Yüreğimiz kan ağlıyor! Ayşe Sena Ünsal Sayı:
73 - Temmuz / Eylül 2012
İçimiz yanıyor, gözlerimiz kan çanağı olmuş çağlıyor. Türk Kürt tüm millet evâtlarına ağlıyor. Türkler ve Kürtler kardeştir ve hep öyle kalacaktır.
Her kültürün varlığını gösterme, var olma, gelişme ilerleme hakkı vardır. Bizim de zaman içinde Kürt arkadaşlarımız, dostlarımız oldu. Onlarla kültür alışverişi içerisinde mutlu mesut yaşadık ve hâlâ yaşıyoruz. Kimse bir diğerini ötekileştirme çabası içerisinde değil. Biri diğerini olduğu gibi kabul ederse, asimile etme çabası içine girmez ve değer verirse herhangi bir sorun çıkmaz. Bu zaten yüz yıllardır böyle süregelmiş değil mi? Peki ya sorun nerede? Yıllarca kardeş gibi geçinen bu halk nasıl oldu da birbirine düşman oldu? Kendi kendilerine değil elbette. Dış mihrakların baskı ve yaklaşımları hatta oyunları sayesinde… İnsanların az gelişmişliğinden, fakirliğinden, çaresizliğinden yararlanan kişiler için beslenecekleri bir zemin her zaman vardır. Kötü niyetlerini kinlerini kusmak yerine, gözleri boyamak, cahil halkı kandırmak ve aldatmak onların en büyük silâhlarıdır.
İnsanların üzerindeki güveni zedelemek, korku iklimi oluşturarak üzerlerinde baskı oluşturmak maksadıyla belirlenen hedeflere ulaşmayı amaçlayan ve şiddet içeren faaliyetler yürüten, uzun yıllardır tüm ülkelerin canını yakan yasa dışı terör örgütlerinden biri de bizim içimizde. Bağrımızı dağlayan bir karayılan misali tüm varlığımızı zehirleyen; 1978'de kurulan, ilk silâhlı eylemlerine 1984 yılında başlayan PKK… O tarihlerden itibaren verdiğimiz şehit sayısı her gün yükselen 1994 yılında; 1.145'e çıkan PKK… Sonraki yıllarda terörle mücadelenin etkinlik kazanması sayesinde 2000 yılında 29'a düşen şehit sayısı, 2002'de daha da azaldı. Fakat bitti derken demokratikleşme adına verilen tavizlerin ardından birden bire 2008 yılında 171'e çıktı. 1984 yılından 2010 yılına kadar verilen şehit sayısı ise; 6.653… Tabiî ki bu rakamlar kayda geçirilenler. Şimdi bu sayı herhalde 7000'i bulmuştur. Gün geçtikçe daha fazla taviz koparma nedeni ile azgınlaşmışlardır. Bu farklı bir savaş taktiğinden öte bir şey değildir.
Yıl 2012 örgüt eylemlerine hiç ara vermeden devam ediyor. Yıllardır hep konuşuyoruz fakat çözüm odaklı hiçbir şey yapmıyoruz. Bu süreci devlet ve millet olarak el ele yürütmeliyiz.
Terörle mücadele kapsamında ilk yapılması gereken bu insanların teröre bulaşmalarını engellemektir. Bir teröristin ömrünün en fazla 7 yıl olduğu, ölüm yaşı ortalamasının da 26,3 ve % 95'inin de 35 yaşın altında öldüğü var sayılırsa hiç kimse evlâdının terörist olmasını istemez. Örgüte giriş yaşının 15 olduğu hattâ 13'e kadar indiği söylenmekte. Bu bilgiler dâhilinde örgütün yarısı çocuk. 13-15 yaş arası bir evlâdını bile isteyerek örgüte hiçbir annenin vereceğine inanmıyorum. Urfalı bir arkadaşım yıllar öncesini anlatırken; komşu çocuklarından bazılarının tanınmamak için yüzlerini kapamış insanlar tarafından nasıl dağa kaldırıldıklarından bahsetmişti. Ne veren tanıyor ne de alan. Silâhlarla evleri basıp, gözlerine kestirdikleri birini alıp çıkıyorlar. Ne yapabilirler ki? Karşı koysalar tüm aileyi tarayacaklar. Sadece ertesi sabah bir fısıltı dolaşıyor; falancanın oğlunu dağa kaldırmışlar…
Ölen bir teröristin babası mezarının başına Türk bayrağı dikerken; “Çocuğumu kim kandırdı, dağa kim kaldırdı bilmiyorum.” diyor ve ekliyor; “Edi bedes/Yeter artık” Kürdistan devleti kuracaklarını vaat edip kandıranlar aslında Türklerin kanına girerken, Kürt çocuklarını da telef ediyorlar. PKK çocuk savaşçılar istiyor neden; çünkü onlar soru sormadan inanacak, itiraz etmeye güç yetiremeyecek, baş eğecek, her söyleneni uygulayacaklar.
Peki, burada kim suçlu? Teröristlerin yaşadığı yerleri bilip, yok etmeyen hainler mi, ellerindeki silâhların nereden geldiğini bilip, kaçakçılığı önlemeyenler mi, çocuklarının öleceğini bile bile vermek zorunda kalan aileler mi, yoksa beyinleri yıkanarak birer silâh ya da canlı bomba haline getirilen küçücük çocuklar mı?
Sakın bana kaçakçılıktan, bu insan trafiğinin giriş çıkışlarından haberdar olunmadığını kimse söylemesin. Eğer bunca teknoloji içinde zaten bir ülkenin haberi olmuyorsa o daha büyük bir tezat değil mi? Sınırlarımız her an uydular tarafından gözetlenmeli ve uçan kuştan dahi haber alınmalıdır. Var olan her mayının yerini gösterecek sensörler koymak sanırım günümüz teknolojisinde hiç de zor değildir. Peki haberi var da durduramıyorsa ne denir gelin onu da siz düşünün…
Bu örgüt kendisine sempatizan topluyorsa da hangi yollarla yaptığı öğrenilmeli ve eğitim yoluyla insanlar bilinçlendirilmelidir. Asla ve asla küçümsememeli ve hafife alınmamalıdır. İnsanları “Özgürlük savaşçısı” olduklarına inandırmak, özgürlüklerine kavuşturmak için de canlı bomba olmaya ikna edebilmek kolay değildir. Bu ikilemin içinde kötü niyetlerini elde edebilmek için insanların zaaflarını kullanmaları gerçekten korkunçtur. Örgütün canlı bombaları şizofrenlerin içinden seçtiği hakkında duyumlar almaktayız. Bu hainler atacakları her adımı plânlarken bizim hâlâ bir yol haritamızın olmayışı içler acısı değil mi? Bölgede devamlı kamuoyu araştırmaları yapılmalı, halkın eğilimleri, düşünceleri, istek ve arzuları tetkik edilmelidir. Bölgedeki şehirlerde kültürel ve sosyal faaliyetlere; panel, konferans, sempozyum gibi etkinliklere ağırlık vermek ve birleştirici tutumlarla bölge halkını sürekli göz önünde tutmak gereklidir. O insanların da kendilerini özgürce ifade etmelerine kültürlerini geliştirmelerine olanak tanınmalıdır. Özgür düşünce herkesin hakkıdır. Bir toplumu millet yapan bayrak, marş, vatan ve resmî dil haricindeki değerlerin özgür bırakılması gerekmektedir. Bu farklılıklar zaten kültürümüzü daha da geliştirecek öğelerdir.
Yapılması gereken bir diğer şey ise; istihbarat ağlarımızın güçlü olmasını sağlamaktır. Hem terörün, hem de eylemlerin engellenmesi, gelirlerinin kesilmesi için bu gereklidir. İstihbarat için ayrılan mali kaynakların artırılması, teknolojik alt yapının geliştirilmesi, mevcut sistemlerin güçlendirilmesi gerekmektedir. Dışarıdan almak yerine kendimize ait sistemleri kurmalı ve geliştirmeliyiz. Bağımsız olmak zorundayız. Anında haber alıp hemen müdahale edebilecek seviyeye gelmeliyiz. Oradan teröristin geçtiğini 2 saat sonra görmemizin hiçbir faydası olamaz. Onlara dağı kendilerinden daha iyi tanıyan güzel yetişmiş elemanlarla karşı koymalıyız.
Aramızdaki kardeşlik hukukunu güçlendirmeli, millî birlik ve beraberliği desteklemeli, insanlar arası sevgi ve saygıyı çoğaltmalıyız. Bizim dinimiz İslâm dinidir. Yani güzel ahlâk ve kardeşlik dinidir. Bizim dinimizde karıncayı bile ezmek doğru değilken nasıl bir insan diğerine zarar verebilir? Hayatı dostça ve huzur içinde yaşamak varken, neden şiddet, neden terör?
Aklımıza ilk gelen soru; bu terör örgütü dağlarda, kentlerde barınırken ne yiyip ne içiyor, bundan da önemlisi ellerindeki modern ağır silâhları, cephaneyi alacak parayı nerelerden buluyor? Ele geçirilen kaleşnikoflar, kanaslar, roketler, tabancalar, el bombaları ve mayınlar nereden geliyor? Hepsinin menşei elbette herkesçe malûm da peki niçin bu işe bir dur denilmiyor?
Yıl 2012… Tam 28 yıldır bu işkence sürüyor. Ve kimse bir çözüm üretemiyor.
PKK'nın malî kaynaklarına göz atacak olursak düşmanlarımızın ne kadar içimize işlemiş olduklarını daha iyi göreceğiz. Her alana girerek kendilerine finansal kaynak bulmaktadırlar. Terör örgütünün bilinen para kaynakları şunlardır:
■Kaçakçılık (silâh, petrol ve ürünleri, insan, sigara, büyükbaş, küçükbaş hayvan, uyuşturucu ticareti vs.)
■Sözde gümrükçülük; örgüt kaçaklık yapanların malları üzerinden kendi çapında pay alıyor. Uyuşturucu kaçakçılığında kilo başına 50-100 dolar, çay ticaretinde at başına 5 lira şeklinde bir gelir elde ediyor.
■Türkiye üzerinden gerçekleşen yasa dışı geçişler yani göç kaçakçılığı. Her yıl yoksul ülkelerden Avrupa ülkelerine geçmek için birçok mülteci yasa dışı koşullar altında göç etmek için Türkiye'yi bir köprü gibi kullanıyor.
■ERNK'ye bağlı vakıf, dernek ve kuruluşlara yapılan bağışlar. 100 milyon Euro olduğu tahmin ediliyor. Bu kuruluşlar Fransa, Rusya, İsviçre, Danimarka, İsveç, Almanya ve Hollanda gibi ülkelerde faaliyet göstermekte olup, toplanan para trafiği Kürt Demokratik Halk Birlikleri (ERNK) tarafından kontrol edilmektedir. Bu birime bağlı Diplomasi ve Kurumsal Siyasî Çalışmalar Kurulu'nun altında, KNK-KUK isimli Kürt Ulusal Kongresi ve KON-KURD Avrupa Kürt Dernekleri Konfederasyonu tarafından organize edilmektedir. Sayıları 165'i bulan bu dernekler önemli bir para kaynağıdır. PKK terör örgütü Almanya'da resmen yasaklanmış olduğu halde çalışmalarını değişik isimlerin çatısı altında kurulan dernek ve kuruluşlarca yürütmektedir.
■Yandaş devletlerin yardımları; bu devletler para, silâh ve mühimmat yardımı yaparken bazıları açıkça kamp yeri temin ederek elemanlarına silâhlı eğitim verdiği de bilinmektedir. Bazı ülkelerin tarih boyunca bitmek bilmez idealleri; Suriye, İran, Irak, Lübnan, İtalya, İngiltere, İspanya, Almanya, Belçika, Fransa ve Bulgaristan bunlardan bazılarıdır. Şu anda hakkında takip kararı alınan 14 ülke ise şunlardır: Almanya, Yunanistan, Hollanda, Romanya, İtalya, İngiltere, Fransa, Avusturya, İsviçre, İsveç, Norveç, Finlandiya, İspanya, İrlanda. Özellikle yabancı ülkelerde yaşayan vatandaşlarımızı bölücü ve yıkıcı örgütler konusunda bilinçlendirmeli ve doğru stratejilerle yönlendirmeliyiz.
Gerekli durumlarda kırmızı çizgilerimizi tekrar hatırlatmalı, gerekli yaptırım gücünü göstermeliyiz. Yurt içinden ve dışından topladığı haraçlar ki; bu yol ile elde edilen yıllık gelirin 150 milyon Euro olduğu ifade edilmektedir.
■Büyük illerde örgüt elemanları tarafından yapılan soygun ve gasplar,
■Sahte para, sahte evrak, kara para vs.
Millet olarak hepimizin görevi bu işe bir dur demek, uyanık davranmaktır. Bu bataklığı kurutmak için malî kaynaklarını kapatmak zorundayız. Eğer kaçakçılığı tamamen engellersek bu insanlar işsiz kalacak ve PKK'nın safına geçecek diye düşünerek bu rezalete dur demeyenler kendileri örgüte hizmet ettiklerinin farkında bile değiller. Örgütün finansal kaynaklarını kurutmak, üstlerine binlerce bomba atmaktan daha etkili olacaktır.
Sınır bölgelerimizde güvenlik sabit karakollardan sağlanacağına mobil karakollar kurulması, hareketli timler oluşturulması daha güvenli bir ortam oluşturacaktır.
Asla ve asla yasa dışı terör faaliyetlerine katılanlar affedilmemeli ve hattâ affedilmesinin dile getirilmesi dahi yasaklanmalıdır.
Terör örgütü ile uzaktan yakından her hangi bir bağlantısı olan partilerin kapatılması ve çalışanlarının alenen cezalandırılması için gerekli mevzuat çıkarılmalıdır. Kurulması engellenmelidir.
Halkımız terörün gizli yüzünü öğrenmelidir. Bunun için eğitim çalışmalarına görsel ve yazılı medyaya, birlik ve beraberliğimizi pekiştirecek film ve yapımlara önem verilmelidir.
Kaçakçılığı ortadan kaldırmak için bölge halkının istihdam edileceği iş imkânları oluşturulmalıdır. Bölge savaş alanı halinden kurtulup çevre düzenlemelerinin yapıldığı, tüm sosyal imkânların bulunduğu cazibe merkezleri haline getirilmelidir.
Alışveriş merkezleri, spor ve kültür faaliyetlerinin geliştirilmesi için alanlar, okullar, üniversiteler gibi projeler sonucunda eğitim kısa sürede istenen düzeye ulaşacaktır.
Eski sistemlerin bizi başarı yerine başarısızlığa sürüklediğini gördüğümüz anda korkmadan yeni stratejiler ve yöntemler üretmeliyiz. Güzel olan her fikre açık olmalıyız, doğrular muhalefetin ağzından çıkıyor olsa bile uygulamada el ele, diz dize birlikte çalışmalıyız. Unutmayalım ki sınırlarımızdaki kırmızı çizgiler dedelerimizin kanları ile çizilmiştir. Değil bir bölgeyi gözden çıkarmak, bir avuç toprağımızı bile kimseye helâl etmeyiz. Bu ülke hepimizin ve onu koruyacak olan da biziz. Bu uğurda ne varsa milletçe yapmaya hazırız ve her daim hazır kalacağız. Analar ağlamasın, yürekler bir daha dağlanmasın.
|