Kardelen'i DergiKapinda.com sitesinden satın alabilirsiniz.        Ali Erdal'ın yeni kitabı TÜRK KİMLİĞİ çıktı        Kardelen Twitter'da...        Kardelen 32 Yaşında!..       
    Yorum Ekle     31961 kez okundu.     3 yorum bırakıldı.     Yazara Mesaj

Evlât acısı ve edebiyatçılar
Fatma Pekşen

  Sayı: 76 - Nisan / Haziran 2013

Doğum kadar gerçektir ölüm. İnsan, hayvan, bitki fark etmez; doğar, büyür ve ölürler. Mukadderdir.

Bitkilerin ölümü sessiz sedasızdır. Hattâ kimi zaman “ağaçlar ayakta ölürler” kabilinden imrenilesidir. Kök gidecek bir yer bulamaz, taşa değer, sıkışır. Gövdeye çıtırık düşer, kabuklanmalar başlar. Önce yaprakların rengi değişir, eski gümrah demlerinden eser kalmaz. O, kara ayaza dayanan vücudunu içten içe kurt kemirmeye başlar. Evvel baharda uçlarında yaşlar tomurcuklanan sürgünleri yok olur. Doksanlık koca'ya döner encama yaklaşırken. Bir de bakılır ki tümden kurumuş. Dibinden, evladı, torunu kabilinden sayılacak yenileri filizlenir bazen. Kiminde de körpecik bir hemcinsi dikilir yıllanmış gövdenin terk ettiği çukura. Cansuyu verilir işi bilenlerce. Adı üstünde; nebattır. Ne kocamışı öte tarafa göçerken figanını işiten olur, ne de genç sürgününün üstüne bir taş yuvarlanınca… Hayatın hay huyu arasında kaybolur gider.

Hayvanın ölümü biraz daha farklıdır. İçgüdülerinin doğrultusunda tepki verir. Yitirdiği can yavruysa ananın kolu kanadı düşer, gözleri melûlleşir. Yavrusunun yattığı, uçtuğu, çırpındığı yerleri yoklar, havayı koklar, sesini arar pür dikkat. Eğer bir sürünün içinde yaşıyorsa, mahzun bakışlarla benzeri yavruları izler. Kendini kasıp, sütünü kestiği için, ölen yavrunun postunun içini doldurup yanına getirerek sütünü sağdıklarında, sesini çıkarmaz fazla. Avunur ondan kalan kokuyla.

Eğer anası ölen yavru hayvansa, büzülüp kalır bir tarafa. Yemez içmez. Bileni göreni varsa, başka şekillerde doyurmaya çalışır. Bu bazen kendisini emziren başka bir hayvan olur, bazen de merhametli bir insanoğlu.

Sadık hayvan, sahibinin vefatını da bilir. Günlerce aylarca, kendisini elleriyle besleyen hamisinin mezarına gider kediler, köpekler. Ahırlarda zapt edilemeyen atlar, sığırlar her zaman, yurdun her köşesinden işitilir.

Ağzı dili olmayanlar güruhunun acısı bu şekilde ortaya çıkar da, yüreği dağlanan âdemoğlunun acısı nice olur? Dağa taşa mı haykırır? Başını duvarlara mı vurur? Sinesini mi yumruklar? Kendini Mecnunvâri çöllere mi atar? Yoksa içine kapanıp tortop mu olur, kabuk mu bağlar?

Yitik ciğerpareyse, spiker anne-baba nasıl sunar bu haberi? Bir gazetenin köşe yazarı, acaba nasıl yazar evladının kaybını? Gassal/ gassale nasıl yıkar eline doğmuş çocuğunun soğumuş bedenini?

Evet, insanoğlunun acısı, illa da evlât acısıysa düştüğü yeri yakıp kavurur; dile vurur, yüreğe vurur. Ağıt olur, mersiye olur, türkü olur, mani olur, roman olur, hikâye olur. Dilden dile, kuşaktan kuşağa nakledilir. Ölüm acı şeydir de evlâdın sızısı ömür boyu çıkmaz. Küllendikçe deşilir, deşildikçe tütmeye, yakmaya devam eder. Asla sönmez.

“Allah böyle acıyı düşmanımın başına vermesin. Allah evlat acısı göstermesin” yollu sözler duyulur içine kor düşmüşlerin dilinden. “Allah sabır versin, sabrınızı artırsın, geride kalanların ömrü uzun olsun” türünden teselli sözleriyle yanan yüreklere derman olmaya, acıyı paylaşmaya çalışır çevredekiler. Bağırlar yırtılsa da, yürekler için için kanasa da yıllar yıllara ulanmakta gecikmez.

“Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber...

Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber?...”

Demişse de Şairler Sultanı Kısakürek, kimi amansız durumlarda “Allah iki iyiliğin birisini versin” denilerek Azrail yolu gözlense de, ölüm derinden sarsar insanı. Hele de bu kişi eli kalem tutan, dili kelam eden biriyse, kalem çıraya, kelam köze dönüşür. Hele de yazıcı anne babaysa…

Ölüm teması, zaten edebiyatta çokça işlenmekte, şiir olarak, tiyatro olarak, roman, hikâye olarak karşımıza çıkmaktadır. Kalem tutanlarca başka hayatların acısını yazmak nispeten kolaydır da, ateş yüreğin ta ortasına düşünce, işte orada durmak gerekir.

İşte bu yüzden ciğerparelerini kaybeden edipler, acılarını zapt edemeyip, satırlara dökmüşlerdir. Abdülhak Hamit Tarhan, Recaizade Mahmud Ekrem, Halid Ziya Uşaklıgil, Peyami Safa, Samih Rıfat, Halit Fahri Ozansoy, Reşat Nuri Güntekin, İsmail Safa, Ümit Yaşar Oğuzcan, Eflatun Cem Güney, Ali Ekrem Bolayır, Mehmet Rauf, Nejdet Sançar, Ömer Bedrettin Uşaklı, Aleaddin Özdenören, Nurettin Uytun, Adile Sultan, Halenur Kor, ilk aklımıza gelenler... Dünya edebiyatına göz atacak olursak da hayli yekûn tutacaktır elbette.

Hafızalarımızı yoklayarak, evlat acısı yaşayan şair ve yazarların bir kaçını, yazdıklarından örneklerle hatırlayalım:

Üç evlâdından ikisini delikanlılık çağında kaybeden Recaizade Mahmut Ekrem'e bu vefatlar çok dokunmuş, hassaten Nijad'a olan sevgisi, hasreti onu iflah olmaz bir hale getirmiş, oğluna yazdığı satırlarla acısını kâğıda dökmüştür. 

AH NİJAD

Hasret beni cayır cayır yakarken

Bedenimde buzdan bir el yürüyor.

Hayaline çılgın çılgın bakarken

Kapanası gözümü kan bürüyor.

       Dağda kırda rast getirsem bir dere

       Gözyaşlarımı akıtarak çağlarım.

       Yollardaki ufak ufak izlere

       Senin sanıp bakar bakar ağlarım.

Güneş güler, kuşlar uçar havada

Uyanırlar nazlı nazlı çiçekler...

Yalnız mısın o karanlık yuvada?

Yok mu seni bir kayırır bir bekler?

       Can isterken hasret oduyla yansın

       Varlık beni alil alil sürüyor

       Bu kayguya yürek nasıl dayansın?

       Bedenciğin topraklarda çürüyor!

Bu ayrılık bana yaman geldi pek,

Ruhum hasta, kırık kolum kanadım.

Ya gel bana, ya oraya beni çek

Gözüm nûru, oğulcuğum, Nijad'ım!

Bu satırlarla oğluna olan özlemini anlatan Recaizade'nin ruhu, ancak ki vefat ettiğinde oğlunun yanına gömülerek sükûna ermiştir. 

Cumhuriyet döneminin önemli simalarından olan Ömer Bedrettin Uşaklı, eşini ve kızını kaybedince iyice hassaslaşıp, oldukça hisli şiirler yazmıştır. Sarıkız Mermerleri kitabını kızına ithaf etmiş, Sarıkız Mermerleri şiirinin son satırlarında şöyle demiştir:

“… Senin yüksek başından dileğim var benim de...

Bir şey istemiyorum, ne çiçek, ne de çemen...

Ne dağ çileklerinden, ne beyaz çam balından,

Ne gemiler yapılan o kızıl çam dalından...

Ne ceylan, ne de ince Türkmen dilberlerinden...

Bir parça istiyorum meşhur mermerlerinden...

Ne üstüne destanlar, sevdalar yazmak için;

Ne şekilsiz derdime bir şekil kazmak için...

Fıskiyeli havuzlar, heykeller kurmuyorum;

Mermerinden saraylar yapıp oturmuyorum;

Bir şelale parçası, bir kevser ister gibi,

Onu çürütmeyecek bir cevher ister gibi;

Bir parça istiyorum meşhur mermerlerinden...

Ne ceylan, ne de ince Türkmen dilberlerinden;

Sarıkız'ın gözyaşı damlamış bir yerinden

Bir parça istiyorum meşhur mermerlerinden...

Toprağına gömdüğüm bir dağ sümbülü için,

Eteğine koyduğum bir küçük ölü için...”

Nejdet Sançar yegâne evladı olan oğlunun vefatından sonra Afşın Yayınları'nı kurmuş, -diğer eserlerinden hariç- Afşın'a Mektuplar'ı yayınlamıştır. Yeni İstanbul Gazetesi'nde “Türk Gençliği Nasıl Olmalıdır?” diye ödüllü bir de makale yarışması açmıştır. Nejdet Sançar'ın ağabeyi Hüseyin Nihâl Atsız ise yeğeni Afşın'ın cenazesine giderken, trende şu şiiri yazmıştır:

Afşın'a Ağıt

Ne ümitlerle gelip dünyaya

En güzel ismi takındın: Afşın!

Böyle erken bırakıp gitme neden?

Kaç bahar, kaç yılı doldurdu yaşın?

Kaldı senden bize bir gamlı seda…

Bir vedadır o seda, sade veda…

Evladını yitirmiş babalardan olan, şair-yazar Aleaddin Özdenören'in oğluna yazdığı Kerem'e Ağıt adlı şiiri şu şekildedir:

Ardımda hiçlik dereleri

Önümde varlık gülleri

Ellerim Kerem'in elleri

Uzaktan çocuk haberleri

Dediler ki Kerem ölmüş

Güzellikler deren ölmüş

Canımın bağı oğlum

Kalbimin ağı oğlum

Acının dağı oğlum

Derdin otağı oğlum

Yel eser ağu oğlum

Önümde duran ova

Bir kan çanağı oğlum

Gökyüzü boydan boya

Hüzün ırmağı oğlum

Senin güzelliğinden

Yerler ağmalı oğlum

Hasretin inceden akan su gibi

İçimi doldurup taşırır gibi

Her adımda kurulu bir pusu gibi

Deniz diplerinin yosunu gibi.

Dereler tepeler çağlıyor oğlum.

Rabbim aramızda gizimiz var

Bir sandık içinde çeyizimiz var

Uzar mahşere dek dehlizimiz var

Batan günlerde akar güzümüz var

Ağaçlar dallarını eğiyor oğlum

Cennetin güzel çocuğu

Gözleri gül tomurcuğu

Yavruların yavrucuğu

Unutma şu babacığı

Şu babacık gönlünü dağlıyor oğlum

Özden harabeyim ben

Onulmaz yareyim ben

Kendime çareyim ben

Kerem'im divaneyim ben

Mustafa Ünal, Aleaddin Özdenören'i yâd ederken şu satırları yazar: “… Özdenören'in şu satırları da ilgi çekicidir. Bir dostunun ölümü üzerine yazdığı yazıyı, galiba Cahit Zarifoğlu idi, 'Biliyorum seni Cennet'te çiçeklerle çocuklar karşılayacak, en önde oğlum Kerem' diye bitirdiğini hatırlıyorum.”

Eğitimci şair yazar Nurettin Uytun'un oğlu, merhum şair yazarlarımızdan Göktürk Mehmet Uytun'un yeğeni olan Alp Er Tunga'nın şehadeti sonrasında, babası Nurettin Uytun'un yazdığı bir şiirde şu satırlar yer almıştır:

“…Huşu ile alınan Tekbir'ler ve tatla,

Toprağa verilmekte Alp Er'im itaatla;

Dev cüssesiyle Tunga'm, kabrine uzanıyor!

Dostları O'nun için, sızlanıyor, yanıyor!

Eyy!... Ömrün baharında, terk-i can eden oğul!

Niyazım o… İlâhi rahmete sen de gark ol!

Müşterek sevgilimiz, işte, bermurad Vatan,

Uğruna can verip de, mutludur O'nda yatan!

Rahat uyu yiğidim, bayraksın, Bayrak'tasın!

Kanınla suladığın mukaddes topraktasın!...”

(Alp Er Tunga Destanı'ndan)

Günümüz şairlerinden Halenur Kor, yirmi bir yaşında, bir deniz kazasında kaybettiği oğlu Cüneyt için çok sayıda şiir yazmıştır; yazmaya da devam etmektedir. Akrostiş tarzda yazdığı bir şiiri şöyledir:

Cüneyt'e

Canımdı o, cânânımdı, ciğerpâremdi,

Ümidimdi, her şeyimdi, o bir tânemdi.

Nasıl yanmaz buna kalbim, uçup da gitti,

Elem yıldızı gibi kayıp da gitti.

Yok, bilirim bir çâresi onulmaz derdim,

Takât bulsam peşi sıra ben de giderdim.

Koklamaya doyamadan güzel yavrumu,

Onu asker eylemeden şehit eyledim,

Rabbimize, yavrumuzu emânet ettim.

Halk Kültürü, özellikle de masal derlemeleriyle tanınan Eflatun Cem Güney, oğlu Kâmuran Çetin'in on dokuz yaşında vefat etmesiyle uzunca bir dönem yazı yazamamıştır. Sonraki dönemlerde ise “İnsan Çocuğa” diyerek, yazdıklarını oğluna ithaf etmekten, onu sık sık anmaktan, okurlardan Fatiha istemekten geri durmamıştır.

Kâzım Taşkent ise çocuk yaştayken, eğitim gördüğü İsviçre'de çığ altında kalarak ölen oğlu Doğan'ın hatırasını yaşatmak için Doğan Kardeş Dergisi'ni kurmuştur. Uzunca bir dönem yayınlanan dergi, Doğan Kardeş Yayınları'nın kurulmasına, pek çok eserin yayınlanmasına da sebep olmuştur.

Kışlada Bahar, Ellinci Yıl Marşı, Hancı gibi pek çok şiirin şairi Bekir Sıtkı Erdoğan, oğlu Yahya Erdoğan'ın vefatından sonra ne yazmıştır, kaleminin ucundan hangi kelimeler dökülmüştür acaba?

Hasan Pulur da evlat acısı yaşamış babalardandır. Oğlunun ardından yazdığı yazıda acısını şöyle ifade etmiştir:

“Evet, ilk gün başsağlığı dileyenlere böyle demiştik:

'Elimize doğan çocuğu, elimizle toprağa veriyoruz!'

Verdik!

Dilimize takılmış bir laf var:

'Acıyı veren, sabrı da verir.'

Madem öyle, bekliyoruz.”

Doğum gibi ölüm de olacak. Hep olacak. Ezelden ebede sürüp gidecek.

Eskilerin deyimiyle “Allah sıralı ölüm versin” diyerek, hayatta olan ediplere sabır temenni edip, hakka kavuşmuş olanlara da, yitirdiklerine de rahmet dileyerek anmış olalım evlat acısı tatmış şairleri, yazarları…

Beş evlâdından dördünü yitiren ve “çocuğunu kaybeden bir anne için her gün ilk gündür; bu ıstırap ihtiyarlamaz” diyen Victor Hugo, belki de bu cümleyle o sınırsız acıyı özetlemeye çalışmıştır.


Bu yazıya yorum ekleyin

Adınız
E-posta Adresiniz
Yorumunuz
 

CAPTCHA


Resimdeki rakamları bu alana yazınız


Eklenen Yorumlar


Ekleyen : Ayça Seda Uzun    01.12.2014
Yorum : Merhabalar Fatma hanım ; Yazınızı henüz okuyabildim.Şahsımı kısaca tanıtayım,Eğitimci Güneş Uytun'un kızı ve Rahmetli Şair Göktürk Mehmet Uytun'un torunuyum.Yazınız da Şair Eğitiimci Yazar Rahmetli Dedem Göktürk Mehmet UYTUN'a yer verdiğiniz için teşekkür ederim.Rahmetli Şairimiz Göktürk Mehmet Uytun hakkında hatırat kitap çalışmam hızlı bir şekilde devam etmek de olup Allah'ın izni ile son düzenlemeleri yapıyorum.Bu yazıyı okuyanlardan Göktürk Mehmet UYTUN'u ve Alper Tunga UYTUN'u tanıyanlar var ise kendileri olan hatıralarını bilgi belge resim söz vs şahsıma göndermelerini saygı ile rica eder esenlikler dilerim. İrtibat Adresleri: gokturkmehmetuytun@hotmail.com aycasedauzun23@hotmail.com




Ekleyen : Fatma Pekşen    22.07.2013
Yorum : Yeniden hatırlatmak istemezdim sevgili Hâlenur Hanım; lâkin küllenmediğinin farkındayım. Allah sabrınızı artırsın, diğer evlatlarınızın canını sağ etsin. Ben de size sağlık ve esenlikler diliyorum. Selamlar. Fatma Pekşen




Ekleyen : Hâlenur Kor    24.06.2013
Yorum : Sevgili kardeşim, Fatmaçığım... Tesadüfen okudum. Evet, her zaman söylüyorum. Yüce Rabbim, düşmanıma bile evlât acısı göstermesin. Yavrumu yüce Yaradan'ımıza emânet ettik. Acımız küllenmiyor. Ama, dilediğim sabrı verdi yüce Mevlâm. Bin şükür... Selam ve sevgilerimle, sağlık ve mutluluklar diliyorum eskimeyen dostum... Hâlenur Kor





 
Pehlivan dayının elmaları... - Sayı 120
Armudun Son Çiçeği... - Sayı 115
Cılga... - Sayı 112
Gönül hanım... - Sayı 110
Tüm Yazıları

ASKIDA ABONELİK: Siz de "askıda abonelik kampanyası"na destek olmak ister misiniz?

Gelecek sayının konusu (123):
"Mülteci" meselesine bakış...

Son Eklenen Yorumlardan
 Çok teşekkür ederim Amin hepimize🤲🤲... Ayşenur

 Çok beğendim.Buna benzer yazılar çokça işlenmeli.... mahir

 mükemmel anlatım; af etmiş olsan da gönül kırıklığı çok acı veriyor. buna öneriniz , makaleniz olur ... dr. Elvira

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun

 Ne mutlu takva üzere yaşayabilene...Tebrik ederim, sade, anlaşılır ve sıkılmadan okunacak şekilde ka... Ömer Faruk Erkoyun


Hislerin hissizleştiği noktada, onlarda kalan aklın varlığını sürdürebilmek için o noktaya varışın yaratıcısını bile inkâr edebilecek kadar “bencil”leşmesine kılıflar uydurarak (bunu) üstünlükmüş gibi gösterenleri iyi tanımak gerekir.
Kardelen: Sayı 1, Temmuz 1992
Yalnız ve başıboş değiliz
İranın neye ihtiyacı var?
Tevhid yoksa huzur da yok
Kaleme yemin
Kardelenden Haberler


Ali Erdal - İranın neye ihtiyacı...
Kadir Bayrak - Fars irfanı var mıdı...
Necip Fazıl Kısakürek - Devletleşen şiilik
Ekrem Yılmaz - Bizden gibi görünen
Ekrem Yılmaz - Al beni
Dergi Editörü - Kaleme yemin
Site Editörü - Tevhid yoksa huzur d...
Necdet Uçak - Ömür
Kardelen Dergisi - Kardelenden Haberler
M. Nihat Malkoç - Öz musikimizin piri:...
M. Nihat Malkoç - Filistin için ne yap...
Hızır İrfan Önder - Dermansız dertlere s...
Nihat Kaçoğlu - Serçelerin sesi
Mehmet Balcı - Almanya
Ahmet Çelebi - Bilemem
İktibas - İşte Budur Humeynî D...
Muhsin Hamdi Alkış - Fars palavrası
Kubilay Ertekin - Eşek ve deve
Halis Arlıoğlu - Gülerek günah işleye...
Erdem Özçelik - Geçmişten Geleceğe
Remzi Kokargül - Çoban çeşmesi
Murat Yaramaz - Çapraz sorgu
Gözlemci - Olayların düşündürdü...
Mahmut Topbaşlı - Sırt döndüğüm şiirle...
Mevlüt Yavuz - Umutsuz
Cemal Karsavan - Aşk uyanır sabaha
Bekir Oğuzbaşaran - Âhir zaman ümmetiyiz
Yaşar Akyay - Yalnız ve başıboş de...
Yaşar Akyay - Hayatın Kaynağından ...
Yaşar Erim - Camiler boşaldı
Cahit Can - Türk farkı
İbrahim Durmaz - Yunusca
 
 
23 Mart 2005 tarihinden beri
 Ziyaretçi Sayısı Toplam : 14593292
 Bugün : 3833
 Tekil Ziyaretçi Sayısı Toplam : 631098
 Bugün : 744
 Tekil Ziyaretçi Sayısı (dün) Toplam : 88
 122. Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 0
 Önceki Sayıya Bırakılan Yorum Sayısı Toplam : 5
Son Güncelleme: 13 Eylül 2024
Künye | Abonelik | İletişim