Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 34 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     3017 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Mümin-Kâfir
Kürsü Mümin-Kâfir

  Sayı: 75 - Ocak / Mart 2013

(İman ve İslâm Atlası’ndan)

PEYGAMBERLER

Kâfir – Allah münakaşasını bırakalım! Bu münakaşada, ne inanmayanın inanana, ne de inananın inanmayana kendisini anlatabilmesine imkân var! Köstebekle balık arasındaki iklim görüşü ve münakaşası gibi bir şey… Hem bu âleme mantık ve aklî murakabe de fazla nüfuz edemiyor. Sizinle kabul ederseniz, dinleri konuşalım.

Mümin – Aczinizi ve halinizi itiraf eder gibi bir üslubunuz olduğunu ve müminlere mahsus silâhları imana zıd yolda kullanmaya davrandığınızı hissediyor musunuz?

Kâfir – Geçelim efendim, geçelim! Dinleri konuşmaya hazır mısınız?

Mümin – Buyurunuz!

Kâfir – Peygamberlere inanıyor musunuz?.. Boyuna inandırmaya çalıştığınız bir oluşa, asıl siz inanıyor musunuz?

Mümin – Peygamberlere, ışık ve hararet kaynağı güneşe inanışımı aşan bir (realite) katiyetiyle inanıyorum!

Kâfir – İnanır göründüğünüzü biliyorum, fakat samimiyetle inandığınıza inanmıyorum! Kendinizi kandırmaya çalışmaktasınız belki…

Mümin – Bari benim inandığıma inanacak kadar olsun, bir inanma nasibiniz olsaydı… Meşhur bir kâfirin bir sözü vardır: “Biz Allah’a ve Peygamberlere değil, ancak Allah ve Peygamberlere inanan insanların mevcut olduğuna inanırız.” Bu nasipsiz kadar da mı nasibiniz yok?

Kâfir – Haydi, Allah’a, o mücerred kuvvete, evvelî ve nihaî müessire inanıyorsunuz, ben de bu inanma ihtimalini anlar gibi oluyorum! Fakat peygamberlerin diyelim; yani bizim gibi alalâde insanların, Allah tarafından gönderilmiş olduğuna nasıl inanılabilir?

Mümin – Bunun “nasıl”ını sormayın! Çünkü siz, inananın, inandığına inanmayacak kadar mücerret inanma hassasını kaybetmiş bir bedbahtsınız!

Kâfir – Ama sualime cevap vermiyorsunuz!

Mümin – Ne yapayım ki, sualinize cevap vermeden evvel Allah’ın lûtfiyle, sizi, sizin fikir ve ruh seciyenizi, bir kere daha tesbit ve müşahade altına almanın enfes fırsatını kazanmış bulunuyorum! Sizin gibilerin fikir seviyesini en mükemmel ifade eden, yine İmam-ı Gazali Hazretleridir:

“Bunlara desen ki, arkandan bir kaplan geliyor, üzerine hücum edip seni parçalayacak, inanmazsan dön ve bak! Sana şu cevabı verirler: İnanmam ve dönüp bakmam; sen daha evvel arkamdan kaplan geldiğini ispat et ki, bakayım!”

Kâfir – Kah, kah, kah! Ne zarif mantık canbazlığı!

Mümin – Mantığa bu kadar güvenen siz, demek şimdi onun canbazlığını da bizde görmeye başladınız!

Kâfir – Mantığı tersinden kullanmak…

Mümin – Öyleyse, işte yine kendi ağzınızla yakalandınız. Demek mantık, tersinden de kullanılabiliyor!.. Ve bu kullanıştan rahatsız olmuyor. Nitekim (sofist)lerin sahte mantığını ezip geçen (Sokrates), üstün mantığın temsilcisiydi. Gelin, size mantık nedir, öğreteyim: Mantık, bir inanıştan sonra, tıpkı bir (geometri) mütearifesine bina edilen icaplar gibi, o inanışa bağlı gereklerin, sebep ve neticelerin idrak ölçüsünden başka bir şey değildir; ve sultan olmak yerine vezir selahiyetinde bir vasıtacıktır.

Kâfir – Sultan kim?

Mümin – İman, inanış… Sultan ferman eder, vezir de icaplar ve gerekler manzumesinin örgüsünü tertipler. Bu işin ismi mantık olur.

 

PEYGAMBER

Kâfir – Peygamber bahsini tekrar ele alalım. Peygambere inanılır mı?

Mümin – Yalnız ona inanılır, inanmak, ona inanmaktır.

Kâfir – Allah tarafından gönderilmiş mutavassıt kullar bulunduğuna inanmak, Allah’ın insana verdiği idrak melekelerini inkâra kadar gitmez mi? Allah’ın, kullarını kendisine davet için mutavassıta ne ihtiyacı var?

Mümin – Ne elem verici sual!.. Bunu, sizin vaziyetinizde bulunanlar, bir de şöyle vazederler: “Asıl kulun, Allah’ı bulmak için mutavassıta ne ihtiyacı var?”… Hâlbuki kul muhtaç ve Hâlik bundan münezzehtir.

Kâfir – O halde?..

Mümin – Kullarını her hususta birbirine muhtaç yarattığına göre, en üstün akıl derecesindeki peygambere de bütün kullarını muhtaç etmesi ve Allah’a ermek yolunda kullarının bu ihtiyacını Peygamberle gidermesi Yaradanın şan ve rahmetine tam uygun değil mi?

Kâfir – Peygamberlik iddiasındaki zatlar bunu kendilerinden uyduruyorlarsa?

Mümin – Şüphe denilen iblis, size bu tarafiyle nüfuz ediyor da niçin, “Ya dedikleri aynen doğruysa!” sualine yanaştırmıyor? Allah’ı kabul eden için onun, kullarına inayet ve rahmet muradıyla Peygamberler hâlketmesinde bir muhal hissi duyulabilir mi? Şüpheci şeytan niçin şüphe madalyonunun öbür yüzünü gizliyor?

Kâfir – İyi ama Peygamberlerin sıdkına ait hangi vesikaya sahibiz?

Mümin – Yine kendi elinizle yakalandınız. Müthiş bir vesikaya sahibiz. İhlâsları… Namütenahi derin ve taklit kabul etmez saffet ve halisiyetleri… Azim ahlâkları, üstün akılları ve en küçük hayal ve vesveseye yer vermeyen örnek doğrulukları…

Kâfir – Yalancı peygamberler görülmemiş değil ya!..

Mümin – Aman, şimdi ne güzel yakalandınız! Elbette görüldü. Fakat onlar peygamber olup da yalancı olanlar değil; yalancı olup da peygamber olmayanlardır. Bu işin yalancısı hemen yakayı ele verdiğine göre, demek bizzat ve bilfiil doğrucunun sıdkına ve doğrucuların varlığına kıyas unsuru teşkil ederler… Hemen foyaları meydana çıkar.

Kâfir – Kelime ve mantık oyunu!

Mümin – Sizinkiyse küfrün peşin hükmü…

 

FELSEFE

Kâfir – İslâm felsefesine göre…

Mümin – Durun, durun, boşuna yorulmayın! İslâm’da felsefe diye bir şey yoktur!

Kâfir – A, o da ne demek?

Mümin – Şu demek ki, siz, tarafsız bir görüşle, yani bir nevi felsefe görüşüyle, ya felsefenin ne demek olduğunu bilmiyorsunuz; yahut da ve en doğrusu, İslâmlığın ne olduğunu kavrayamıyorsunuz!

Kâfir – Ya nedir?

Mümin – Demin tarafsız bir görüş diye bir tabir kullandım. İşte felsefe, tarafsızlıktan yola çıkıp, bulacağı veya bulamayacağı nispet ve istikametlere göre kendisine taraf arayan başıboş düşünce manzumelerinin adıdır. Hakikat, felsefe için güya varılması lazım gelen, fakat asla varılmayan, varılmayacak ve boyuna aranacak olan bir hedef, bir ilk merhaledir. İslâmdaysa sadece bir ilk temel ve bir ilk ve mutlak arayış… Yani İslâm’da hakikat peşin ve varlığın sırlarını aramak ondan sonra… Birbirinin yanlışını çıkartmaktan başka rolü olmayan felsefeyi, perişan ve her dem birbirinin başını yemek gayesinde bir demokrasiye benzetecek olursak İslâm’a hakikat saltanatı gözüyle bakabiliriz. Demek varış önce, arayış sonra… Varışa bağlı tefekkürün adı da felsefe değil, hikmet… Felsefe başıboş bir çıkış ve bulamayış, İslâmî tefekkür ise düzenli bir yol alış ve bulduğunu derinleştiriş ve genişletiş…

Kâfir – Hep şiir, hep şiir, hep büyü sanatı, sözleriniz…

Mümin – Şimdi “İslâm felsefesine göre” lâfını durdurup “İslâm hikmetlerine göre” diye sözünüze devam edebilirsiniz…

Kâfir – Vazgeçtim! Siz felsefeyi yermekte devam edin.

Mümin – Yerdim, yereceğim kadar.

Kâfir – Peki onun hiç mi faydası yok?..

Mümin – Var!.. Hem de ne büyük fayda!.. Söylediğim gibi, birbirinin yanlışını çıkarma, birbirini yerme, yeme faydası… Ve iman sahiplerine bâtıl aklın ne demek olduğunu göstermeleri, mücadele sahası açmaları ve tababette mikroba karşı yapıldığı gibi bir nevi (asepsi) ve (antisepsi) tedbirine meydan vermeleri…

Kâfir – Aklım almıyor!

Mümin – Aklınız yok ki, alsın!..(Devam edecek)


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Elveda... - Sayı 82
Kelime... - Sayı 81
Zina - Sirkat... - Sayı 80
Zekât... - Sayı 79
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (125):
Çocuk; insanlık zincirinin ebediyet halkası...

Son Eklenen Yorumlardan
 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Amin.... Ömer Faruk Erkoyun

 Merhaba. Mən n Azərbaycandan yazıçı Gülər Natiq İsaq ✍️ Bu şeiri çox b&#... Guler

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer

 Altıntaş Hanımefendinin Ey Güzel şarkısının akorlarını çıkarmak üzere sözlerini aradım ve ne mutlu b... Zafer


Cinayet, hırsızlık, fuhuş, içki, kumar ve uyuşturucu karışımından ibaret düzeni ambalajlayıp medeniyetin ta kendisi diye yutturmak isteyen “tek dişi kalmış canavar”a karşı hani, “iman dolu göğsümüz” vardı?
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1993
Ana baş tacı olmalıdır
Dervişan bohçası III
Annelerin zaferi
Hayatın merkezi anneler
İddiamıza arşivimiz delildir


Ali Erdal - Annelerin zaferi
Ali Erdal - Yolculuk
Ali Erdal - Kardelen’in 35. topl...
Kadir Bayrak - Anneme...
Bedran Yoldaş - Kelimelerin dansı aş...
Ekrem Yılmaz - Ana güç
Ekrem Yılmaz - Esip geçen ömürmüş
Ekrem Yılmaz - Aşk ile
Dergi Editörü - İddiamıza arşivimiz ...
Site Editörü - Hayatın merkezi anne...
Necip Fazıl - Şiirlerim ve şairliğ...
Necdet Uçak - Deme
Necdet Uçak - İster ağla istersen ...
Mustafa Büyükgüner - Heybemden
Mustafa Büyükgüner - Gazzeye ağıt
Kardelen Dergisi - Kardelenden haberler
M. Nihat Malkoç - Analar baş tacımızdı...
M. Nihat Malkoç - En sıcak sözcüktür a...
Hızır İrfan Önder - Bir anne arıyorum ac...
Ayhan Aslan - Toprak
Ayhan Aslan - Vuslat
Olgun Albayrak - Aşkın tarihi
Mehmet Balcı - Trabzon’dan üç portr...
Mehmet Balcı - Bizdedir
Mehmet Balcı - Ağıt
Hasan Tülüceoğlu - Göbeklitepe’de Hz. İ...
Ahmet Çelebi - Efendim
Kubilay Ertekin - Putlar ve putperestl...
Halis Arlıoğlu - Şaşırmadık
Murat Yaramaz - Anne duası
Gözlemci - Hadiselere bakış
Muammer Zeki Aygur - Hani nerede
İsmail Güçtaş - Demokrasi
İsmail Güçtaş - Örümcek ağı
Cemal Karsavan - Mutluluğumsun her za...
Heybet Akdoğan - Bu kaybedişler bizi ...
Ayşe Yaz - Sivil itaatsizlik
Servane DAĞTUMAS - Modern Azerbaycan ed...
Yaşar Akyay - Ana baş tacı olmalıd...
İbrahim Durmaz - Annem
İbrahim Durmaz - Anne
Turgut Yörükoğlu - Dervişan bohçası III
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 15720638
 Bugün : 3770
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 656527
 Bugün : 440
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 1079
 124. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 3
Son Güncelleme: 9 Mart 2025
Künye | Abonelik | İletişim