Terör ve zulüm Turgay Ertem Sayı:
73 - Temmuz / Eylül 2012
Terör deyince 30 yıldır yaşadığımız bir kâbus akla geliyor, Kürt nüfusun fazla olduğu yörelerdeki insanların memnuniyetsizliğini istismar eden, adını PKK koydukları silahlı eylemcileri olan, televizyon ve medyası bulunan güçlü bir organizasyonları var. TBMM'de temsilcileri ve halktan gönüllü veya gönülsüz destekçileri, şehirlerde militanları bulunan bir yapıya sahipler. Bu yapının dışarıdan destekçileri olduğu bir gerçek. Uyuşturucu kaçakçılığı ve başka yöntemlerle maddî ihtiyaçlarını giderdiği de biliniyor. Kürt sorunu, Cumhuriyet öncesinden bu yana giderek büyüyen ve gitgide çözümü zorlaşan bir sorundur. Bunda Türk Cumhuriyeti’nin de hataları, yanlışları vardır. İngilizlerin ve diğer dış güçlerin kışkırtmaları, Şeyh Sait ayaklanması ve sonrasında yaşananlar o bölge halkının devlete küskünlüğüne sebep oldu. İslâm kardeşliği yerine ırk üstünlüğünü hatırlatan “Ne mutlu Türküm Diyene” sloganı, Türkçe'den başka dili düşmanca görme ve daha pek çok şey yeniden gözden geçirilmelidir.
Ancak terör kavramı, sadece bahsettiğimiz konuyla sınırlı değil bence. Allahın “zulüm” adını verdiği her şey bir bakıma terördür. Kural tanımayan, etrafına korku ve dehşet saçmak üzere hareket edenler elbette başkalarına zulmederler. Haksızlık yaparlar. Kendi yandaşlarına bile aynı dehşeti ve korkuyu yaşatırlar.
Eşyanın, insanın, yaratılmış her şeyin yaradılışına uygun olmaması hali zulümdür. Nefsine zulmedenler, Allah’ın emrine uymayanlardır. Kafası bozulunca küfreden, evlâdıyla eşiyle ilgilenmeyen, yere tüküren, sigara içen, sağlığına dikkat etmeyen, doyduktan sonra yemeğe devam eden insan da hem kendine hem de başkalarına zulmediyor demektir. Denizin içine geminin pisliklerini boşaltan gemi kaptanı, yapılana sessiz kalan veya engellemeyenler de zulmün ortaklarıdır. Zulüm, terörün ortağıdır ama zulüm sebebiyle terör haklılık kazanamaz.
Sporda bilhassa futbolda rakibe düşmanca tavır almak, taraftarlık duygusunu namus ve iman meselesi haline getirmek, trübündeki koltukları kırıp parçalamak da terördür ve meşru görülemez. Son yıllarda maçlarda gördüğümüz manzaralar korku ve dehşet uyandıran özelliktedir.
Hastanede, yakınını istediği gibi tedavi etmediğini düşündüğü doktora saldıran, sırtında sopa kıran, hattâ doktoru öldüren ruh hastaları da bir çeşit teröristtir. Hasta yakınları ne olursa olsun doktoruna saygısını ve güvenini terk etmemelidir. Ben hiçbir doktorun kasten yanlış tedavi uygulayacağını düşünmek dahi istemiyorum.
Terörist anlayışının tedavisi bence sabrı öğrenmekten geçiyor. Sabrı bilmeyen, ahiret inancı Allah'ın takdiri nedir bilmeyen insanlar ve toplumlar ruh hastası olmaya adaydırlar. Unutulmasın ki; “Bir ömür dediğin bir gün kadar az, dünya halidir bu hiç belli olmaz”.
|