Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     5244 kez okundu.     3 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

Eğitimde çıkış noktası
Ayşe Sena Ünsal

  Sayı: 72 - Nisan / Haziran 2012

Geçmişten günümüze eğitim sistemimiz öyle ilginç yorumlarla karşılaştı ki; bugün ne söylesek az kalır. Eğitim sistemini düzeltmek için gösterilen her çaba batmakta olan geminin daha da su almasına neden oldu. Her yeni adım eğitim kurumlarımızın biraz daha çöküntü içine girmesini hızlandırdı.

Objektif olarak bakacak olursak; okullarda verilen eğitime, aile birliğimize acaba milletin ve devletin ayakta durması için gereken bilgi ve ahlâkı genç nesillere verebiliyor muyuz? Eğitim sistemimiz sizce yeterli mi?

Dünden bugüne seçimle gelen bütün yöneticiler sorunları düzeltmek adına imzalarını atmaya devam ediyorlar. Masa başına geçen her idareci eline aldığı baltalarla ormana dalıyor, asırlık ağaçları deviriyor. Aslında uzun zamandır asırlık ağaçlarımızdan eser kalmadı. Tüm ağaçları devirip kendi işimize gelen tohumları ekerek, fidanlaşmasını bekliyoruz. Bu süreç her yeni dönemde devam ediyor ve hep edecek gibi görünüyor.

Ekilen tohumlar henüz sonucunu vermeden, tohumlar fidana dönmeden, artılar eksiler yerini bulmadan silip süpürmek bir gereklilik gibi görünür oldu. Eksileri artıya çevirmek yerine,  yazboz tahtası haline getirerek artıları da çöpe atıyoruz. Tecrübeler ne yazık ki bizim çocuklarımız üzerinde oynanarak kazanılıyor. Tam tecrübe edinildiğinde ise yeni bir hükümet, yeni idareciler devreye giriyor. Karar verme yetkisinin bazen eğitimle uzaktan yakından ilgisi olmayan insanların elinde olduğunu bile çoğumuz gördük.

Bugün yeni bir sistemin uygulamaya konması için çalışmalar yapılıyor. 28 Şubat örtülü darbe sürecinde yapılan hataları telâfi çalışması. Umarız hedeflenen sonuçlar alınır ve gelecek nesiller daha fazla yıpranmaz. İsterseniz bu sisteme bir göz atalım:

*İlköğretime başlama yaşı 6'ya çekiliyor. Oyuna dayalı eğitim verilecek.

*İlk 4 yıl ilkokul, ikinci 4 yıl ortaokul, üçüncü 4 yıl lise olarak düzenlenecek. Özellikle ilkokul çağındaki öğrencilere okuma, yazma, kavrama ve oyuna dayalı bir sistem ile eğitim verilecek. İlkokulda öğrencinin yeteneklerini keşfettirici bir sistem benimsenecek. Öğrencinin her dersine yine sınıf öğretmeni girecek. Böylece öğrenci ortaokula geçerken öğretmeni ve ailesinin yardımıyla yeteneğini keşfetmiş olacak. Beni sevindiren en önemli şey; 1. sınıf öğrencisi ile 8. sınıf öğrencisi artık aynı teneffüste aynı bahçede oynamayacak. 7 yaşındaki bir çocuk ile 14 yaşındaki bir çocuğun aynı okulda okumalarının zararlarını ortadan kaldıracak. Aradaki yaş farkını ve gelişim özellikleri açısından aralarındaki farklılıkları göz önünde bulundurursak, küçüklerin büyükleri modellediğini düşünürsek, sistemin en önemli faydalarından birisi de bu olmalı. 2012-2013 eğitim döneminde devreye girecek olan yeni sistemle, öğrenciler seçmeye dayalı değil, bilgi ve yeteneğe bağlı eğitim modeli ile tanışmış olacak. Bu da her daim dile getirdiğimiz ve özlediğimiz bir özellik.

*İlkokuldan ortaokula geçilirken diploma değil sertifika verilecek. Öğrenci bu sertifika ile ortaokula kaydını yaptırabilecek. Zorunlu eğitim nedeniyle ilkokulda verilen sertifika, diploma yerine geçmeyecek. Aileler ilkokuldan sonra çocuğunu okula göndermezse elindeki sertifika ilkokul mezunu olduğunu göstermeyecek.

*Ortaokulda 3 seçenek var: Düz, meslekî ve teknik, imam hatip okulu. Ortaokul öğrencilerine ise 3 seçenek sunulacak. Bunlardan birisi düz ortaokul olurken diğerleri meslekî ve teknik ortaokul veya imam hatip ortaokulu olacak. Düz ortaokula giden öğrenci matematik, Türkçe veya fen gibi zorunlu olarak aldığı derslerinin yanı sıra Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu'nun belirlediği seçmeli dersleri de alabilecek. Öğrenciler liseye geçişte ise artık seviye belirleme sınavına girmeyecek. Bunun yerine yeteneklerine yatkın olan bölümler belirlenerek öğrenci doğru liseye yönlendirilecek. Burada ortaokulda aldıkları seçmeli dersler etkin rol oynayacak. Yani herkes çocuğunu istediği gibi eğitebilecek. Liseye geçmesini beklemeden arzu ettiği şekilde yetiştirebilecek.

*Liseye geçişte seviye sınavı yok. Yeteneklere göre yönlendirme olacak. Öğrencinin karşısına ortaokulda olduğu gibi lisede de esnek eğitim modeli çıkacak. Öğrenciler yine lise de 3 farklı seçenekle eğitim alabilecek. Öğrenci düz ortaokula, imam hatip veya meslekî ve teknik ortaokula gitmiş ise bu okullara lisede de devam edecek. Ancak diğer okulları tercih ederse oralara da geçiş yapabilecek. Öğrencilere liseden mezun oluncaya kadar kademeler arası geçişlerde sertifika verilecek. Öğrencinin istemesi durumunda ortaokuldan sonra açık öğretim lisesine devam edebilecek.

*Liseden mezun olana kadar kademeler arası geçiş mümkün olacak.

İnşallah artık bütün çocukların yetenekleri keşfedilecek ve yaşlarına ve zekâlarına göre eğitim verilecek. Ümidimiz odur ki hedeflenen çalışmalar setler çekilmeden başarıya ulaşır.

Bugün vardığımız nokta geçmişte yaşanılan olumlu ve olumsuz çalışmaların, değerlerin bizi yönlendirdiği, sürükleyip getirdiği yerdir. Olumsuz sonuçlarla karşılaştığımızda geçmişimize bakmalıyız; nerede ve nasıl hatalar yapmışız? Eğer objektif bakmayı başarabilirsek herkes kendinde bir hata bulacaktır.

Yaptığımız seçimler bizim bugün durduğumuz yeri belirler. Yani gelecekte eğitim sistemimizin işlevlerini yerine getirmesi ve başarılı bireyler yetiştirdiğimizi görebilmek için bugün aldığımız kararlarımıza seçimlerimize gereken özeni göstermek zorundayız.

Geçmişin suçlamasını değil, değerlendirmesini yapmak zorundayız

Geçmiş zamanı değil, kendimizi ve bakış açımızı değiştirmek zorundayız. Geçmişi irdeleyerek, geleceğimizi yeniden yapılandırabiliriz. Yarının temellerini atmak için bugünden başlamamız gerekir. Bunu yapmadığımız takdirde geçmişte yaptığımız hatalar sonucu yitirdiklerimiz gelecekte de peşimizden gelir.

Ne yazık ki; günümüzde fikirlerimizi özgürce paylaşabilecek düzeyde değiliz. Fikre fikirle karşılık verebilmek, her türlü fikri sakincesine net ve hoşgörü içerisinde irdelemek mümkün değil. İnsanlar karşılarındakilerin fikirlerine değil değer vermek, üzerinde düşünmek, dinlemekten bile acizler.  Bir tek şey bekliyorlar; o da rakiplerinin iflâs ettiği noktayı yakalamak. Aslında yapılacaklara karşı çıkan şahısların isteği eğitim sistemini düze çıkarmak, desteklemek ve yardımcı olmak yerine bir hata yakalamanın arayışı içine girmek.

Unutmayalım ki; ilerlemek tek bir yürek şeklinde çalışmakla mümkün olabilir. Millî Eğitim Bakanından tutun da öğretmenlere kadar her ferdin üzerine düşen görevi tam yapması, herkesin bir fikir telâkkisinde bulunması, çözüm önerilerini üretir konumda olması, elinden gelenin en iyisini yapması gerekmektedir.

Öncelikli işimiz kaybolan değerlerimizi geri getirmektir.

Mesela artık çevremizde görmekte zorlandığımız; hoşgörü, saygı ve sevgi gibi manevî değerlerimizi yaşanır hale getirerek, birbirimizin fikirlerini dinleme, kabul etmesek bile değer verebilme açıkçası her durumda saygılı olabilme geleneğini yaşamımıza oturttuğumuz zaman hayata daha geniş bir perspektif ile bakma şansını da yakalamış olacağız.

Bu aşamada başarılı olduğumuz zaman, durgun suya atılan taşın oluşturduğu halkalar misali güzellikler çoğalacaktır. Önemli olan doğru sürecin başlatılmasıdır. Sonuç bunun ardından mutlaka olumlu gelecektir. En büyük hatamız olan başkalarının eksiklerini bulmak yerine, iyi olanı yapma başarma çabası içine girmek zorundayız. Eğer eksik görüyorsak alternatifleri dostça sunmalı, karalamak adına değil yardımcı olmak adına konuşmalıyız.

Karalamak yerine; onlar yapmıyorsa siz iyi bir eğitim sistemi kurun, siz daha iyi fikirler sunun, siz daha iyi okullar açın. Fakat bir şeyler yapma çabasında olanların önüne geçilmez setler çekmeyin. Unutmayalım ki bu ülke bizim, bu okullar ve bu çocuklar hepimizin. Öyleyse hepimizin bir söz hakkı var.

Yıllardır birçoğumuz özgüven eksikliğinin esiri olduk. Devamlı eğitim sistemimizin olumsuzluklarını ve asla başarılı olamayacağımızı birbirimize anlattık durduk. Oysa öyle güçlü temellere sahibiz ki; böyle bir hazine hiçbir millette yok.

Kendimize güvenmeliyiz.

Yeniden ve kökten sorgulayarak, en tabii, en tarihî, en sosyolojik baza oturtularak yeni baştan var olmamız lazımdır.

Varoluşu bu millet yediden yetmişe kendisi yapacaktır.

Kendimize güvenmeliyiz, çünkü geçmişimizde atalarımızın temellerini attığı güçlü bir medeniyet yatmaktadır. Bu medeniyet ölmemiştir ve bu medeniyetin milleti hâlâ ayaktadır.

Batının meşhur prensibi Makyavelizm; hedefe varmak için her yol mubahtır. Onlara göre hedefe varmak için her vasıta, her araç geçerlidir. Bizde ise; öncelikli prensip fazilettir, doğruluktur, dürüstlüktür, erdemdir.  Fazilet adına zoru dahi göze almalıyız.

Yollar çileli olduğu miktarda hareket büyür.

Büyük yollar ve hareketler oldukça büyük güçlüklerle, çileyle başlar, ayın ve güneşin doğuşu gibi yavaş yavaş büyür, gelişir ve aydınlatır. Bir gün zirveye çıkar. Kolay yollar çilesizdir, sonuçlar basittir. Kimi insanlar zoru seçer başarır, kimileri ise kolayı seçer devamlı bir kısır döngü içinde kendini bulur.

Önce nicelik değil nitelik lazım. Yani sayıda değil özde ve cevherde büyüklük gereklidir. Büyük adımlar atılırken herkes yanınızda olmayabilir. Önemli olan tek başına başladığınız yolda devam ederken ideallerinizden ödün vermemektir. Geçmişi irdeleyip, geleceği hedefleyerek yeni açılımlarla ufkumuzu geliştirmek her zaman mümkündür. Bu yola çıkarken öncelikle kendimizi iyi yetiştirmeliyiz ki aydınlanma tamamlanabilsin.

Çözülmez gibi görünen birçok sorun ekip çalışmasıyla basite indirgenebilir ve olumlu sonuçlara ulaşılabilir. Önemli olan hareket noktasının doğru tespit edilmesidir.

Her sözümüzde eğitim ailede başlar diyoruz fakat eğitimin çıkış noktası olan anneyi eğitmeden başarılı olamayacağımızı gözden kaçırıyoruz. Anneleri yetiştirdiğimiz zaman zaten sağlıklı nesillere, güzel geleceklere ulaşmak zor bir süreç olmaktan çıkar.

Peki ne yapmalıyız?

Yapılması gereken en doğru yol nedir?  Elimizde bir bardak bulanık su var. Biz bunu temizlemek için bardağı kırıp yeni bir bardak su mu almalıyız, yoksa suyu boşaltıp, bardağı yıkayıp, içini temiz ve kaliteli su ile mi doldurmalıyız? Yapılması gereken sizce nedir? Doğru olan yol hangisinde gizlidir. Yıllar yılı biz her yeni dönem bardak kırmakla devam ettik. Oysaki bu sonuca götürecek bir çözüm değil, kısır döngünün başlangıcıydı.

Elimizdekinin kıymetini bilmek zorundayız.

Eğitim sistemimizi geliştirmek adına çok da uzaklara bakmamız gerekmez yabancı eğitim modellerini araştırmaya ayıracağımız vakti özümüze dönmek için sarf edebiliriz.

Modellemek kolaydır, önemli olan model alınabilmektir. Sadece batıya dönük yüzeysel bir çıkış yükseliş değildir. Kendi kültürel değerlerinin temellerine inip onları yeniden bugüne getirip canlı bir şekilde ortaya koyabilmektir yükseliş. En doğru çıkış yolu doğru ve yanlışı ayırt ederek, eksileri artıya çevirmekte gizlidir. Bilinç, bütünlük ve değerlerin birlikteliği gereklidir. Çocuklarımızın çok iyi yetişmesi için tarihi, sosyolojik, psikolojik perspektiflerden bakmak ve geçmişin olumlu değerlerini geleceğe aktarmak gereklidir.

Temel taşı fazilet yani erdem olan bir medeniyetin gerçek sahipleriyiz. Yani, en küçük noktası, doğruluk, hayır ve iyilik olan bir medeniyetin evlatlarıyız. Tarih ruhumuzu, şuurumuzu, kültürümüzü, edebiyatımızı, mimarimizi, sanatımızı, matematiğimizi, fizik ve kimyamızı yeniden diriltip çağımızın en başarılı eğitim sistemini kurmak için kolları sıvamalıyız.

Eskinin sırrını yeniden keşfetmek, doğu ve batı sentezini yakalayıp, birikimlerimizle harman ederek gelecek nesilleri yetiştirmek için bugün ilk adımı atmalıyız. Maddi ve manevi ilimleri kültürümüzle yoğurarak ve tüm ilerlemeleri yaparak eğitim sistemimizi yenilemeli, evrensel bir sistem haline getirmeliyiz. Örnek alan değil, örnek alınan olabilmenin sırrı burada saklıdır.

Köklü geçmişimiz temelleri sağlam bir sistem kurmamızın yardımcısı olacaktır. Bu yorucu bir sürecin başlangıcıdır. Tabii ki önümüzde engeller yer alacak, tabii ki bazı handikaplarla karşılaşacağız. Bu tür zorlukların ve engellerin yolumuzu kapamasına, hızımızı kesmesine, hevesimizi kırmasına izin vermemeliyiz.

Eğitim sistemimizi gözden geçirerek en mükemmel çözümü biz bulacağız. Evrensel bir bakış açısıyla özümüze döndüğümüzde sonuç daha yakınlaşır. Geçmişimiz diğer milletlerle kıyas kabul etmeyecek kadar güçlü materyaller ve konu birikimleriyle dopdolu. Koleksiyonumuz sınırsız. Yeter ki onları okuyup, özümseyebilecek kadromuzu kurabilelim. Örnek aldığımız her şeyin sanat değerinin olması gereklidir. Kültürümüzün ve edebiyatımızın geçmişte verdiği değerler, şaheserler, fikir yapıtları, düşünce eserleri bir bir ortaya konmalı, gözden geçirilmeli, incelenip irdelenmelidir.

Eskiden Osmanlı döneminde aydınlarımız; Arapça, Farsça ve yanında en az bir yada iki yabancı dil de bilmesi gerekiyordu. Peki ya şimdi?

Yüz yıl önce dedelerimizin yazdığı eserleri, bile birçoğumuz okuyamıyoruz. Türkiye'de kaç liseli Nutuk'u okuyup da anlayabiliyor? Geçmiş devirlerde bugünün lise çağındaki bir medrese öğrencisi 100 İslam klasiğini okumadan (en azından 40'ını) kelime kelime, ana dilinde, tahlilleriyle, şerhleriyle okutulmadan mezun edilmezdi. Yani bir lise mezunu ayarında birisinin bu klasikleri Arapçasından, Farsçasından tercüme ve şerhleriyle bilmesi demektir. Oysa günümüzde değil lise mezunları, aydın olarak geçinenlerden bazıları Mesnevi'yi dahi baştan sona aslından okuyamıyorlar. Hatta bugün yakın geçmişimizde, çağımızda yaşamış şairlerimizi, yazarlarımızı, düşünürlerimizi tanımayan devlet adamlarımız var.

Eski dönemlerde padişahın çocuğu da, sıradan bir ailenin çocuğu da klasikleri okumadan aydın olamıyordu. Şimdilerde ise eline kalem alan herkes kendini entelektüel hissediyor.

Gülistan, Bostan, Baharistan, Mesnevi… Kaçımız bunları şerhsiz asıllarından okuyabiliyor?  Bizim öğrencilerimiz Leyla ve Mecnun'u açıklamasından okurlarken, İngiltere'de tüm öğrenciler Sheaksper'i aslından okur ve anlar. İşte fark burada…

Temellerimiz sağlamdır. Binayı yıkıp yeni temeller atmak yerine, hazır temellerin üzerine geçmiş değerlerimizi fikir yapımızı kültürümüzle yoğurarak yaptığımız tuğlalarla yükseltmeliyiz. Başkalarının eğitim sistemini almak yerine, kendi var olan yapımızı geliştirmek ve bunu yaparken de tutarlı davranmak en doğrusudur.

Sorarım size Behram Kurşunoğlu kimdir? Çoğunuz bilmezsiniz fakat Einstein'ın hayatını en ince ayrıntısına kadar bilirsiniz. Behram Kurşunoğlu Geliştirilmiş İzafiyet Teorisi ile Einstein'ın İzafiyet Teoremini çürütmüş kişidir. Bizim bunları öğretecek fizik öğretmenlerine ihtiyacımız var. Diğer branşlarda da böyle olduğu takdirde bizi kimse tutamaz.

Unutmayalım ki; büyümenin ve gelişmenin sırrı kendi medeniyetimizi diriltmekte gizlidir. Bunu yaparken de; geçmişin envanterini çıkarmak, bir nevi geçmişin muhasebesini de yapmak zorundayız. Kendimize yönelmeli, özümüze dönmeliyiz.

Meselenin kökü; her şeyden önce milleti millet yapan, temelleri sağlam bir eğitim politikası izlemekle çözülebilir.

Sizlerinde bildiği gibi durgun su kokar. Sadece fikir üretmek, ilginç çözüm önerileri sunmak çok güzeldir. Fakat sonucun mükemmel olabilmesi için tek şeye ihtiyaç vardır. O da suyun akmasına izin vermek o durgun suya bir yol açmak lâzımdır. Öğrencilerimizin yetiştirilmesinde de bu önemli bir ayrıntıdır. Mükemmel bir eğitim verebilirsiniz. Fakat bu süreçte öğretim aşamasını da göz önünde bulundurmalı, çocuklarımızın öğrendiklerini uygulayabildiği alanlar sağlamalıyız. Yeni nesillerin öğrendiklerini uygulamalarına izin verilmeli, yani eğitime aksiyon getirilmelidir.

Meselâ ben hep derim öğretmenlerin ilk yıllarında çocuklara genellikle yazık olur. Bir öğretmen adayı meslekî eğitimlerinin tamamını almıştır almasına fakat iş aksiyona geldiğinde yarım kalmıştır. Birçok sorunla yüz yüze gelir. Sınıf disiplininden, ders eğitim taktiklerini ve metotları gerçek hayata aktarmaya kadar sayısız sorunla karşılaşır. Bunun sebebi üniversitede yeterli eğitimi almamış olmasıdır. Eylem adına tecrübe adına her yeni yıl yeni bir şeyler kazandırır. Eğer bu öğretim lisans döneminde başlamış olsaydı o öğretmenin öğrencileri bir yıl daha kazançlı olacaklardı.

En önemli sorunlardan birisi de ezberci eğitimdir.

Bilimde ezberci olmamalıyız. Her şeyin aslını özünü araştırmalı ve öğrendiklerimizi uygulamaya koymalıyız. Ezberci bir öğretim tarzı yerine destekleyici eğitime geçilmesi şarttır. Baskıcı değil, ödüllendirici eğitim… Yönlendirici değil, yöneltici eğitim… Öğrenciler mezun olana kadar öğrendiklerinin kendilerine lâzım olabileceğini ve karşısına bir sorun çıktığında nasıl çözüm bulacağını düşünemiyor. Çünkü kitaptan hayata aktarım hususunda büyük eksiklikler var. Çoğu zaman üniversite mezunu dahi kendi branşındaki bir problemle karşılaştığında cevap veremiyor.

Yeni bir oluşum ve yeniden yapılanmaya başlayana kadar plânlarımızı en ince ayrıntısına kadar yapmalıyız. Sorunun tespiti ve çözümünü kendimizde her cepheden araştırarak bulmalıyız. Yeni bir Mimar Sinan, Yunus Emre, Nasreddin Hoca, Baki, Ebu Suud Efendi, Katip Çelebi, Nef'i, İmam-ı Gazali, Akif, Bediüzzaman, Molla Camii, Nizamül Mülk yetiştirmenin şartları bunlar.

Bütün bunları gerçekleştirirken öğrencilerimizi gerçekten sevmeli, saymalı onların birey olduklarını, geleceğimizin onların elinde olduğunu kabullenmeliyiz. İlerlemek bütüncül bir yaklaşım tarzıyla olur bunu unutmayın. Fikirde, bilimde, teoride, sanatta ilerleyemezsek, ekonomi ve teknikte de geri kalırız.  Bu işin sırrı her alan ve sahada ilerlemekte, tek cepheli kalmadan, çok cepheli olmakta, donanımda ve kendine güvende, kendi için değil toplum yararına bir çaba göstermekte gizlidir. Tıpkı Muhyiddin-i Arabîler, İmam-ı Rabbanîler, Farabiler, Ebu Nuvaslar, Hafızlar, Sadiler, Yunus Emreler, Fuzuliler, Nedimler, Şeyh Galipler, Erzurumlu İbrahim Hakkılar, İbn-i Arabîler gibi yeni büyükler yetiştirip bilim ve hikmette öncülüğü alacağız. Yeniden Mimar Sinanlar, Necip Fazıllar yetiştireceğiz.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : ayşegül sevimli    18.07.2012
Yorum : sevgili a. Ssna.. üslubunuz makalenizi de okutuyor, denemenizi de.. bazen bir hikaye okuyor gibi kendimi kaptırdığım oluyor. ama kuzum nedir o makale hevsiniz? büyğük büyük sözler söyleme isteğiniz? sizin şiirleriniz de güzeld. ama onlaerı da artık görmiyorum. kalıcı olana yönelin.. yani sanata edebiyata.. hoş sanatın alıcısı yoktur. olmasın. örneğin bwenim gibi üç beş okurunuz olsa, onlar üzerine sizinle konuşsa az şey midir, bu? eskiler önce şair ve edebiyatçı olur; yazacaksa makalesini, araştırmasını ondan sonra yazardı. Necip Fazı da böyleydi, Ahmet Hamdi Tanpınar da..




Ekleyen : Ahsen Gündüz    09.05.2012
Yorum : Yeni eğitim sistemini duyduğum zaman şöyle bir düşündüm. İşte dedim artık eğitimde farklılıklar yaşanacak. Peygamberimizin 4 yaşta eğitime başlama metodu anlaşıldı.En iyisini o bilir. İnşaallah başaracağız ve çocuklarımız artık yap boz tahtası bir eğitim sistemi olmadan seçimlerinide uygun bir biçimde yaparak başaracak.Eğitimci biri olarak haydi başarıya diyorum.




Ekleyen : merve    08.05.2012
Yorum : Degerli yazarım; aklımızda olan bir çok soruya cevap getirmişsiniz. Allah sizden razı olsun. Bunların cevaplarını ne kadar uğraşsakta edinemezken, siz bizim için arastırıp ortaya koymussunuz. Efendim bende iki çocuk annesi bir bayanım. Ama çocuklarımızın geleceği için endişeliyim her birey gibi... Ama sizin gibi hayırlı yazarlar sayesinde bilgilenmek dualarımızı alıyor. Allah sizin gibilerin yar ve yardımcısı olsun. umarım evladlarınızda sizin gibi hayırlı işlerle ugrasırlar. Bilgilendirmelerinizin devamını bekliyoruz sabırsızlıkla.... Saygılarımla...





 
Yüreğimiz kan ağlıyor!... - Sayı 73
Eğitimde çıkış noktası... - Sayı 72
ESMA’ÜL HÜSNA İLMİ ... - Sayı 66
ESKİ BİR FOTOĞRAF KARESİ... - Sayı 65
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (123):
"Mülteci" meselesine bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 Eline, canına, yüreğine sağlık olsun hocam. Allah razı olsun Bu güzel için teşekkürler.... osman eroğlu

 Şiirin bestesini firdevs altındaş yaptı ve kendisi okuyor. Sevgiler...... Dilara

 Çok teşekkür ederim Amin hepimize🤲🤲... Ayşenur

 Çok beğendim.Buna benzer yazılar çokça işlenmeli.... mahir

 mükemmel anlatım; af etmiş olsan da gönül kırıklığı çok acı veriyor. buna öneriniz , makaleniz olur ... dr. Elvira


*Eskiden Allah için verilen selam, artık “rüşvet deyü” veriliyor.
*İnsanlığın ölçüsü olan selamlaşmak, kaybolalı beri, çevrede insan görmek zorlaştı.
Kardelen-Gazete: Sayı 3, 1989
Yalnız ve başıboş değiliz
İranın neye ihtiyacı var?
Tevhid yoksa huzur da yok
Kaleme yemin
Öz musikimizin piri: Mustafa Itrî Efendi
Ah
Eşek ve deve


Ali Erdal - İranın neye ihtiyacı...
Kadir Bayrak - Fars irfanı var mıdı...
Necip Fazıl Kısakürek - Devletleşen şiilik
Ekrem Yılmaz - Bizden gibi görünen
Ekrem Yılmaz - Al beni
Dergi Editörü - Kaleme yemin
Site Editörü - Tevhid yoksa huzur d...
Necdet Uçak - Ömür
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
M. Nihat Malkoç - Öz musikimizin piri:...
M. Nihat Malkoç - Filistin için ne yap...
Hızır İrfan Önder - Dermansız dertlere s...
Nihat Kaçoğlu - Serçelerin sesi
Mehmet Balcı - Almanya
Ahmet Çelebi - Bilemem
İktibas - İşte Budur Humeynî D...
Muhsin Hamdi Alkış - Fars palavrası
Kubilay Ertekin - Eşek ve deve
Halis Arlıoğlu - Gülerek günah işleye...
Erdem Özçelik - Geçmişten Geleceğe
Remzi Kokargül - Çoban çeşmesi
Murat Yaramaz - Çapraz sorgu
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Sırt döndüğüm şiirle...
Mevlüt Yavuz - Umutsuz
Cemal Karsavan - Aşk uyanır sabaha
Bekir Oğuzbaşaran - Âhir zaman ümmetiyiz
Yaşar Akyay - Yalnız ve başıboş de...
Yaşar Akyay - Hayatın Kaynağından ...
Yaşar Erim - Camiler boşaldı
Cahit Can - Türk farkı
İbrahim Durmaz - Yunusca
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14638784
 Bugün : 1360
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 632659
 Bugün : 101
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 87
 122. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 2
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 5
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim