Üç annem vardı Turgay Ertem Sayı:
74 - Ekim / Aralık 2012
Üç annemi de 10 ay içinde kaybettim. İlki beni doğuran annem (Ülfet) Ekim 2011’de, ikincisi beni sütüyle besleyen sütannem (Kadriye) Aralık 2011, üçüncüsü de sevgili eşimi benim için doğuran kayınvalidem (Nuriye) Ağustos 2012 başında vefat ettiler. Annem kalbinden ve görevini yapamayan böbreklerinden, sütannem kanser illetinden, kayınvalidem -ki biz ona hacı anne derdik- üç yıldır felçli oluşundan mustaripti. Hayatı veren Allah, ölümü de yaratmış. “Her nefis ölümü tadacaktır.” demiş. Onun emri karşısında bize rıza düşer…
Ülfet annem, Kırşehir'li idi. Küçük yaşta kendi anasından ayrılıp subay olan babasının yanına, üvey annenin merhametine sığınmıştı. İstanbul'da ilkokula başlamış, Nimet Çalapala gibi öğretmenleri olmuş, çok zeki ve meraklı olduğu halde daha üst okullara gönderilmemişti. Dedem görev icabı Kütahya'ya gelmiş, Ahierbasan yokuşunda kiraladıkları evin bitişiğinde oturan mal müdürlerinin büyük oğlu Nihat'a annemi, Allah'ın emri peygamberin kavli ile eş olarak istemişlerdi. Kalabalık ve boğazına düşkün bir aileye, küçük yaşta zayıf, sıska bedeniyle gelin olmuş ve hayat mücadelesine katılmıştı. Dirayetli, şefkatli, okumayı çok seven, öğrenmeğe meraklı oluşuyla kendini tanıyanlarda “öğretmen hanım” intibaı uyandıran, güzel İstanbul Türkçesi konuşan bir kadındı. En zor zamanlarda bile sızlandığını, halinden şikâyetçi olduğunu duymadım. Hayattan zevk almasını bilmiş, çocuklarıyla beraber olmak için her fedakârlığa katlanmıştı. Son yıllarda yeni hastalıklar çıkması, yeni yeni ilaçlar almak zorunda kalmasından çok şikayetçi idi. Vefatına yakın anlarda Allah, Allah diyerek dar-ı bekâya göçtü. Vasiyeti, öldüğü yerde toprağa verilmesi idi. Edremit'e, yıllar sonra bir araya geldiği kardeşi Şâdan'ın yanına toprağa verdik.
Sütannem Kadriye, Kırşehir'e bebek olarak gittiğim sene (1953) ağlamamam için emzirmiş ve beni kızı Sultan'la kardeş yapmıştı. Kendisi dokuz yaşında babasız kalmış. 14 yaşında evlenmiş, genç yaşta dul kalmış ve çocuklarını ıstar (halı) dokuyarak, inek besleyerek, aşçılık yaparak kazandığı üç beş kuruşla yetiştirmişti. Herkesin yardımına koşan, mahallenin hürmet ettiği bir kadındı. Her işten anlar, sözünü dinletir, İmaretteki eski tek katlı bahçeli evinde ısrarla yaşamak isterdi. Öldüğünde mahalledeki yegâne tek katlı ev onundu. Kardeşinin çocuklarına da baktı. Mevlâm onu cennette sevdikleri ile beraber eylesin.
Hacı annem, eşimin annesi sessiz, mücadelesiz ama telaşlı ömrünün son üç yılını Rabbinin bana dön emrini beklemekle geçirdi. Karaçay köyünden Çardakbaşı köyüne gelin gitmiş, sonra Eskişehir'e oradan da Kütahya'ya gelmişlerdi. Hacı baba (İdris) Azot fabrikasından emekli olunca, 1980 yılında birlikte karayolundan hacca gitmişlerdi. 19 senedir bizimle birlikte oluşu, annemle beraber iki dünürün aynı odayı, aynı dolabı paylaşmaları, son zamanlardaki felçli haline razı oluşu, isyan etmeyişi, bizler için ne güzel bir örnekti. Son zamanlarda Hacı anne: “Yarabbi üç ayların birisinde Yasin'in yarısında, ezanlar okunurken, kelime-i şahadet getirerek benim canımı al” diye dua ederdi. Öyle de oldu. Ramazan ayının 13 ünde, eşim Yasin okurken, yatsı ezanı okunurken sessiz sedasız ayrıldı bu dünyadan.
Analarımızın varlığı bizim için sevap kazanma imkânıydı. İnşallah, onlara rabbimin rızasına uygun bir şekilde evlatlık görevini yerine getirmişizdir. Biz onlardan razıydık… Umarım onlar da bizden razı olmuştur. Allah mekânlarını cennet etsin…
Allah bütün geçmişlerimize ve bizlere rahmet ve mağfiret etsin. Âmin.
|