“Zulmedenlere meyletmeyin...” Mustafa Gül Sayı:
78 - Ekim / Aralık 2013
Ayetin ortaya koyduğu tabloda üç kesim insan görünüyor: Haksızlık yapan zalimler, haksızlığa uğrayan mazlumlar, üçüncü kesim de, bu zulme tanık olan kişi veya toplumlar.
Günümüzde, 2013 yılının şu sıcak aylarında, zalimlerin kimler olduğu apaçık ortada. Mısır, Suriye, Arakan ve Çin'deki zalimleri bütün cihan tanıyor. Mısır ve Suriye'deki vahşi canavarların adı ne yazık ki Müslüman, Myanmar'daki Budist, Çin'deki ataist. Ve yine ne yazık ki adı Müslüman olanların zalimliği diğerlerini kat kat geçti. Kendi kavminden, kendi dininden, kendi ülkesinden insanları, koltuk uğruna, makam uğruna, dünyalık uğruna alçakça, kalleşçe katlediyor. Birkaç yıllık saltanat için o kadar cana acımasızca kıyıyorlar.
Myanmar'daki zalimleri, küçük büyük, kadın erkek demeden Arakanlı Müslümanları yakan, asan, tecavüz eden, diri diri nehrin taşkın sularına atan; 5 milyonluk Müslüman nüfusu yok etmek, kendi öz vatanlarından kaçırmak için akıl almaz plânlar uygulayan zalim Budistlerin yaptıkları bu arada kaynayıp gidiyor.
Doğu Türkistan'da yapılan Çin zulmünden ne yazık ki haberimiz bile olmuyor. Konuşulmuyor, dile getirilmiyor. Çıkar için, ticaret için, “aman aramız açılmasın” bahanesiyle, yapılan vahşi zalimlikler görmezden geliniyor. Ne utanılası, ne acınası durum. Değil haksızlığa engel olmak, zalime “zalim” bile denilemiyor.
Evet, “batsın bu dünya!”. İnsan haklarının, kadın, çocuk, yaşlı, engelli haklarının; ağaç, böcek, çevre ve hayvan haklarının savunulduğu; düşünce, seyahat, inanç ve eğitim özgürlüğünün kıyasıya tartışıldığı 2013 dünyasında, yüzbinlerin hunharca toprağa serildiği bu dünya, batsın! Şu günlerde toprağa düşmüş hangi masumun, cansız ve kanlı bedenine yüreğimiz sızlamadan bakabiliyoruz. Sırtındaki yaralıyı belki kurtarırım umuduyla bir yerlere taşırken, keskin nişancının kurşununa hedef olan yiğide; Kur'ân ve dua okurken kalbinden vurulup yere düşen 17 yaşındaki Esmalara; rükû ve secdede iken yediği mermilerle bir daha doğrulamayan müminlere; hapishane yolunda, sesleri çıkmasın diye arabanın içine atılan gaz bombasıyla boğulan 37 cana; daha önce Hama'da katledilen 30.000 masumun hesabı sorulmamışken, 2,5 yıl sonunda 100.000 mazlumun kanı yerde kurumamışken, adını yeni duyduğumuz SARİN gazıyla solukları kesilen 1500 ü aşkın kadın, erkek, bebek, yaşlı mazlumun yerde uzanmış cesedine, kim gözünden yaş akıtmadan ve başını önüne eğmeden bakabiliyor? İnsanlığın bittiğinin bir göstergesi olan bu manzara karşısında hangi insanın vicdanı sızlamıyor?
Haksızlık yapana zalim, zulme uğrayana mazlum dedik de, olaya tanık olanların adı veya sıfatı ne olacak? Zalime hoşgörü ile bakana; gönlü, fikri, düşüncesi zalimden yana kayana; tüm haksızlıklar apaçık ortada iken, zalimi değil mazlumu suçlayana; ama, fakat, ancaklarla zalimi temize çıkarmaya çalışanlara ne denecek? “Zulme rıza zulümdür” mantığıyla baktığımızda, bu, amacı, ancakçı ve fakatçılar da zalim sayılmaz mı? “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” Nebi sözündeki Şeytan, en büyük zalimlerden biri değil mi? Zaten ayet mealinde belirtilen “ATEŞ”, masum ve mazluma dokunmayacağına göre, ateşin dokunduğu kişinin adı zalim olmuyor mu? “Zalim”, Esed ve Sisi'yle aynı sıfatı paylaşmak . Ne korkunç değil mi?
Bu sıfatı almamak ve sonucundaki cezayı çekmemek için, Yüce Rabb'im uyarmış: “Sakın zulmedenlere meyletme!”. Sevgi ve merhameti sonsuz Allah'ım, O, hep öyle yapıyor, hep uyarıyor: “Sakın fuhşa yaklaşmayın.” (En'am, 6/151), “İçki ve kumardan uzak durun.” (Maide, 5/90) diyor. Tehlikeyi önceden gösteriyor, Bugün içine düştüğümüz bu zilletin temel kaynağı da, bu uyarıları görmezden gelmemiz değil mi? Fuhşa, içkiye, kumara bulaşanların sonlarının iflâh olmadığı gibi, haksızlıklara karşı çıkmayarak, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyerek şahsiyetsiz, duyarsız, bencil, vicdansız insanlar durumuna dönüşmedik mi? Sonunda da kendimizi bir ateş çemberinin içinde bulmadık mı?
Bugün, hemen şimdi, “ZALİM” sıfatını almamak için, zulmün bitmesi, barış ve adaletin sağlanması için, “bana ne” demeden, suçu başkasına atmadan, “kader” deyip geçmeden, zalime “dur!” deyip, mazlumun yanında yer alalım. Hepimiz, bulunduğumuz konuma göre, tüm gücümüzü kullanalım. Sakın ola çağımızın sinsi, ikiyüzlü, çıkarcı, bencil büyük zalimlerine kanmayalım. Onlardan iyi niyetli ve olumlu bir katkı beklemeyelim. Boşuna umudumuzu tüketmeyelim. “Zalimler birbirinin dostudur.” (Casiye, 45/19) İlâh-i Kelâmını asla aklımızdan çıkarmayalım. Piyonlarına işlettikleri zulümlerin arkasında gerçek zalimlerin kimler olduğunu bilen bilmeyen herkese söyleyelim.
Bu çaresizlik kaosundan, bu zillet çukurundan kurtulmak için; elin gâvuruna maskara olmamak için; mazlumların ahlarının yerde kalmaması için; her daim zalimlerin borusunun ötmemesi için; bize de ateşin dokunmaması için:
Ne olur, kendimize gelelim!
Ne olur, Allah'a güvenelim!
Ne olur, O'nun sözünü dinleyelim!
Ne olur, sadece YAPTIKLARIMIZIN karşılığını gördüğümüzü ve göreceğimizi unutmayalım!..
|