Benim de söyleyeceklerim var Turgay Ertem Sayı:
92 -
Milletlerin bağrından çıkan ve o milletin en çok ihtiyaç duyduğu konuda gereğini yerine getiren seçilmiş insanlar vardır. Tarih bunu teyit ediyor. Necip Fazıl KISAKÜREK, Türk Milleti’ne Hâlık’ının bir armağanıdır. Söyledikleri, yaptıkları, yazdıkları ile az fikir üreten ve az okuyan bir toplumun çok okunan ve çok konuşulan insanı oldu.
Türk Milleti’nin meselelerini teşhis etmede ve çareler üretmede Necip Fazıl kadar gayretli çok az insan vardır. Cumhuriyet döneminin tek partili siyaseti, Demokrat Parti dönemi, ihanete varan kararlar, milletin ihtiyaçlarını gözetmeyen kanunlar ve kurumlar… Bu hengâmede kalemiyle yanlışların altını çiziyor, yapılması gerekenleri sıralıyor, kelimelerle cambaz gibi oynuyor, müthiş benzetmeleriyle yazdığı yazılarını defalarca kapatılmasına rağmen yılmadan “Büyük Doğu”larla ve kitaplarıyla yayımlıyor.
“Büyük Doğu”, Üstad Necip Fazıl’ın ütopyasıdır. Türk Milleti’nin başını çektiği, liderliğini yaptığı, ruh dünyasını ön plâna alan ve insana insan olduğu için değer veren bir dünya hayâl etmiştir. Bu potansiyelin Doğu insanında olduğunu görmüş; güneşin battığı tarafı gerçek çehresiyle tanımış, materyalizmin ve emperyalizmin kaynağı olduğunu anlamıştır.
Necip Fazıl adını duyduğumda lisede idim. Sesini, Kütahya’da vermiş olduğu bir konferans bandında duymuştum. Tekerlek bantlı kocaman bir teyp idi. Çok sevdiğim bir ağabeyim onun şiirlerini aynı teybe okumuştu. Şiirlerinin olduğunu da öyle öğrendim. Derken, “Sakarya Türküsü”nü duyduğumda çok etkilendim. En kısa zamanda ezberlemeliydim bu şiiri. Birkaç arkadaşımla birlikte, birbirimize okuyarak ezberlemiştik bu güzel şiiri…
Kütahya’da vermiş olduğu bir konferansında (İman ve Aksiyon) Tavşanlılılar’ı şuurlu olduklarını söyleyerek övmüştü. O dönemin emniyet müdürüne de zaman zaman söylediklerini iyi kaydetmesi için esprili uyarılar yapmıştı. Pek çok kişi ayakta dinlemişti o gün konferansı…
Oğlu Mehmet Kısakürek, babasının şöhretinden nasibini almış, İstanbul’da babası gibi düşünmeyenlerin gazabına uğramış ve öğrenimine Kütahya Lisesi’nde devam etmek zorunda kalmıştı…
Eğitim enstitüsü yıllarında “Bugün” ve Bab-ı Âli’de “Sabah” gazetelerinde yazdığı “ÇERÇEVE” makaleleri sabahları ilk fikrî ve manevî gıdamızdı. “Büyük Doğu”ları da takip ediyorduk çıktıkça…
1979 yılıydı sanırım. Üstad, “İman ve İslâm Atlası”nı yayımlamış, paralarının toplanma işini bizzat takip ediyordu. Sevgili Ali ERDAL hocamız Kütahya’ya gelen kitapların parasının gönderilmesinin geciktiğini ondan duyduğu zaman ne kadar üzülmüştü. Ben de böyle bir insan para işi ile bizzat ilgilenmek zorunda bırakılmamalı diye düşünmüştüm…
Necip Fazıl KISAKÜREK’in evinde kalacak ve yemeklerini yapacak bir aşçıya ihtiyacı olduğunu söyledi Ali ERDAL hoca ve böyle güvenilir birini tanıyıp tanımadığımı sordu. Gelen misafirlerine yemek ikram etmek için istiyormuş aşçıyı. O zamanlar, anneme durumu anlattığımı, “Gider misin?” dediğimde, “Giderim” de dediğini hatırlıyorum. Ne harika olurdu… Annem, Necip Fazıl’ın aşçısı olduğuna göre biz de sık sık ziyaretine giderdik…
Her Türk Genci’nin başucu kitapları arasında; “Kur’ân-ı Kerîm”, “Safahat” ve “İdeolocya Örgüsü” olmalıdır mutlaka. “İdeolocya Örgüsü”, dürüst bir toplum ve yönetim yapısının nasıl oluşacağını, nasıl faaliyet göstereceğini, ebedî saadeti hedefleyen bir insan gözüyle ele almıştır. Meseleleri nasıl ele almamız gerektiğini kendine yakışan bir üslûpla, rejimi değiştirmeye kalkışmak gibi saçma bir suçlamaya maruz kalmayacak bir anlatımla belirtmeyi başarmıştır. Mevlâm eserlerini yeni nesillere faydalı kılsın. Kendisinden engin rahmetini esirgemesin…
(Kardelen yıl 11, sayı 34; Temmuz/Eylül 2002)
|