Batıyı anlamak Necip Fazıl Kısakürek Sayı:
76 - Nisan / Haziran 2013
Mesele, Batıyı anlamak… Dâvanın en nazik istikâmeti, bütün mâzi ve tarih hükümlerinin özü halinde bugün Doğunun Batıya karşı nasıl bir anlayış tavrı takınacağında…
Hasis mesafe ve istikâmet izafiliklerinin sun’î ve hudutlu, nefsânî ve enfüsî (subjektif) gözlüğünden değil, bir başka yıldızdan dünyaya bakar gibi, tam bir hakikat kaygısının gözüyle inceleyerek…
Batıyı Doğuyla beraberce, lif lif, en mahrem köklerine kadar muhasebe etmiş bir idrâkin varacağı hüküm, Batının, geniş madde plâniyle baştan başa ve sıkı sıkıya temas halinde bir kuru akıl hârikasından ibaret olduğudur. Batı, bir kuru akıldır ve Allah kuru akla ne kadar hak ve imtiyaz vermişse Batı hepsine malik; ve kuru aklı nelerden mahrum etmişse hepsinden yoksundur.
Batıya, sığlığına geniş, fakat uçsuz bucaksız madde plânının her unsuru arasındaki münasebeti düsturlaştırıcı muazzam bir logaritma cetveli diyebiliriz. Kemiyetlerin ayrıca keyfiyet ifade edici hesap ustalığı, tek kelimeyle madde fenni Batıdadır.
Batı, malik olduğu kuru akıl cevherinin ruhunu da, ekseriyetle (plâstik) dış görünüş, eşyanın dış belirtisini aşmayan bir duygu ve düşünce kıymetinde buldu. Evet; -tâbire dikkat!- ekseriyetle (plâstik) idrâk çerçevesinin, eşya ve hâdiselerin zâhirî hacim ve kabartmalarını, mekân ölçü ve cümbüşlerini aşmayan bir ruh… Batının olanca şevketi bu ruhta olduğu gibi, olanca buhranı ve iç zaafı da yine bu ruhta, bu ruhun hudutluluğunda…
Batının, sadece (plâstik) kadroda bir kuru akıl hârikası ve onun (estetik) zevkinden ibaret olduğuna şahit, onun şehirleri, meydanları, sokakları, fabrikaları, tavır ve kılıkları, edâ ve şekillendirişleri, ölçü ve âletleri ve daima bir hafakan ve kâbus sınırına takılıp kalan fikir ve sanat örnekleridir. Kitaplık mikyasta mucip sebeplere istinat ettirilebilecek olan hüküm, Batının, madde idrakine bağlı bir şuurla, bu şuurun çerçevelediği bir his mihrakının etrafında, sadece fâni dünyaya, fâni dünya imparatorluğuna mahsus bir nizam ve marifet temsil ettiği ve ferdin (metafizik-madde ötesi) vicdanını besleyemediğidir.
İnsan öldüğüne, saray yıkıldığına, âbide çatladığına ve fikir pörsüdüğüne göre, eğer bu âkibetlerden hiçbiri olmasaydı Batı dünyasının da eksiği olmazdı. Fâniliğin üstündeki vecd ve teselliyi ve bu vecd ile eşya ve hâdiselere tahakküm kudretini getiremeyen bir dünya, dışının mamurluğu nispetinde haraptır.
Batı, insanoğlunun, binbir iş ve fayda mevzuunda maddeyi yontarak ve fâni hayatı buut buut genişleterek, sadece kalıp dehâsına verebildiği nihaî akıl yetkinliğinin büyük zemini oldu. Bunun kabulü zarurî…
Bu idrâk bünyesini Batı dünyasına, daima (plâstik) kadroda muhteşem bir vezin ve âhenk, hendese ve nisbet, ölçü ve muvazene, aydınlık ve açıklık kaynağı olan Eski Yunan ve (Lâtin) dehası aşıladı. Roma imparatorluk nizamı bu aşıyı perçinledi. Aynı aşı, Doğudan Batıya, İsa Peygamberin üflediği derin nefeste, binbir tahrif ve putlaştırmaya rağmen hassasiyet ve ahlâk mayasını buldu. Fakat Batı adamı, maddenin daima sığlığına geniş zeminini kurcalama seciyesine sadık kalarak, Ortaçağ dehlizini geçti; ve (Rönesans-Yeniden Doğuş) ismi altında ve bir fışkırışta Yeni Çağı açarak bünyesinin en üstün verimine kavuştu: Müspet Bilgiler… Bunun da idraki mecburî…
Amma ki… Maddeyi, aklî ve ruhî her bakımdan ihata ihtirası ve ihtirasın büyük eseri olan müspet bilgiler manzumesi, terakki ede ede, bir taraftan Batının dünya fâtihliğini sağlarken, öbür taraftan da kendi kendisine hâkimİyetini, ruhî hegemonyasını altüst etti; ve onu, çırpınan, ruhuna dayanak arayan, dışı ziynetli ve içi harap, bir dev haline getirdi.
Batıyı anlamak, onun, madde plânına hâkim ve ruh plânına mahkûm tezadını en haysiyetli çapta görmekle olur.
(İdelolocya Örgüsü, 19. Basım)
|