“Allah faizi yok eder, sadakaları ise bereketlendirip arttırır.” Mustafa Gül Sayı:
70 - Ekim / Aralık 2011
“Allah faizi yok eder, sadakaları ise bereketlendirip artırır.” (Bakara: 2/276)
Bu yazıda faizden bahsedilmeyecek. Yeryüzünde, inançlı inançsız faize/riba/ güzel diyen bir Allah'ın kulu bulamazsınız.
Konumuz paylaşma, verme, hayır işleme, bağışlama…
Kur'ân'daki “sadaka, salih amel, hayır, zekât” kavramları küçük ayrıntılarla aynı anlama gelmekte, paylaşmayı anlatmakta.
Son zamanlarda ülkemizde yapılan sosyal yardımlar, politik sebeplerle eleştirilmekte, “sadaka kültürü” tabiriyle sadakaya menfî anlamlar yüklenmekte.
Halbuki “sadaka” ile akraba bir çok kelime, dilimizde çok olumlu ve müspet anlamlar taşımakta. Bunlardan bir kaçını söyleyelim:
Sadakat: doğru söz söylemek, doğruluk, bağlılık, samimiyet.
Sadık: doğru söyleyen, dürüst, özü sözü doğru olan, samimi.
Tasdik: onaylamak, doğrulamak.
Terim anlamı, paylaşmak, karşılıksız harcama, kendinde olanı vermek olan sadakanın sözlükteki karşılığı, doğru söyledi, doğru söylemektir.
Bu durumda insanoğlu, doğasında var olan, yaratılışta fıtratına kopyalanan doğruluk, sözünde durur olma, paylaşmacı özelliklerini, verdiği sadaka ile tasdik etmiş, doğasına uygun olanı yapmakla, yaratanına karşı vefalı olduğunu göstermiş oluyor.
Sadaka eylemi, kişinin samimiyetinin, kulluğunun, emanete bağlılığının bir belgesi, bir tasdik mührü yerine geçiyor.
Zamanla ve bilmezlerin kullanımıyla bu muhteşem Kur'ânî kavramlar, nasıl da özünden saptırılıyor!
“Sadakaların bereketlenip, artmasını”, hemen maddî anlamda düşünmeyelim. Kur'ân'ı, ahiret kavramını göz ardı ederek anlamaya çalışmayalım. İnsanın sadece maddî bir varlık olmadığını unutmayalım. Verdiğimiz on liranın hemen yüz lira olacağı hayaline kapılmayalım. Sonra ayeti bir daha okuyup düşünelim ve yaşadıklarımızla testini yapalım. Verilen sadakalar, yani yapılan iyilikler, yani paylaştığımız her ne ise, gönüllerin fethini sağlamıyor mu? Dostlukları, sevenleri çoğaltmıyor mu? Yaşadığımız hayatı mutlulukla, huzurla doldurmuyor mu? Ebedî hayatta da, tarifsiz bir karşılık, büyük bir ödül beklemiyor mu?
Kurtuluş rehberimize kulak verelim:
“Allah'a güzel bir borç verenlere gelince, bu onlara kat kat fazlasıyla geri dönecek ve tarifsiz güzellikte bir ödül onları bekleyecek.” (Hadid:57/18)
Yüce Rabb'im, paylaştıklarımızı kendisine verilen bir borç olarak kabul ediyor. Karşılığını yine kendisi takdir etmiş: TARİF EDİLEMİYECEK GÜZELLİKTE BİR ÖDÜL…
Cimrilik etmeyelim, kendimizi ateşe atmayalım, doğru ve güzeli yapmaktan kaçınmayalım, şeytan ve dostlarının sözlerine uymayalım, aklımız ve kalbimiz iyice tatmin olsun diye, müjdelerini, vaadlerini tekrar tekrar sıralıyor Yüce Rabb'im:
“Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak veren ve her başakta yüz tane bulunan tohuma benzer. Allah dilediğine kat kat verir. Allah bağışıyla sınırsızdır, her şeyi tarifsiz bilendir.” (Bakara: 2/261)
“Mallarını gece gündüz; gizli ve açık Allah'ın tavsiye ettiği şekilde harcayanlar var ya, onların Rableri katında ödülleri vardır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir.” (Bakara: 2/274)
Büyük ödüle ulaşacağımıza canı gönülden inanıyor, güveniyor; şu anda, paylaşma sırasında bu ödüle kavuştuğumuza tanık oluyoruz Allah'ım. Yaptığımız hayrın hemen akabinde duyduğumuz haz, iç huzur ve mutluluk bunun ispatı Yüce Rabb'im. Kuşku duyanlar yavrusunu ağzıyla besleyen bir kuşu seyretsin. Yediklerini iştahla bitiren çocuğuna kendi hakkını veren bir annenin yüzündeki mutluluğu gözlemlesin.
Kendisi sonsuz bağış sahibi, Rahman ve Rahim Yüce Rabb'im, biz kulları da bu bağışların sevincini, hazzını tatsın diye SADAKAyı bir ödül olarak vermiş. Yeter ki bizler bunun kıymetini bilelim. Paylaşmayı gönülden yapalım. Hayırlarımızda içtenlik olsun. Biraz gayret, alın teri, emek; sevdiğimizden, beğendiğimizden feda edebildiğimiz olsun. Zaten zoraki, adet yerini bulsun, gösteriş ve reklâm türü yapılan harcamalar: “Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden gönül kırma gelen bir yardımdan daha hayırlıdır.” (Bakara: 2/263) ayetiyle reddediliyor.
Paylaşmanın bu güzelliklerini göremeyen, o hazzı yaşamaktan nasibi olmayanlar, bu yüzden verenleri de anlamsızca eleştirmekte hattâ daha ileri gidip alay etmekteler.
Kur'ân'ın onlara da bir cevabı var:
“Sadakalar hususunda gönülden veren müminleri çekiştiren ve güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanlarla alay edenler yok mu, işte asıl Allah onlarla alay etmiştir. Onlar için acı bir azap vardır.” (Tevbe: 9/79)
Onlarcası arasında birkaç tanesini zikrettiğimiz ayetlerin ışığında, sadaka konusunda ne mi yapmalıyız:
1-Varsın komşumuz bizi görmezden gelsin, biz ona inatla selâm vermeye devam edelim. Kapısını çalıp birinci gün memleket ürünü bir küçük paket, ikinci gün evin küçüğü için bir öykü kitabı verelim. Üçüncü gün olmazsa, dördüncü gün elindeki yemek tabağıyla gülen bir yüz kapınızı çalacak.
2-Bizi unutmaya çalışan eski dostlarımızı ısrarla aramaya, sormaya çalışalım.
3-Mümin kardeşimize tebessüm etmenin de bir sadaka olduğunu hatırlayalım.
4-“O, kendisine vahyedilenler konusunda cimri değildir.” (Tekvir: 81/24) ayetinde, sevgili Peygamberimizin, Allah'tan aldıklarını cömertçe insanlığa aktardığı vurgulanıyor. Bildiklerini paylaşmakta cimri davranan, dini bile geçim kaynağı yapan, az buçuk bilgisiyle caka satan, meslektaşlarından bilgi ve deneyimlerini gizleyen, yemek tarifini bile vermekten çekinen, kişiyi parası puluyla ölçenlerden olmayalım.
5-“Çevremde yoksul mu var?” demeyecek, onurundan ve utancından düştüğü çaresizliği gizleyen nice muhtaçların varlığını unutmayacağız, arayıp bulacağız.
6- Kırkta bir, yüzde iki buçuk hesaplarıyla, kendine uygun fetva aramalarla uğraşmayacak; paylaşmadan duyduğumuz hazza, yapıp ettiklerimizle vicdanımız rahatladı mı, ona bakacağız.
7-Hangi tür yardıma gücümüz yetiyorsa onu Gazze'den esirgemeyelim. Birinci Mavi Marmara'da bulunamadıysak, sonrakilerde bulunmaya çalışalım. Bu uğurdaki bütün çalışmaları övgüyle karşılayıp, işi hafife alanlardan, “ama” diyenlerden, kusur bulanlardan olmayalım.
8-Somali!.. Ah Somali!.. Vah Somali!..
Vicdanların uyanması için 30 bin evlâdın mı ölmeliydi?
İnsanlığımızın hatırlanması için, biri sırtında, biri kucağında, üçü ardındaki yavrularıyla “Belki kurtulurum umuduyla” çıplak ayak çölleri aşmaya çalışan anneleri ekranlarda görmemiz mi gerekirdi?
Kardeşliğin akla gelmesi için, o siyah derilerin kemiklere yapışması, bir kuru ekmeğin, çamurlu bir teneke suyun bulunmaz bir nimete mi dönüşmesi lâzımdı?
Ah Somali!.. Vah Somali!..
Büyüklüğüyle övündükleri, senin ve tüm mazlumların hakkı olan ümmetin kamu zenginlikleriyle yaptırdıkları gökdelenlerde keyf süren Dubaili KARUNLAR, ne zaman duyacak sesini?
Dinleri, dilleri, Kitapları bir, renkleri, iklimleri bölgeleri bir ülkelerin acımasız, gaddar yöneticileri; birbirlerini ve kendi halkını vurmak için, milyar dolarlarını silâhlara yatıran, dostunu düşmanını ayıramayan zavallılar, ne zaman fark edecek seni?
Tüm kusurlarına rağmen, vicdanlarını uyandırdığın, yardım duygularını şaha kaldırdığın, son zamanlardaki en büyük güzelliği göstermeye sebep olduğun, elinden gelen her türlü yardımıyla sana koşan milletimin ağladığı SOMALİ! Paylaşmamız bitmeyecek, kardeşliğimiz devam edecek!..
9-Bir Kadir gecesinde inmeye başlayan, Sevgili Önderimizin bize ulaştırdığı, insanlığın Kurtuluş Rehberini, her zaman, her yerde, her şartta, herkesle paylaşmaya gayret edeceğiz. Görmezlere ışık, duymazlara nida, taşlaşmış yüreklere deva olan İLÂHÎ KELÂMDAN onları mahrum bırakmayacağız.
10-Hâsıl-ı kelâm, emeğini, bilgisini, kesesini, sevgisini, tebessümünü, sofrasını, inancını, umudunu, mutluluğunu coşkuyla paylaşanlardan olacağız. PAYLAŞMANIN, SADAKANIN VERDİĞİ BEREKETİ BAŞKA YERDE BULAN VARSA BİZE DE SÖYLESİN!..
|