Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     2481 kez okundu.     Henüz yorum bırakılmadı.     Yazara Mesaj

Zekât
Kürsü Mümin-Kâfir

  Sayı: 79 - Ocak / Mart 2014

Z E K Â T

Kâfir–Zekâtı konuşalım.

Mümin–Konuşalım, neyse itirazınız bildiriniz…

Kâfir–Hiçbir itirazım yok, zekâttan daha üstün bir iktisadî adalet sistemi olamaz.

Mümin–Sizin bu sözünüzü bir materyalist ve marksist de söyleyebilir.

Kâfir–Ya nasıl söyleyelim?

Mümin–Zekâtın her şeyden evvel bir ibadet olduğunu bilecek ve ancak ondan sonra cemiyete getireceği nimetleri kabul edeceksiniz. Eğer onu, namazı spor telakki etmeniz gibi, mücerret bir iktisadî sistem diye anlayacak olursanız bütünü parçaya feda etmek felaketi doğar ki, böyle bir anlayış, bizim için tam bir anlayışsızlıktan daha tehlikeli olur.

Kâfir–Yani bütün kabahatimiz, bir kıymet hükmünü yerine koymayışımızdan ibaret mi?

Mümin–Bu kıymet hükmü bütün iman elbisesini tutan düğmedir. Şimdi zekât hakkında görüşünüzü lûtfediniz!

Kâfir–Her zenginin, malından, her yıl kırkta birini dağıtmakla mükellef olmasındaki sır ferdi sermayenin, dahhameleşmesine, urlaşmasına, dev gibi büyümesine mani biricik tedbirdir. Bu da asrımızın biricik meselesi olan sömürücü kapitalizma sistemine karşı yegâne müdafaa silahıdır.

Mümin–Şimdi beni dinleyin! Ben size Zekâtın, hiç anlamadığınız ve anlamaya yanaşmadığınız ibadet sırrından başlayıp, tâli bir fayda halinde bütün cemiyeti kurtarıcı içtimaî ve iktisadî teavün nüktesine kadar bütün faziletlerini sayayım: Zekât ibadet sırrı, onun, Allah tarafından emredilen bir farz olduğunu bilmekte, ve bir Allah emri olması bakımından onun her faziletini kabul etmektedir. Böylece menbadan munsaba doğru hareket edince, karşımıza çıkacak ilk düstur Zekâtın, malın pisliğini götüren bir mükellefiyet olmasıyla başlar. Evet, Zekât, veren için malın pisliğidir. Şüphesiz ki, buradaki pislik, maddi ve mevziî bir hadise değil… Bir had aşılmış, o haddin İlâhi vergisi tarhedilmiş; ve ehline, yani o haddin gerisindeki muhtaçlara hakları teslim edilmiş demektir. Aşılan had, ferdin, gereğinden fazla iktisabıdır. Buna rağmen ferdi iktisap fazlaları, meşru yoldan gelmek şartiyle İslâmiyet’te helâldir. Fakat helâl içinde bile, fazla malik olanların malik olmayanlara karşı muvazenesizliğini, malın, ona malik olan fert vasıtasiyle ibadet şeklinde ve İlâhi bir vergi halinde, Zekât telâfi eder ve geride kalan malı tüm helâl üstü helâl kılar. Böylece Zekâtta, İslâmiyet’in hem ferdî iktisap ve mülkiyete rızası, hem de bu mülkiyetin kısım kısım ve derece derece cemiyete intikali gibi, iki zıddı birleştiren çok derin bir adalet ve ahenk tecellisi vardır. Öyle manalar gömülüdür ki, zekât emirlerine, ferdi yalnız senelik kazanciyle değil, ana malı ve öz sermayesiyle de kuşatır ve hareketsiz bıraktığı kıymetleri budaya budaya sıfıra indirir. Sayıp dökeyim mi tek tek faziletlerini?..

Kâfir–Değmez! O faziletler üzerine müşterekiz. İsterseniz ben sayıp dökeyim…

Mümin – İstemez! İşte o zaman sahte iştirak şeklinde ebedi ayrılığımız meydana çıkar!

MERHAMET

Kâfir–Benim İslâmiyet’e en büyük itirazım nerededir, bilir misiniz?

Mümin–Bilmez olur muyum! Sizin İslâmiyet’e en büyük itirazınız değil de, İslâmiyet’te en tahammül edemediğiniz nokta küfrünüzün, varılmış bir netice olması değil, sebep teşkil etmesi…

Kâfir–Hayır, hayır! Allah’ı kabul edememekteki tereddüdüm, o ayrı… Ben İslâmiyet’te en çok müsamaha ve merhamet eksikliğine tahammül edemiyorum!

Mümin–Her şeyi tersine çevirip zıddiyle vasıflandırmaktaki inkâr mizacı, bu sözünüzden nasıl da tütüyor, bilseniz!

Kâfir–Yine mi hakaret?

Mümin–Asla! Çünkü cezanızı verebilseydim, size yine hakaret etmezdim ki…

Kâfir–Ya ne yapardınız?

Mümin–  Allah’ın emrettiğini!

Kâfir–Görüyor musunuz? Müsamaha ve merhamet eksikliği nasıl da belli oluyor?

Mümin–Kendi ilacını kendisi seçmek isteyen ve doktoru müsamahasızlık ve merhametsizlikle itham eden biçare hasta! Size en büyük merhamet, hakkınızda Allah’ın emrettiğini tatbik etmektir. İşte siz bu inceliği anlamıyorsunuz!

Kâfir–Hangi incelik?

Mümin–Şu incelik ki, İslâmiyet’in, dış görünüşüyle, sertlik ve merhametsizlik gibi duran bütün emir ve yasakları, aslında en yüksek en varılmaz merhamet zirvesine bağlı ölçülerdir. Dişi ağrıyan ve kendisini taştan taşa çarpan bir adama merhamet, onu şişkin yanaklarından öpmek midir, yoksa zorla ağzını açıp bağırta bağırta dişini sökmek mi?

Kâfir–Bu ölçüye göre İslâmiyet’in kullandığı kılıcı da bir merhamet aleti diye gösterebilirsiniz!

Mümin–Sizi bilhassa tebrik ederim! İslâm’ın kılıcı, operatörün neşteri gibi, bizzat ve binnefs merhamet aletidir.

Kâfir–Hükmünüz, beni, İslâm’da merhamet eksikliğine dair tezimi şunun için çürütemez ki, o tamamen aklî ve tefsirî kalıyor. Yani akılla, İslâm’da merhamet bulunduğunu ispata çalışıyorsunuz. Bana İslâm’da merhamet ruhunun herhangi bir hissi örneğini verebilir misiniz?

Mümin–Bilseniz, bu tarafımız ne kadar kuvvetlidir! Fakat biz, bazı dinlerde olduğu gibi merhameti reklâm ve ticaret unsuru diye kullanmadığımız için, onu evvela aklî bir teşhisle gösteririz.

Kâfir–Bütün tebliğ unsurları bir tarafa; elinizde İslâmi merhamete ait telkinî varsa, buyurun, dinliyorum!

Mümin–Peygamberler Peygamberinin en büyük

dostu ve sahabisi Hazret-i Ebu Bekr’in bir duası vardır: “Yârabbi! Sen kâmil ve mutlak kudretin sahibisin! Kudretine son düşünülemez. Beni, hesap günü, o kadar büyüt, büyüt, büyüt ki, cehennemini yalnız ben doldurayım ve başkaları için orada yer kalmasın!” Peygamberler Peygamberinin nur kaynağı bâtın âlemine Hazret-i Ebu Bekr yoluyla gelen birkaç velide de ayniyle eşine rastladığımız bu duadan daha keskin merhamet ruhu misalini acaba hangi dinde bulabilirsiniz?

Kâfir–Bu misal, aynı ruhun devamını ispata kâfi mi?

Mümin–İslâm’da olup da devam etmeyen her şey, İslâm’a değil, İslâm’ı anlayamıyanlara ait bir vasıftır. Bütün gerçek İslâm planı, nefslerini gayr için ezen ve gayrin yükü altına girmekten büyük haz tanımayan velilerin menkıbeleriyle doludur. Bu veliler yalnız ağlarlar, gülmezler. Şu var ki, birtakım rahipler gibi göz yaşının karaborsasını işletmezler. Evet mi?

Kâfir–Evet ama, hayır!

Mümin–“Hayır ama, evet” diyebilmiş olsaydınız, bir nebzecik samimiliğe yaklaşmış olurdunuz.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Henız yorum bırakılmadı...
 
Elveda... - Sayı 82
Kelime... - Sayı 81
Zina - Sirkat... - Sayı 80
Zekât... - Sayı 79
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (123):
"Mülteci" meselesine bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 Çok teşekkür ederim Amin hepimize🤲🤲... Ayşenur

 Çok beğendim.Buna benzer yazılar çokça işlenmeli.... mahir

 mükemmel anlatım; af etmiş olsan da gönül kırıklığı çok acı veriyor. buna öneriniz , makaleniz olur ... dr. Elvira

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun


ACIYORUM

Millet, Meclis’i seçiyor...

Meclis, millet namına kanun yapıyor...

Anayasa Mahkemesi de bu kanunları bozabiliyor...

 

Şimdi söyleyin:

Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletin mi?

Hâkimiyet kayıt ve şartla mı milletin?

Hâkimiyet kayıtsız şartsız Anayasa Mahkemesi’nin mi?

Hâkimiyet kayıt ve şartla Anayasa Mahkemesi’nin mi?..

(Kardelen; 13; Mart 1997)

 

ACIYORUM

Bir takım kimselerin, yetkilerini aşarak, kanun dışı teşkilâtlar kurduğu ve kanun dışı faaliyetlerde bulunduğu artık kimsenin yok diyemeyeceği bir gerçek halinde ortaya çıktı.

Bunlar, başlangıçta en azından, kanunların kötülerle ve kötülükle mücadelede yetersiz kaldığını düşünüyor.

Böyle örgütlere karşı çıkanlar da, gizli ve kanun dışı teşkilât kurulacağına falan falan kanunlara ve filân filân mekanizmalara dayanarak şöyle şöyle mücadele mümkündür, demiyorlar...

 

Öyleyse...

Ya bu ülkede kanunlar ve işleyen mekanizma yetersizdir... Ya devleti idare edenler...

Bu işin (ya)sı, (ma)sı yok... Hem kanunlar ve işleyen mekanizma, hem idareciler yetersiz...

(Kardelen; 13; Mart 1997)
66
Yalnız ve başıboş değiliz
İranın neye ihtiyacı var?
Tevhid yoksa huzur da yok
Kaleme yemin
Kardelenden Haberler


Ali Erdal - İranın neye ihtiyacı...
Kadir Bayrak - Fars irfanı var mıdı...
Necip Fazıl Kısakürek - Devletleşen şiilik
Ekrem Yılmaz - Bizden gibi görünen
Ekrem Yılmaz - Al beni
Dergi Editörü - Kaleme yemin
Site Editörü - Tevhid yoksa huzur d...
Necdet Uçak - Ömür
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
M. Nihat Malkoç - Öz musikimizin piri:...
M. Nihat Malkoç - Filistin için ne yap...
Hızır İrfan Önder - Dermansız dertlere s...
Nihat Kaçoğlu - Serçelerin sesi
Mehmet Balcı - Almanya
Ahmet Çelebi - Bilemem
İktibas - İşte Budur Humeynî D...
Muhsin Hamdi Alkış - Fars palavrası
Kubilay Ertekin - Eşek ve deve
Halis Arlıoğlu - Gülerek günah işleye...
Erdem Özçelik - Geçmişten Geleceğe
Remzi Kokargül - Çoban çeşmesi
Murat Yaramaz - Çapraz sorgu
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Sırt döndüğüm şiirle...
Mevlüt Yavuz - Umutsuz
Cemal Karsavan - Aşk uyanır sabaha
Bekir Oğuzbaşaran - Âhir zaman ümmetiyiz
Yaşar Akyay - Yalnız ve başıboş de...
Yaşar Akyay - Hayatın Kaynağından ...
Yaşar Erim - Camiler boşaldı
Cahit Can - Türk farkı
İbrahim Durmaz - Yunusca
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14591957
 Bugün : 2498
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 630908
 Bugün : 555
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 88
 122. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 5
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim