Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     4652 kez okundu.     1 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

Adın en çok neye yakışır senin
Rüveyda Nesibe Kantar

  Sayı: 72 - Nisan / Haziran 2012

Sabahın ansızın karanlığı sarmasıyla kuşlar bütün cıvıltısını saldı… Göz çukurlarında kâbusları biriktiren yetim çocuklar rengârenk renkleri alarak bağırlarına, taştan yataklarından kalkıyorlar… Hadi buralarda bir yerlerde olmalı zahmetli ve zor gecelerden, gündüzlerden kalma yaşlı vefa kaldırımları…

Masaldı yaşadığımız kimseler inanmadı, biz bile… Uzaklar boyut değiştirdikçe yakınlaşıyorduk gerçeğe, sahipsiz sokak köpeklerini bizdik bağrımıza yaslayan… Açıl dersem açıl, kapan dersem kapan gökyüzü… Es dersem es, savur dersem savur bizi rüzgâr, yetim gülüşlerinden kuleler dikelim huzur ülkesinde… Vefa kıyısında gönlümüzce…

Sabah erkenden sokakta nasiplerini arayan yaratıklar gibi, vefanın geçtiği yerden yayılacak kokunun, nasibin peşine düşüyorum…

Üzerine basa basa yoksulluk ve çirkinlik, bahtsızlık ve talih dinlemeden “insan” olanın yolculuğudur vefa… Uzun ve çileli bu zorlu yolda İsa’nın(a.s) havarilerinin göbek adı, sahabelerinin künyesidir vefa…

Vefa insani bir eylemdir. Düşünce, akıl sistemi olan önemli araçlarla gerçekleşir. Hayatında bir gün olsun insan olamamışlara olmaz, yakışmaz bu elbise…

Her üstte şık durmaz defo yapar vefa, aldığın fazlalıkları gizlemez şeffaftır ve halisanedir… İçin başka dışın başka tutmaz bulanır bu su… Akif’im insanlığın ölçüsü derken vefa libasını, erdemli olan giyer elbette onu…

 Vefanın her şeyi var sanki bozası, pastanesi, hastanesi… Ama burada neden yok sol yanında mı olmalı… Sağ yanında mı? Vefayı nereye koymalı nasıl saklamalı…

Bakışlarını simsiyah gövdesine mıhlayan asi ve günahkârların, maddiyattan öteye anlam ifade etmeyen sarhoş zavallıların idrakine sığamayacak kadar büyük ve özel bir duygudur...

Şimdi yolların en amansız yerinden derinden bir vefa istiyordu yaşlı kadın, çizgilerle haritaları avuçlarına biriktiren bu kadın ne zor bir yoldan geçmiş, ne zor bir hayat yaşamıştı kim bilir… Gözleri gece gündüz tik taklarda vefa yollarına düşen masum kelebekleri içeriye almak için seherde pencereleri açıp, kapısının önünü temizleyip, belki bu gün diyerek pencere kenarlarına bazen kapı önlerine oturup bekleşmenin en hazin saatlerini yaşıyordu her gün… Nafile beklemekle gelseydi keşke beklenilenler…

Unutmuştu gazeteler, televizyonlar, insanlar vefayı birbirlerine sorup duruyorlarken, bir yandan cilt cilt kitaplarda tanımlara boğuluyordu yüzüm, vefa neydi neredeydi? Onu bulup tanımalı belki bir plaket verip onurlandırmalıydı insanoğlu…

Sabah erkenden kalkmayı adet etmeye her gece söz veren ben,  acı bir sesle irkiliyorum yerimden… Sokak bomboş bir ben, bir ayyaş şoför ve iki köpek uyanık… Göklerde ararken vefayı, resmini çekmek nasip oldu sokak ortasında… Yerde inleyerek yatan, kıvranan köpeğin başucundaki diğer köpek inliyordu onunla… Saat 02.23 saatler ilerliyor inlemeler bir artıp bir yükseliyor… Vefa kaldırımlardan buradayım diyordu saat 03.56 can veriyor masum köpek oracıkta… Koşuşturmalarım sonuçsuz kalıyor telefonlardan yüreğim hüzünle dönüyor… Saat 05.34 ensesinden sürükleyerek bir ağaç altına sürüklüyor cansız bedeni iniltiler arasında… Arkasında 5 köpek daha ulumalar ulumalar ağlamalar… Vefayı gördüm diyorum sabah uyanan herkese… Ellerinden tutup çocuklara… Vefayı gördüm dün gece işte tam burada, bu ağacın altında…

Vefanın kaldırımları çile, gözyaşı, vefanın kalp atışları yürekten, vefanın asfaltı masumiyet sadakat örülü…

En çok gri bir yalnızlığı alıyor omuzlarına vefa, sonuçta terk edip giden insandı onu nasılsa, bir mahzun iki damla yaş göz bebeklerinden cefakâr avuçlarına doğru kayıp gidiyordu yine… Yalnız senden başka kimsenin bilmediği, görmediği yerleri anlatacak kimselerin olması hâlâ ne tuhaf, anlayamayanların sayısı ancak acını arttırmaya yarıyordu ne de olsa…

Yalanların arkasına düşüp, hayatın nasıl zehir edileceğini en iyi insanoğlu bilir… Hadi söyle sahici yalanların tadı aklımda, unutmak üzereyim, yoruldum hepsi bu, gerçekler çok ağır geliyor çoğu kere… Ucundan tutsak rengârenk uçurtmaların, çocuk yanımızla güneşe bakıp gözlerimizi kamaştırsak… Yaşaran gözlerimizi omuzlarımızda kurulasak, itişsek, dövüşsek, dokunsak ağrıyan yanlarımıza…

Vefa tünelinden en sahte maskelerle geçmek zor bilirim, aynalarda parça parça aksini seyreden adamın aksakallarını kara eylememesi sanırım bundandır… Aynalar kadar vefasız, azıcık kayırsa karşısındakini örtse tüm kusurlarını… Kör bir kuyuya bağırmak gibidir vefa… Açlıktan ağlamak kadar, susuzluktan çatlamak kadar masumane ve yalın…

Her babayiğidin harcı değil vefa, zırhını yüreğine geçirip adım adım ömrünü sürüklemek, yürek ister emek ister, kalın ve güçlü bilekler ister vefa adına…

Her bedene uymaz, her kıyafetin üstüne şık durmaz vefa… Annenin evladına seslenişi gibidir. Kulaklarda yalnızca tatlı nidasını bırakır sansan da gözlerde en esaslı gözyaşı olabilecek bir nimettir.

Namuslu sofralarda başköşededir, boşuna meyhanede arama… Elindeki nasırların arasından sızan tatlı bir acıdır, gururla yürüyen adamın yüzündeki nurdur, kara gölgeli, kara sesli, kara vicdanlı biçarelerde arama…

Koşulsuz sevmelere masumane istekleri bilmeyenler nerden bilsin ki vefanın kıymetini… O öyle bir şeydir ki demircinin elindeki antika baston gibidir… Eehhh deyip yolun bir tarafına fırlattığı… Sahi demirci nerden bilsin ki antika bir bastonun kıymetini… Onca sene onurlu yılların destekçisi olduğunu… Gözlerini maddenin kabaran iştahına dikmiş kaba saba bir demirci nereden bilsin kıymetli geçmişin geleceğe nasıl ışık tuttuğunu, görmeyen gözlere fer, yalnızlıktan ölen biçarelere çare olduğunu… Bilmeyen ne bilsin vefanın kadrini kıymetini…

Şimdi yanıma ak haliyle vefanın tel tel dökülen geçmişini alıyorum, uzayan yollarda tek dayanağım en esaslı yoldaşım vefanın hassas ve kırılgan ama bir o kadar insani yoldaşlığıyla ahirete bakan en uhrevi yarınımı süslüyorum… Yanımda vefa gemisi yoldaşlarımla…

Kara gecelerde, kara adımları görüp, kara sesleri duyan Allah’ım Vefanın saf, temiz ve aydınlık baharlarında en sakin ve huzurlu yarınları yaşat bize…

Vefa önünde başka kapılar açılsa da gidememektir… Vefa kabrinin başında dökülen iki damla yaştır… Vefa kalamamaktır… Vefa sevememektir… Vefa sevmektir… Bir isim bulsam sana ve uyansam en huzurlu yanımla… Sahi, adın en çok neye yakışır senin?


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : misafir    10.05.2012
Yorum : gerçekten güzel omuş rüveyda hanım gerçekten başarılı.,.





 
Adın en çok neye yakışır ... - Sayı 72
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (123):
"Mülteci" meselesine bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 Çok teşekkür ederim Amin hepimize🤲🤲... Ayşenur

 Çok beğendim.Buna benzer yazılar çokça işlenmeli.... mahir

 mükemmel anlatım; af etmiş olsan da gönül kırıklığı çok acı veriyor. buna öneriniz , makaleniz olur ... dr. Elvira

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun


Batı; kaybettiği noktanın idrâkinde ve kazanacağı noktanın gafili olduğunu -yalnız kendine- ihtar ederek bugünkü buhranını yaşıyor. Biz; tüm taklitçiliğimize rağmen hem birincisinin, hem ikincisinin gafletindeyiz.
Eğer batı gibi kaybettiğimiz noktanın idrakinde olabilseydik, elimizden kaçırdığımız bunca zamandan ötürü eyvahlar eder; kazanacağımız noktanın gafletinden de sıyrılabilirdik…
Kardelen: Sayı 3, Aralık 1993
Yalnız ve başıboş değiliz
İranın neye ihtiyacı var?
Tevhid yoksa huzur da yok
Kaleme yemin
Kardelenden Haberler


Ali Erdal - İranın neye ihtiyacı...
Kadir Bayrak - Fars irfanı var mıdı...
Necip Fazıl Kısakürek - Devletleşen şiilik
Ekrem Yılmaz - Bizden gibi görünen
Ekrem Yılmaz - Al beni
Dergi Editörü - Kaleme yemin
Site Editörü - Tevhid yoksa huzur d...
Necdet Uçak - Ömür
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
M. Nihat Malkoç - Öz musikimizin piri:...
M. Nihat Malkoç - Filistin için ne yap...
Hızır İrfan Önder - Dermansız dertlere s...
Nihat Kaçoğlu - Serçelerin sesi
Mehmet Balcı - Almanya
Ahmet Çelebi - Bilemem
İktibas - İşte Budur Humeynî D...
Muhsin Hamdi Alkış - Fars palavrası
Kubilay Ertekin - Eşek ve deve
Halis Arlıoğlu - Gülerek günah işleye...
Erdem Özçelik - Geçmişten Geleceğe
Remzi Kokargül - Çoban çeşmesi
Murat Yaramaz - Çapraz sorgu
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Sırt döndüğüm şiirle...
Mevlüt Yavuz - Umutsuz
Cemal Karsavan - Aşk uyanır sabaha
Bekir Oğuzbaşaran - Âhir zaman ümmetiyiz
Yaşar Akyay - Yalnız ve başıboş de...
Yaşar Akyay - Hayatın Kaynağından ...
Yaşar Erim - Camiler boşaldı
Cahit Can - Türk farkı
İbrahim Durmaz - Yunusca
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14593389
 Bugün : 3930
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 631104
 Bugün : 750
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 88
 122. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 5
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim