"Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz" Mustafa Gül Sayı:
69 - Temmuz / Eylül 2011
“Yiyiniz, içiniz israf etmeyiniz.” (Araf: 31)
Allah'ın ayeti ne kadar açık, ne kadar net değil mi?
O'nun tükenmez hazinesinden bize sunulan bin bir nimet. Usulünce, adabınca harca. Ye, iç. Sakın savurganlık yapma.
İnsanoğlu ne yapıyor? Aksırıncaya, tıksırıncaya, patlayıncaya kadar yiyor, içiyor. Harcıyor. Tüketiyor. Gezmek- tozmak, yemek- içmek, giyinmek- kuşanmak, evlenmek-boşanmak, evde-arabada, yatta-katta, hazda-hızda ölçü tanımıyor.
Peki sonra. Sonra denge bozuluyor. 1,1 milyar insan lüks içinde yaşarken, 1,1 milyar insan da yoksulluk sınırının altında kalıyor.
Ölçüyü kaçıran Batılı, evcil hayvanların mamasına 17 milyar dolar harcıyor. Halbuki yoksulluk ve kötü beslenmenin ortadan kaldırılması için 19 milyar dolar yetiyor. Amerikalı ve Avrupalı yılda 18 milyar dolar makyaja, 15 milyar dolar parfüme harcarken, dünyada kadın sağlığı için 12 milyar dolar, okur-yazarlık için 5 milyar dolar yetiyor.
Sadece Avrupalı 11 milyar dolarlık dondurma yiyor. Zenginlerin lüks okyanus gezileri 14 milyar dolar tutuyor. Yoksul ülkelerdeki temiz su için 10 milyar, çocuk aşısı için 1,5 milyar gerekli.
Peki bu savurganlar, müsrifler, ölçüsüzler, bencil yaratıklar, parfüm parasını, makyaj parasını, kedi-köpeğine mama parasını nereden buluyor? Alın teri karşılığı mı?
Bu aç gözlüler, yoksullaştırdıklarının etini, kemiğini, derisini soyuyor olmasınlar.
Kimse, sömürge çağları geride kaldı. Amerika yerlilerinin katledilmesi eski devirlerin yüz karasıydı diye düşünmesin. Eski zalimlerin çocukları, şimdi günah çıkarıyor, diktatörlüğü ortadan kaldırmak için; zalim yöneticileri defetmek için; her toplumun hakkı olan demokrasiyi yerleştirmek adına, rahatlarını bozup, o kadar para harcayıp, Orta Doğu'ya, Uzak Doğu'ya, Kara Afrika'ya yardıma koşuyorlar demesin. Gülerler insana.
Şimdiki sömürü, demokrasi adına, insan hakları adına, terörden kurtuluş adına, özgürlük adına yapılıyor… Çünkü toplumları kandırmak, böyle daha kolay oluyor.
Biz de sınırı aştık, işin kolayına kaçtık. Başkalarını eleştirmeyi konu edindik. Bırak onları, sen ne yapıyorsun ey Müslüman? Fert ve toplum olarak ne kadar uyuyoruz bu ayete? Yememiz, içmemiz ölçülü mü? Korktuğumuz kilolar neyin sonucu? Sağlığa harcadığımız paralar, bu ölçüsüzlüğün bedeli olmasın? Uzun yaşamak istiyorsun da, kaç tane tombul teyzeler ve amcalar gördün çevrende?
Giyim-kuşamla aran asıl? Elbise dolaplarını büyütüyorsun da yine de boş yer kalıyor mu? Ailende kaç telefon, kaç televizyon var, saydın mı?
Evdeki eşyalar, en eskisi kaç yıllık? Perdelerin modası geçti, daha değiştirmedin mi? Tanıdıklar ne der sonra. Ya arabalar!.. Oğlunun ayrı, kızının ayrı, eşinin ayrı, senin ayrı. Güzel de, sizin ayrı yolunuz mu var?
Evler mi? Artık bu mahallede de oturulmaz ki. Hanımın arkadaşının gittiği siteden daha iyi bir yere gitmeli. İşler de iyi değil ama olsun. Bankaların kredileri sağ olsun!..
Ne oluyor arkadaş? Hani israf haramdı? Yeme, içme, giyinme, barınma ihtiyaç içindi? Bir zamanlar nasıl da kızıyordun, bugün senin gibi olanlara. “Ah, biraz param olsun, nasıl yardım ederim, ihtiyaç sahiplerine.” diyordun. “Başımı sokacak bir evim olsun, yeter.” derdin. Ne oldu, unuttun mu o günleri?
Zaten hep öyle olur. Çıktın mı rahata, unutursun geçmişi. Sıkıştın mı, Allah'a sığınırsın, rahatladın mı kendini kendine yeter sanırsın.
“Bunlar benim için değil.” diyen okuyucu, sakın kendini masum sayma. Düşün bakalım boşa harcadığın zamanları. Boş kabul etmediğin o zamanlarda ne ürettin? Ne koydun torbana? Hangi yeni fikri yerleştirdin hafızana? Televizyon başında, kahve köşelerinde, stadyumun tahta koltuklarında geçirdiğin zamanlardan ne kaldı elinde? Hadi eşin, çoluk çocuğun sormaz bunu. Yarın, Yaratıcına ne cevap vereceksin? “Can sıkıntısını gidermek, tasalarımı dağıtmak için, başka ne yapardım?” demek seni suçsuz kılacak mı?
Ömür boyu hep başkalarını suçlamak olmaz ki. Günler hep dedikoduyla geçmez ki. İnsan biraz da kendisine bakmaz mı? “Acaba bende de hata yok mu?” demez mi? Yani anlayacağınız varlıklı da savurgan, yoksul da. Biri varlığını hor kullanıyor, biri ömrünü ve zamanını.
Peki aile ilişkilerinde bir denge var mı? Nerede o bir ömür boyu aynı yastığa baş koymak. İyi günde, kötü günde bir arada olup birlikte bir ömrü tamamlamak. Boşanma sayısı her yıl katlanarak niçin artıyor?
Çılgın gençlik nereye gidiyor? Hiç mi değer bilmez, hiç mi utanma arlanma kalmadı? Ortada gıpta ile bakılacak bir Ferhat ile Şirin yok, fakat ortalık terkedilmiş binlerce sevgiliyle dolu… Seviyeli birlikteliğin süreleri, artık çok seviyesizleşti…
Binlerce dul. Binlerce yaşı ilerlemiş kadın erkek. Binlerce eş arayan bekâr. Binlerce boşanma kuyruğunda bekleyen evli… Nedir bu dengesizlik?
Yok mu bunun bir sebebi?
Nerelerde hata yaptık?
Ölçülü, dengeli hayata bir dönsek mi?
Daha açıkcası yolculuğumuza KUR'ÂN'LA devam etsek mi?
“Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz.” emrini iyice anlasak mı? Ne dersiniz?
|