofralarınızın misafirle bereketleneceğinin en bariz işaretidir... Bu kokular topa beş dakika kala daha da cezbedici olur.
Haa benim için ramazan kokusu denildiğinde ilk aklıma gelen, annemin “Buhamber” babamın “Künnük” dediği, benim de asıl adını hâlâ bilemediğim ancak, buhurlamakla amber balığının barsaklarından ya da himene adlı ağaçtan elde edilen amber kokusu diye adlandırdığım kokudur...
Evi amberle buhurlamak annemin göreviydi... Elindeki küçük amber maddesini kışsa sobanın üstüne, yazsa bir kor parçasına koyarak tütütür, bu üç beş dakika içinde bütün evi sarardı... Bu, bizim diyarın camilerinde bayram sabahlarında uygulanırdı...
Ve bize ekmeğin ve her türlü yiyecek kokusunun güzelliğini hatırlatan, yediğimizden zevk almamızı sağlayan ramazanlar bütün güzelliğiyle on bir ay da bir evlerimizi ve gönüllerimizi şereflendirmeye devam ediyor...
Mahyalar kadar aydınlık gönüller, saf akan bu gür pınardan içmenin zevkini hiçbir şeye değişmiyorlar...
|